Zaman, zaman
kültürel çalışmalarımızı hoş karşılamayan, bu yöndeki çabalarımızı
kendi kişisel çıkarlarıyla, ideolojik görüşlerini baltalar
nitelikte gören kimselerle, bunları desteklemeğe hazır çevrelerin
karşımıza dikildiğini görürüz.
Çalışmalarımıza fiilen katılan ya da tutumlarıyla bizleri
destekleyen aydın ve bilhassa genç kardeşlerimiz bölücü, yabancı
ideolojilere hizmet eden kişiler olarak tanıtılmak istenmekte.
Çerkeslerin milli yöndeki çalışmalarını ana hedefinden ayırmak, bu
çalışmaları bazı politik akımlarda, eritmek amacını güden bu tip
çalışmaları ne yazık ki, hele bazı Kafkaslıların bilerek veya
bilmeyerek benimsemeleri üzücüdür.
Bir asır boyunca izlenen yanlış ve sakat bir tutum sonucu
Çerkesler, kendileri için hayati önemi olan “milli benliği
yitirmeme, anavatan Kuzey Kafkasya’da bir araya gelme”
idesinden uzaklaştırılmaya çalışılmış, hiç lüzumu yokken bir takım
yabancı politik ve ideolojik akımlar içerisine bizzat Çerkes
aydınları tarafından zorla ve insafsızca itiliverilmişlerdir.
Bunun dışında; kimin tarafından olursa olsun, girişilecek her
türlü davranışa karşı uyanık olmak zorundayız. Bu uyarmaların yanı
sıra bizler ne yaptığını çok iyi bilen idealistler olarak
yolumuzda ilerlerken; hala duraklama devresini aşamayan, yersiz
bir takım endişeler içerisinde bocalayanlara bir kere daha şu
hususları açıklamakta fayda görüyoruz.
a)
Çerkeslerin milli benliklerini korumaları, bu amaçla da kültürel
alanlarda çalışmalarda bulunmaları her şeyden önce insan
Hakları Evrensel Beyannamesi’nin ışığı ve Türk Anayasası’nın
teminatı altındadır.
b)
Dünyanın neresinde olursa olsun, demokratik düzeni kabullenmiş,
İnsan Hakları Beyannamesi'ni imzalamış milletlerin hükümetleri,
vatandaşlık bağlarıyla o devlete bağlanmış toplumların kültürel
alanlardaki çalışmalarını engelleyici tedbirlerin alınmasına göz
yumamazlar. Bu gibi çalışmalar hiçbir zaman “bölücülük”
şeklinde yorumlanamaz, nitelenemez (!). Eğer yorumlanır ve bu
yoldaki çalışmalar kısıtlanır ise bu davranış hukuk dışı
bir davranış olur.
c)
Bu durum iyice anlaşıldıktan sonra da Türkiye, Suriye, Ürdün vs de
yaşayan Çerkesler; gerek kendi aralarında, gerek anavatan Kuzey
Kafkasya’da yaşayan kardeşleriyle ilişkiler kuracak, dil, tarih,
gelenek, görenek, folklor gibi bir milleti ayakta tutacak olan
faktörlere sıkıca sarılacaklardır.
Yukarıdaki ifadeler rahmetlik İzzet Aydemir beye ait olup,
Kafkasya Kültür dergisinde 1968‘de yayınlanmış ve Sayın Necdet
Hatam bey’in geçen haftaki köşe yazısı ile CC sayfalarına
taşınmıştır.
Beni oldukça etkileyen bir yazıydı. O yüzden yazının içerisinde
özellikle dikkatimi çeken noktaları alarak tekrar bu sayfaya
taşıdım. Son kısmını da üç madde olarak sundum. Neden mi?
Nerden nereye geldik, meğer zamanında neler konuşmuş, ne yollardan
geçmişiz… Diyemediğim için.
Burada haksızlık etmek istemiyorum. Tabi ki çok şeyler başaranlar
da var. Değişen dünyanın da etkisi ile yaşanan gurur verici
durumlarda var. Başaranlara sevgi ve saygı duyuyorum. Ancak
genelimize baktığımda 1968'den bu güne çokta fazla bir şeyler
değiştiremediğimizi görüyorum. Bu gün yine büyüklerimiz aynı
nasihatlerde bulunur, yine bazı Çerkes dostlarımız başka
düşüncelerin ektisi ile olayı yolundan saptırır. İlla kendi
kültürel değerlerimizi öne çıkardığımızda ilginç, bizleri pasifize
edecek garip savunmalar karşımıza hep getirilir.
Ya ideolojiler, ya inançlar.
Başta biz olmak üzere bize tepkisini verenler ve bizleri farklı
düşünceler içerisinde görenler, insan olarak, millet olarak nelere
ne kadar hakkımız var bir baksınlar. Evet dil, tarih, gelenek,
görenek, folklor gibi bir milleti ayakta tutacak olan faktörlere
sıkıca sarılabilmek dileği ile… |