|
|
................... |
|
................... |
1 MAYIS, SANAYİ DEVRİMİ VE BİZ... |
28.04.2010 |
|
Sezai Babakuş |
................... |
|
................... |
1 Mayıs... Yılbaşını saymazsak,
dünyanın tüm ülkelerinde ve tüm halklarında ortak kutlamayı
hakeden tek gün. İşçi sınıfının dayanışma günü. Emeğe saygı
günü. Barış ve demokrasi için mücadele günü. Hepimize kutlu
olsun.
Bu yılki 1 Mayıs’ın Türkiye için ayrı bir önemi, anlamı var.
33 yıl aradan sonra işçi ve emekçiler yeniden Taksim’e ayak
basacak. 1977’de 34 kişinin hayatına malolan kanlı 1 Mayıs,
adım adım 12 Eylül askeri faşizmine gidişin işaretiydi. Nice
canlar yakıldı, nice karanlık cinayetler işlendi. Bu yılki 1
Mayıs, demokrasi mücadelesinde bedel ödeyenleri onurlandırma
günü olacak. Türkiye’de 1 Mayıs’ın öncüsü DİSK’e ve onunla
omuz omuza Taksim’i dolduracak yüreklere selam olsun.
1 Mayıs, sanayi devriminin yarattığı işçi sınıfının tarih
sahnesinde yer alışının günüdür. 1800’lerin ortasında
Amerika’da, Avrupa’da ve Avustralya’da işçiler çalışma
şartlarının iyileştirilmesi yönünde eylemlere başlamışlardı.
1856'da Avustralya'nın Melbourne kentinde taş ve inşaat
işçileri, günde sekiz saatlik iş günü için Melbourne
Üniversitesi'nden Parlamento Evi'ne kadar bir yürüyüş
düzenlediler. Bu tarihte bilinen ilk işçi eylemiydi ve
eylemler dalga dalga yayıldı.
1 Mayıs 1886'da Amerika İşçi Sendikaları Konfederasyonu
önderliğinde işçiler günde 12 saat, haftada 6 gün olan çalışma
takvimine karşı, günlük 8 saatlik çalışma talebiyle iş
bıraktılar. Chicago'da (Şikago) yapılan gösterilere yarım
milyon işçi katıldı. Grev ve gösteriler, 1 Mayıs'tan sonra da
sürdü. İşçilerin çoğu 3 Mayıs'ta sokaklara çıktılar.
McCormick'e ait fabrikadan atılan ve grevde olan işçilere
polisin saldırısı ile 4 işçi öldü.
1889`da toplanan İkinci Enternasyonal'de Fransız bir işçi
temsilcisinin önerisiyle 1 Mayıs gününün tüm dünyada "Birlik,
mücadele ve dayanışma günü" olarak kutlanmasına karar verildi.
Böylece 1 Mayıs tüm dünyada işçi bayramı olarak kutlanmaya
başlandı.
Sanayi devrimi, Avrupa'da 18. ve 19. yüzyıllarda yeni
buluşların üretime olan etkisi ve buhar gücüyle çalışan
makinelerin makineleşmiş endüstriyi doğurması, bu gelişmelerin
de Avrupa'daki sermaye birikimini arttırması olarak
tanımlanır. Ancak sanayi devrimi, bu teknik tanımlamanın çok
ötesinde muazzam sonuçlar yaratmıştır. Her şeyden önce,
bugünkü dünya düzenine şekil veren, Batı’nın dünyaya
hegemonyasını kurumlaştıran önemli bir dönemeçtir. Yanı sıra
tüm dünyada feodalizmden kapitalizme geçişi sağlamış, sanayi
burjuvası feodal burjuvanın yerine yükselmeye başlamış ve
19.yüzyılın sonlarında yönetimde söz ve karar sahibi olmuştur.
Ve feodal dönemin selfleri ve köleleri yeni dönemde işçi
sınıfı adıyla yeni bir sınıf oluşturmuşlardır.
1763’de İskoçyalı James Watt’ın buharlı makineyi icat
etmesiyle başlayan sanayi devriminde, 50 yıl içinde ulaşım,
haberleşme ve sanayi üretimi alanlarında yeni buluşlarla
muazzam bir ekonomik gelişmeye adım atıldı. 1830’lardan
itibaren sanayide seri üretim düzenine ulaşılmıştı.
Sanayi devrimi İngiltere’de başlamıştır. Neden İngiltere
sorusunun pek çok yanıtı vardır. En büyük sömürge
imparatorluğu olması nedeniyle hammadde kaynaklarına ve
üretilmiş malları için hazır pazarlara sahip olması; borsa ve
bankacılık sisteminin diğer ülkelere göre ileri olması; sanayi
için en gerekli temel hammaddeler olan kömür ve demir
bakımından zengin yeraltı kaynaklarına sahip oluşu; zaten
gelişmiş bir dokumacılık-tekstil sanayine sahip olması; güçlü
ticaret filosu sayesinde denizaşırı taşımacılığında avantajlı
oluşu vb. Bu fiziki avantajların ötesinde İngiltere’yi sanayi
devrimine taşıyan asıl itici güç, mülkiyet hakkını koruma
altına alan ve özgür rekabete imkan veren siyasi düzenidir.
Anayasal monarşi olarak tanımlanan bu düzen, diğer ülkelerin
aksine girişimciliği ileri derecede teşvik ediyordu.
