Ben CC’ye bir
arkadaşım sayesinde üye olmuştum. O arkadaş bana “neden
yazmıyorsun yazsana” derdi. Bende her defasında “ben ne
yazabilirim ki, yazamam” derdim. Allah’tan ne yazabilirim ki
demişim. Ya “tamam yazayım” deseydim. Maazallah düşünmek bile
korkunç…
Nasılda söz dinlermişim. Bana bir defa yaz dedi ya, hızımı alamaz
oldum. Kafama takılan, aklıma gelen ne varsa yazıyorum. Bazen
kendime “akıllı uslu ol, otur oturduğun yerde” diyorum ama bu
nasihatim on beş dakika sürmüyor. Kendimi klavyenin başında
buluyorum. Hoşuma gidiyor. Sizler ne düşünüyorsunuz, kızıyor
musunuz, seviyor musunuz bilmiyorum ama tek bir şey biliyorum ki
asla kimseyi yıkmak istemiyorum.
İnanın amacım, bu kültürün bütün güzelliklerini dilimin döndüğünce
anlatabilmek. Anadilin insana verdiği o büyük hazzı
söyleyebildiğim kadar söylemek. Bu noktalara çekebildiğim kadar
dikkat çekmek. Kültürümüzün zarar gördüğünü düşünüyorum ve her
birey sorumluluk alsın istiyorum.
Geçenlerde bir toplantıya dahil oldum. Toplantıda yer alan orta
yaşlarda annesi Çerkes olan, sürekli araştıran, okuyan son derece
kültürlü, zeki ve inançlı bir bayan “siz nasıl bir milletsiniz
anlamak zor, çok eskileriniz Wuc gibi son derece asil ve muhteşem
bir oyunu oynarken bu gün sizler ne haldesiniz bir bakın. Neden bu
geriye gidişiniz?” dedi. Nedenini kendisi az çok cevapladı ama
ben cesaret edipte tek kelime söyleyemedim. Çünkü etrafımda ki
kişilerin, hem de Çerkeslerin beni yanlış anlamasından korktum. Ne
acı değil mi? İçim cızzz etti ve tek kelime dahi söyleyemedim.
Çerkes insanı toplum insanı, cemiyet insanıdır. Her zaman nerede
nasıl duracağını bilir. Koskoca bir hastanede sadece
davranışlarına bakarak bir Çerkes aileyi tanıyabilir misiniz? Evet
tanırsınız çünkü kendine has ayrı bir davranışı, ayrı bir bakışı
vardır. Binlerce insanın olduğu yerde birbirimizi tanımış ve o
kadar emin olmuştuk ki ilk sorumuz “Çerkessiniz sanırım,
nerelisiniz? “demek olmuştu. İşte bize bunu veren xabzemizdir,
kültürümüzdür.
“Biz nasıl bir milletiz” diye ciddi, ciddi her gün bu soruyu
kendimize sormamız lazım. Neler oluyor bize? Eskilerin hoşgörüsü,
mücadele ruhu, taşıdığı yüreğin yarısı dahi bizlerde yok. Biz
bilerek mi böyle olmayı seçiyoruz yoksa sebeplerimiz varda mı
söyleyemiyoruz? Eğer öyle ise, her ikisi de bana göre yanlış.
Bizi her ne kadar anlamasa da yine en iyi anlayacak olan
bizdendir. Bizi her ne kadar istemese de en iyi yaşatacak olan,
yine bizden olandır.
Bana göre yapmamız gereken tek şey samimi ve içten olmamız. Biz
birey olarak her şeyi bilmek, doğru yapmak, iyi düşünmek, zorunda
değiliz. İstesek de yapamayız. Bezimde hatalarımız olacak ama
bunları samimice kendimize itiraf edip, başkaları ile de
paylaşabiliyor isek işte o zaman korkularımız da kayıplarımız da
olmaz.
