Osman Baydemir ne
diyor: "Eğer ilkokul kitaplarında Ali topu Kaya'ya at yanında
Elbiz topu Rojda'ya at gibi cümleler bulunsaydı bugün Kürt
sorununu tartışıyor olmazdık."
Son derece önemli bir söz.
Baydemir'in konuşmasının bütününe baktığınız zaman ülkeye sahip
çıkan, meselenin bu boyutlara gelmesinden rahatsızlık duyan ve
çözüm isteyen bir mantığın tutarlı cümleleriyle karşılaşıyorsunuz.
Tabii bunun yanında bir de ana diline, içine doğduğu kültüre saygı
gösterilmesi isteği ile.
Bunlar da dünyanın en meşru istekleridir.
Baydemir şöyle devam ediyor:
"Bir araya gelip de sorunu çözmezsek, Kürt ve Türklerin
birbirinden uzaklaşma süreci başlayacaktır ve bunu düşünmek bana
endişe veriyor."
Ve son bir yargı:
"Türklerle Kürtlerin bir arada yaşaması herkesin ortak
çıkarınadır."
Bence Türkiye'nin bu konuşmayı görmezden gelme, kulak ardı etme
lüksü yok.
Çünkü çok acı çekildi, daha da çekileceğe benziyor.
Böyle bir ortamda "birlikte yaşama" ilkesini vurgulayan Diyarbakır
Belediye Başkanı çok önemli bir işlev üstleniyor.
Türklerle Kürtlerin birbirinden uzaklaşması meselesine gelince...
Ben bu noktada da Baydemir'e hak veriyorum.
Çünkü akan bunca kana, ölüme; zulme, Anadolu'nun her köşesine
şehit cenazeleri gitmesine rağmen bu ülkede Türk-Kürt kavgası
yaşanmadı.
Ama bu hep böyle gitmez. Bir gün bakarsınız ki biriken acılar
köklü bir nefrete dönüşüvermiş. İşte o noktadan sonra iş çok
zordur.
Bugün hâlâ elimizde fırsat varken niye kan ve ateş yolunu seçelim.
Niye aklı başında ülkeler gibi sorunlarımızı politik, diplomatik,
sosyolojik, psikolojik, ekonomik yöntemlerle çözmeyi denemeyelim.
Bugün aklı başında olan hiç kimse, bir ülkeye karşı silahlı
bölünme hareketine girişenlerle mücadele edilmesin diyemez.
Ama bunu toplumun bütününe yaymak ve Kürt toplumunu, silahlı
kalkışmanın suçlusu olarak ilan etmek hiç kimseye yarar getirmez.
Muhsin Kızılkaya "Yaşanan onca acıya rağmen iki halkın
türkülerinde karşı tarafı suçlayan tek satıra rastlayamazsınız"
derken doğru söylüyor.
En büyük zenginliğimiz ve güvencemiz budur.
(Zülfü
Livaneli, Vatan Gazetesi 11 Mart 2006)
Dünyanın başka yerinde
bu tartışmalar yapılıyor mu bilmiyorum. Fakat hangi ülkede
yapılırsa yapılsın ne kadar acı. Bir insanın ana dilini resmi
olarak öğrenmesinde ne gibi bir sakınca var anlayamıyorum.
Bildiğim ve gördüğüm bir şey var. O da sayın Livaneli'nin de
değindiği gibi bu zenginliktir. Hesap edin zenginlikler bile
insanların birbirini kırmasına neden oluyor.
İsim yasağı kalktı fakat be seferde W, Q, X gibi harfler yasak.
Yasak, yasak, yasak. En doğal hakların bile yasaklanması o toplumu
için için eritiyor. Bunun farkına varmamaları da enteresan.
Zaten işin özünde halklar arasında sorun yok. Bu topraklarda
yüzyıllarca birlikte yaşamış bu insanlar sen farklı dilde
konuşuyorsun diye bir başka köyü düşman görmemiş. Senin adın
farklı diye dışlamamış.
Gerçi biz Çerkeslerin bu konuda sorunu yok. Daha sürülmeden önce
kendi isimlerini değiştirmişler. İslamiyet geldikten sonra Osman
olmuş, Ali olmuş, Muhammed olmuş. Türkiye'ye gelmişler; Mehmet
olmuş, Bozkurt olmuş, Mert olmuş, Orhan olmuş.
Sonuç olarak, temel hak ve hürriyetlerin kısıldığı her alanda
insanlar adlarını bile koruyamıyorlar. Yok olup gidiyorlar. |