Bu hafta zerre
kadar yazı yazmak içimden gelmedi. Gerçi yazmamı isteyende yok ama
bir başlamış oldum. Yazmazsam altında üstünde bir şeyler aranır mı
diye yazmak zorunda hissettim kendimi. Umarım sıkıcı olmam.
Bu haftalarda kafamda o kadar çok şeyi atıp tuttum ki sonuca
varamadım. Ama bildiğim ve inandığım bir şey var ki oldukça
azınlıktayız. Yok öyle söylendiği gibi altı-yedi milyonlar hepsi
hikaye. Bu millet iki yüz bilemedin üç yüz kişin yüzü gözü
hürmetine, emekleri hürmetine halen adını var kılıyor. Ya onlarda
bir gün yeter derse; o zaman ne olacak?
Onlar ki, bizim enerji aldığımız ve sağlıklı beslenebildiğimiz
kişiler. Ya onlarda yeter derse ne olacak?
Yazık bu güne kadar var olma savaşı verenlerin emeklerine yazık.
Bir bakın şu halimize, kim için, ne için bu uğraşlar? Değer mi
acaba diye düşünmeden edemiyor insan. Bizim kimse düşmanımız ya da
çekemeyenimiz değil. Bizim en büyük günahımız yanımızda
bildiklerimiz, umut bağladıklarımız. Bırakın bir erkeği, bir
kadın, bir insan olarak sözünün adamı olamamak ne demek?
Verilen sözün arkasında ölüm olsa gidilir. Ya o söz verilmez ya da
tutulur. Yağmurun yağdığı yere çadır taşınmaz.
Bir şeyi anlamak, algılamak çok mu zor? Neden her şeyin altında
bir art niyet aranır? Neden kendi insanından kötülük beklenir?
Kötülük neden ruhumuzu bu kadar sarmış ki her yerde kötülüğü
ararız? Biz bu kadar mı kötüyüz ki, hep onu ararız.
İsteyen istediğini söylesin ama bizim değerlerimiz değişmiş. Bizim
önceliklerimiz değişmiş. Yok dini, yok siyasi görüşü, yok parası,
yok bilmem nesi derken asıl peşine düşeceklerimizi bir, bir
unutmaya başlamışız. Bana ne bir başkasının dininden, siyasi
görüşünden ve de parasından.
Bunların içinde beni en çok etkileyecek olan siyasi görüşü. Buna
rağmen bana ne. Ne zaman oy kullanılacak olur işte o zaman
inandığıma oy veririm ondan öte bana ne siyasetten.
Bana ne birisinin inançlarından, parasından var mı bana hayrı?
Hepimizi yaradan Allah ve ben ibadetim ile ona karşı sorumluluğumu
yerine getiririm. Onun için karşımdaki insanı incitip yok sayamam
ki. Kim kendinden başkasını yanına alıp da Cennet'e götürecek? Ben
dünyanın en inançlı, en mükemmel insanı olsam, kaç kişiyi yanımda
Cennet'e götürebileceğim?
Bana ne bir başkasının parasından. Ne zaman benim karnımı doyurup,
bana yardım etmiş ki? Bana ne onun ekonomik gücünden. Bana gelip
de parasını mı yediriyor ki?
Peki, bunlar lazım olmayan şeyler mi? Tabi ki değil eğer bir
toplum ise bunların hepsi içinde olacak. Parası olan ekmek kapısı
olacak, siyaset dünyada ki yerini verecek, inanç ruh ve beden
temizliği olacak. Allah'a ve yarattıklarına saygı sevgi olacak. Bu
noktalarda toplumun temel taşlarıdır bunlar. Ama biz Çerkesler
için korumamız gerekenler, kaybettiklerimiz değildir bunlar.
Bunlara her toplumda, her yerde sahip çıkabiliriz.
Ancak bana ne diyemeyeceklerimizde var. Ortak dil, ortak kültür,
toplumsal huzur gibi. İşte bu noktada herkes birer değerdir.
Evet, önceliklerimizi ciddi anlamda kaybettik. En basitinden örnek
verecek olursak, birçok ortamda kaşenlik konuşulurken bile
anlatamıyoruz kaşenliğin ne olduğunu. Çünkü Türkçe anlatmaya
çalışıyoruz. Böyle bir geleneği olmayan milletin dilinde olmayan
bir şeyi anlatmaya çalışıyoruz.
Yine wunegoşh, ehli, blağa diyoruz. Bunların hepsi ayrı, ayrı
akrabalık ilişkisi ama anlatmaya çalıştığımız dilde tek karşılığı
var “Akraba” şimdi gel de bunu tam yerine koyarak anlat
anlatabilirsen. Belki anlatırsın ama cümle kurarak. Tek kelime ile
anlatma şansın yok. Bu önemli mi?
Tahminimizden de çok önemli. Kültürü ve xabzeyi yaşatmak,
aktarmak istiyor isek önemli. Kültürü yaşatan, taşıyan dildir.
Uğraş mı istiyor canımız işte en alası. Bizde can havli ile
uğraşıyoruz ama ne ile? Kim nedir, kimdir, ne yer, ne içer, neden
yapar, samanın altı, samanın üstü… İşte bizim uğraşlarımız.
Hayırlı
olsun. Yazık, yazık ki ne yazık... |