Sanayi devriminin öncüsü İngiltere aynı zamanda bu devrimin
itici gücünden en fazla yararlanan ülke oldu. 1700’lerin
başında İngiltere-İskoçya-İrlanda birliğinin sağlanmasıyla
kurulan Britanya İmparatorluğu 1800’lü yıllarda dünyaya
hükmeden egemen güç haline geldi.
İngiltere’nin bu yükselişine karşın Avrupa’daki
imparatorluklar kendi aralarında güçbirlikleri
oluşturuyorlardı. 1815’de kurulan Rusya, Prusya ve Avusturya
ittifakına daha sonra Fransa da katılmıştı. Aynı yıllarda
denizaşırı sömürgecilikte İngiltere ile yarışı kaybeden
İspanya yeniden toparlanmaya çalışıyordu. 1823’de ABD Başkanı
Monreo, “Monreo Doktrini” olarak bilinen dış politika
stratejisini açıklayarak paylaşım savaşında ABD’nin de
olduğunu ilan ediyordu.
1850'lere kadar genelde İngiltere'nin tekelinde olan sanayi
devrimi, bu tarihten sonra tüm Avrupa'ya, ve Amerika Birleşik
Devletleri'ne yayıldı. Rusya, sanayi devriminden daha çok
askeri gücünü artırmak için faydalandı. Sanayi devriminden
nasibin alamayan tek büyük imparatorluk Osmanlı oldu ve
kaçınılmaz dağılma sürecini yaşadı. 1900’lerde İngiltere,
Avrupa’nın diğer imparatorlukları, Rusya ve Amerika arasında
kızışan küresel rekabet oyunları hızlanarak bugünün dünya
düzeni kurulmuş oldu.
Sanayi devrimi Avrupa ve Amerika’da toplumsal değişimi ve
dönüşümü hızlandırırken ve yeni emperyalist yayılmalara yol
verirken, dünyanın pek çok bölgesinde olduğu üzere Kafkasya’da
da feodal sistem henüz en ham haliyle varlığını sürdürmeye
çabalıyordu.
Kafkasya Doğu’ya açılan kapıydı, hammadde kaynaklarına erişim
yoluydu. Ve İngiltere, Rusya’nın kontrolündeki bu güzergaha
göz dikmişti. Osmanlı ise bölgedeki dini nüfuzunu kullanarak
etki sağlamayı hesaplıyordu. Küresel rekabet Kafkasya’ya
dayandığında biz Kafkas halkları kendi asalet
kompartımanlarımızda dünyadan bihaber yaşayıp gidiyorduk.
Ne yazık ki, sanayi gücünü ele geçirenlere karşı romantik
soyluluğumuz sökmedi. Bakmayın siz öyle Karl Marks’ın özgürlük
tutkumuza ve direniş kararlılığımıza övgülerine, bal gibi
yanlış ata oynamamızın hüsranı ile kırılıp savrulduk. Feodal
beylerimizin öngörüsüzlüğünü ve hesapsızlığını canımızla,
kanımızla ve vatanımızla ödedik. Ne soylularımızın
yurtseverliği yurtseverlikti ne liderlerimizin bilgeliği
bilgelik... Kimi Ruslarla Hac pazarlığı yaptı muradına erdi,
kimi Osmanlı ile nüfus pazarlığı yaptı paye edindi. O yüzden
kolayca boyun eğdik sürgüne ve terkediverdik yurtlarımızı.
Bugünün dünden farkı yok. Kafkasya bu kez pamuktan, ipekten
çok daha hayati bir hammaddenin, petrolün ve doğal gazın geçiş
yolu. Rekabet daha yakıcı, oyun daha tehlikeli.
Amerikan-Gürcü eksenli “Çerkes açılımı”nın çıkmazına dikkat
çekmemiz bundandı. Bu açılımı destekleyen kimi dostlarımız
uyarılarımızı, “Çerkesler akıllıdır, oyuna gelmez”
hafifliğinde karşılıyor. Çerkeslerin akıllı olduğuna hiç kuşku
yok. Hepimiz akıllıyız. Dün de öyleydik bugün de. Yine de
Kafkasya tarihimiz, hesapsızlıklarımız ve oyuna gelmelerimizin
ağır bedellerini ödediğimiz savaş ve yıkımlarla dolu. Ve
maalesef Kafkasya’nın bir yarısında tarihin tekerrürü devam
ediyor. Bu kez inşallah iyi hesap yaparız ve oyuna gelmeyiz.
Demem odur ki, bugünün küresel oyunlarında akıllı olmak
yetmeyebiliyor, toplumsal aklımızın bizi yeni kırılmalara
karşı koruyarak ileriye taşıyacak basireti de göstermesi
gerekiyor.
Velhasıl,
Dünya yeni paylaşım düzenine ve yeni sınıfsal
yapılaşmalara geçiş yaparken biz soyluluk katmanlarımızda
hayatı ıskalamaya devam ediyorduk.. Dünyada 1 Mayıs’lar
yaşanırken biz sürgün yollarında hayata tutunmaya
çabalıyorduk. Ve bugün dünya daha ölümcül bir rekabet
savaşında. Bu kez iska geçmeyelim. Yeterince telef olduk. Bu
kez akılbirliği yaparak geleceğe sağlam tutunalım. Bu kez
yaşamayı seçelim. |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|