|
|
................... |
|
................... |
UNUTMADIK, KİMLİĞİMİZE TUTUNDUK |
28.05.2010 |
|
Sezai Babakuş |
................... |
|
................... |
Bu yılki 21 Mayıs, öncesinde
estirilen fırtınalara rağmen sürprizi olmayan etkinliklerle
anıldı. Gürcistan’ın ‘Çerkes soykırımını tanıyacağı’ hayalini
kuranlar, boş bir Amerikan rüyası peşinde olduklarını
gördüler. Rusya düşmanlığına odaklı ‘milli şahlanış’ (!) bir
başka bahara kaldı. Aylardır klavye başında hamaset
gazlayanların pek çoğu gün geldiğinde ortalıkta gözükmedi.
Yine ‘muvazzaf’ Çerkesler saf tuttu. Bir de, onların sesini
duyabilen yeni nesil...
21 Mayıs Cuma akşamı Beşiktaş’taki anmaya, 82 yaşındaki
vefakar valide önde ailecek katıldık. Valide ortama uyup
Abhazya bayrağını sallarken temkinle şakayı harmanlıyor,
“şimdi de geriye sürmesinler bizi” diyor. Ah be valide! Bu
toplum anca öyle döner anayurduna.
Beşiktaş’taki kalabalığın en renkli siması Keisuke Wakizaka
adındaki genç Japon’du. Yıldız Teknik’te öğrenci, Kafkasya ve
Kafkas dilleri üzerine araştırma yapıyor. Tanıştırdığım diğer
gençler gibi o da valide’nin elini öpüyor, Abhazca hal hatır
soruyor. Valide şaşırıyor, kim bu diye. Abhaz diyorum. Yahu
çekik gözlü Abhaz olur mu diye gülüyor. Olur, olur diyorum;
Sürgünde bir kısım Abhaz Japonya’ya gitmişti. Bu tarafa gelen
bizler nasıl Türkleştiysek onlar da Japonlaşmış. Sülale adları
da Japonba olmuş. Velhasıl bu genç Japonaa’lardan diyorum.
Hiciv acıtıyor ve için için güldürüyor.
22 Mayıs’ta Kefken yolundayız. Türkiye’nin dört bir yanından
insanımız düşmüş yollara. Taa Reyhanlı’dan, Maraş’tan
otobüsler dolusu insan akın etmiş. Binden çok araç, on binden
çok insan. Burası sürgünün önemli varış noktalarından. İlk
durak Karaağaç köyündeki eski mezarlığımız. Jandarma gelen
araç kalabalığını yönlendiriyor. Anma konuşmaları ardından
Babalı sahiline, sürgünlerin karaya çıktığı yere iniyoruz.
Yüzlerce metre uzunluğundaki sahil özellikle çocuklar ve
gençler için sürgün tarihini öğrenme alanı; anlatılanları
ilgiyle, merakla dinliyor, dalgaların hırçınlığına bakıp
geçmişleriyle yüzleşiyorlar. Ve akşam alacasında, ağıtlar
eşliğinde sürgün denizine çiçek veriyoruz. Ey deniz
Karadeniz...
Oturup bir kayanın burcuna insanları gözlerken, Türkiye’deki
21 Mayıs anmalarımızın seyrini hatırlıyorum. 20-25 yıl
öncesine kadar 21 Mayıs, kimi derneklerimizin düzenlediği köy
gezileri ve piknik organizasyonlarıyla süslenen “göç”
hatırlamasıydı. Kırık dökük tarih bilgisi acemi ve ürkek
cümlelerle dillenir, yenir içilir ve dans edilirdi. Laf ta
vardı gaf ta. 20 yıl kadar önce bir dernek başkanımızın,
“Buralara Kafkasya’dan gelmişiz, Meydan Larousse baktım orda
da böyle yazıyor. Göçün yıldönümü kutlu olsun” yollu
bilgeliğine de (!) tanık olmuşuzdur. Sonra, bugünkü KAF-FED’in
nüvesini oluşturan KAF-KUR ve KAF-DER’in öncülüğünde Kefken’de
“sürdün” anması başlatıldı. Önceleri, çoğu Ankara ve
İstanbul’dan birkaç yüz kişinin katılımıyla sınırlıydı,
giderek kitleselleşti. Önceleri, içeriği zayıf bir dua
mırıltısıydı, giderek kimlikleşti. KAF-FED’in ve ona bağlı
Kocaeli ve Sakarya derneklerimizin çabalarıyla katılımcı
sayısı binleri aştı, son bir-iki yıldır on bine ulaştı.
21 Mayıs’ın İstanbul merkezde anılması ise ilk kez 2001’de,
benim de kurucuları arasında olduğum ve sözcülüğünü
üstlendiğim Demokratik Çerkes Platformu (DÇP) tarafından
Üsküdar’da, Kız Kulesi’nin karşısında gerçekleştirildi.
(Tevazünün pabucu dama), düşünce-proje benimdi ve tuttu. Öyle
tuttu ki, kısa sürede alternatifleri (nezaket gereği çakma
demiyorum) dahi çıktı. Medyanın yoğun ilgisi sayesinde 21
Mayıs, hem kendi kamuoyumuzda hem Türkiye’nin genel kamuoyunda
yer etti. Üsküdar’daki 2002 ve 2003 anmalarını da DÇP bayrağı
altında yaptık, sonra KAF-DER’e devrettik. Birkaç yıl sonra
ise etkinlik Üsküdar’dan Beşiktaş’a alındı ve bugünlere
gelindi.
Bir önceki yazımın girişinde, “Hayat hatırlamaktır. 21 Mayıs
toplumsal unutkanlığa meydan okuma günüdür. 21 Mayıs’la
kimliğimize tutunabiliriz” demiştim. Bu yılki 21 Mayıs’ta
gördüm ki, toplumumuz unutkanlığa meydan okumaya ve kimliğine
tutunmaya başlamış. Umutlandım. Gülümsedim.
Belki yavaş, ama iyi yoldayız. Kendimizle yüzleşiyor,
diasporada savrulup giden kimliğimizi yeniden bütünlüyoruz;
dişimizle, tırnağımızla... Bunda en büyük pay KAF-FED’in. Tek
eksiğimiz hızlanmak. Tarih koşuyor, yetişmek lazım.
21 Mayıs anmalarının aslına da astarına da katılmayıp hariçten
(gaz)el okuyanlara selam ederim. Web kardeşliği hatrına
bazılarını muaf tutuyorum. |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|