Bazen kendimizi mehter takımına benzetiyorum. Tek fark biz geri
giderken 5 adım diyoruz, ve sürekli yanımızdakilere çarpıyoruz. Ne
kendi dengemizi sağlayabiliyoruz nede başkasının denge sağlamasına
izin veriyoruz. Olayları iyice gözlemleyin, bakın. Eğer haksızsam
haksızsın diyin. Biri bana sen haksızsın dese cennete kabul
edilmiş gibi sevineceğim. Fakat iyice gözlemlediğinizde bana hak
verip cennetin kapısını yüzüme kapatacağınızdan eminim.
Diaspora aynı kalıptan çıkmış gibi Avrupa’sı, Asya’sı,
Ortadoğu’su, Amerika’sı hepimiz aynıyız. Acaba bu genlerimizden mi
geliyor diye merakta etmiyor değilim. Eğer öyle ise o geni bulup
sonsuza dek kurutmak lazım.
Bir çoğunuz CC sayfalarında Avrupa’da ki oluşum çabalarını
okumuştur. Anlayan varsa buyursun. Bir tarafta eskiyi yetersiz
bulup hiçbir şey yapmadığını iddia eden bir yazı ile yeni oluşumu
müjdeleyenler, diğer tarafta yaptıklarını maddeler halinde
sıralayan karşı cevaplar. Şimdi tarihine kadar yapılanları ortaya
koyana mı inanmak lazım, politika yapana mı? Yine bu olayda, bana
göre en acı ve vahim taraf da ne yazık ki henüz resmiyet
kazanmamış bir oluşum da, yeni bir görev dağılımı yapmak için
seçim yapmanın ayları kaybettireceği altı çizilerek dile
getirilmesine rağmen duyarsız kalınması ve seçim istenmesi. Bu
nasıl bir mantık ben anlamış değilim.
Çoğu zaman benim anlama yeteneğim yok, çok düz bakıyorum diyorum.
Ama yok, her tarafını evirip çevirsem de ortaya çıkan tek sonuç
“çekemezlik”. İşte bu kelime yüzüne her defasında ne yazık ki
“bir adım ileri beş adım geri” diyoruz.
Birlik diyoruz, beraberlik diyoruz, bizi temsil edecek bir güç,
bir oluşum, bir yasal kurum diyoruz ve hatta kuruyoruz Ama kültür
ve dilimizi anında unutup alternatifler, karşı oluşumlar peşine
düşüyoruz. ve hatta en üst kurum kabul ettiğimiz ve en yetkili
olan kişinin ricalarını duymazlıktan geliyoruz..Af edersiniz de
amaç neydi ? Kültür, dil, birlik, beraberlik? Bilemediniz şıkların
hiçbiri…
Ben sonuç olarak açık ve net olarak ve de üzülerek şunu gördüm.
Yediden yetmişe bizdeki eksiklik “amaç, hedef eksikliği”. Birileri
yola çıkıyor amaç tayin etmek, hedef koymak istiyor ama
“çekememezlik” genlerimiz anında devreye giriyor ve olayı daha
başlamadan sabote ediyor.
Tatlı hayallerimizle buralardan Kafkas cumhuriyetlerine akıllar
veriyoruz, onlar adına kararlar almaya ve hatta dünya kamuoyunu da
o yönde hareket etmeye davet ediyoruz. Sahi biz kimiz? Birlik
kurmuş, gürül, gürül yürüyen, tek el, tek yürek olmuş sözüne
sonuna kadar sahip çıkanlar mıyız?
Sadece elimizi vicdanımıza koyup gerçekten “istediğimiz nedir?”
bunun altını üstünü çize, çize kendimize haykırmamız lazım. Bunu
yapmadığımız sürece ileri gitmeye çalışan kişiye, geri giderken
yalpalayıp dengesini bozmaktan ve zamanını harcamaktan başka bir
şey veremeyiz. Bize lazım olan şey sadece inanç, amaç ve hedef…
Unutmayalım ki bizler, yanında ki can yoldaşı gemide ağırlık
olmasın diye...
|