Yalnızlığın şarkısı hükmeder bize. Kafkasya’nın birliği,
Kafkas halklarının birlikteliği diye yola çıkıp yirmi yılda
iflas etmemiz ve gele gele Adige-Abaza-Ubih birliğini bile çok
görecek hale gelmemiz bundandır. Yüzyıl önce de böyle olmuştu,
ve ondan önceki yüzyıllarda da. Yalnızlığın şarkısı teslim
almıştır bizi...
Yalnızlığın şarkısını rüzgar fısıldar kulağımıza.
Efsunlu bir ses, kutsal bir söz
gibi kuşatır bizi. Aklımıza, yüreğimize ve illaki egomuza
hükmeder. Özgürlüğü bibaşınalık, özgünlüğü aykırılık sanacak
kadar yalnızlaşmayı yüceltir benliğimizde. Bu yüzdendir
her dağın eteğinde, her vadinin yamacında bir derebeylik
kurmamız. Birleşip bir ‘krallık’ olamadığımız için hep
çevremizdeki krallıkların arka bahçesi oluruz. Av oluruz kendi
avlağımızda.
Kimileyin yakın çevremizle, daha çok kendi kendimizle
didişerek, hep yalnızlık şarkısı eşliğinde yürürüz. Bazen
büyük bir fırtına iter bizi, yakınlaştırır birbirimize.
Yalnızlıkta usta, birliktelikte acemi olduğumuzdan daha
fırtına dinmeden koparız birbirimizden. Ve savruluruz.
Savruluruz kendi yurdumuzda ve el kapılarında. Savruluruz
diyar diyar...
Diyar diyar savrulsak da, yalnızlığın şarkısı bırakmaz
peşimizi. Anadolu’nun çorağında, Ortadoğu’nun çölünde fısıldar
bize. Kimileyin resmi bir ideoloji olup toplumsal yalnızlığı
çakar aklımıza, kimileyin Orhan Gencebay’ın sesinde bir
arabesk olup bireysel yalnızlığı
damardan şırınga eder. Bu ikisinden
kaçanlarımızı Sezen Aksu’nun senfonik manifestosu yakalar:
Anladım sonu yok yalnızlığın, hergün çoğalacak...
Yalnızlığın şarkısına tutukluyuz. Katık olur
hayatımıza. Toplumsal yalnızlığımız bireysel yalnızlığımızla
bütünleşir, büyük bir yumak olur. İçimizi yakan bir haz olur,
bir çığlık. Adım adım sürükler bizi. Önce kendimizden koparız.
Ve evimizden, çevremizden. Sonu yok yalnızlığın, hergün
çoğalır. En kalabalık dost meclislerinde bile yalnızlığa
mahkumuzdur. Ve kendi yurdumuzda, kendi kentimizde, kendi
mahallemizde hiç bilmediğimiz bir ülkenin ücra bir
yerindeymişcesine kaybolur gideriz. Alışır ve tutsağı oluruz
yalnızlığın.
Yalnızlığın şarkısı şarhoşluğumuzun içkisidir,
bir tutam ‘ot’. Gözümüzü karartır, görüşümüzü bulanıklar ve
ufkumuzu daraltır. O yüzdendir savrukluğumuz. O yüzdendir
yıllarca didinip kurduğumuz birlikleri-beraberlikleri bir
günde heba etmemiz. O yüzdendir sürekli parçalanmamız. Acı bir
tattır, tutkunluktur yalnızlık. Yalnızlık kof bir egodur,
zehirli bir iksir...
Şimdi, kimi Adigelerin ve Abazaların karşılıklı
avazladığı ‘münhasır cep milliyetçiliği’ var ya, işte bu,
yalnızlık şarkısının fısıldadığıdır. Elimizdeki son kaleye göz
dikmiştir. Koca ‘Kafkasya Birliği’ ufku küçüle küçüle Adige -
Abaza - Ubıh birlikteliğine kadar çekilmişti ya, şimdi hedef
onu da yıkmaktır.
Nasıl geldik bugünlere? Çok gerilere gitmeye ne
gerek, son yirmi yılda olup bitenler halimizin resmidir:
Sovyetlerin çöküşüyle sonuçlanan dev kaotik fırtına,
Kafkasya’da onyıllar sonra yeniden birlik kurma ve diyasporaya
savrulanlarla bütünleşme şansı yaratmıştı. Söz yerindeyse
tarih bize göz kırpmıştı. Kollar, yalnızlık şarkısını
bastırmak üzere sıvandı.
Önce, Kafkasya’nın kardeş halklarının
temsilcileri,
1989’da
(25-26
Ağustos)
Sohum’da biraraya gelerek, tüm Kuzey
Kafkasyalıları, tüm Kuzey Kafkasya’yı birleştirmek iddiasıyla
Kafkas Halkları Konfederasyonu’nu (adı, önce Kongre sonra
Birlik ve nihayetinde Konfederasyon oldu) kurdular.
Konfederasyon şemsiyesi Abazaları (Apsua, Aşua,
Aşharua), Adigeleri (Kabartay, Şapsığ, Abzeh, Bjeduğ, Çemguy,
Besleney), Çeçenleri, Dağıstanlıları (Avar, Lak, Dargi),
Osetleri (Kuzey ve Güney) biraraya topladı. Türk kökenli
Karaçaylar, Balkarlar, Kumuklar baştan yan çizmişti.
Dağıstanlı Nogaylar ve Lezgiler de çekimserdi.
Evet, bütün Kafkas halkları biraraya getirilememişti ama
çoğunluk sağlanmıştı.
Bu, kısa süreye sığdırılan büyük bir ‘birlik’
başarısıydı(!).
Sonra, nüfuslarının büyük çoğunluğu diyasporada
olan Adigeler, Abazalar (ve Ubıhlar), anavatan-diyaspora
bütünleşmesi adına 1991’de (19-20 Mayıs) Dünya Çerkes
Birliği’ni (DÇB) kurdular. 1992’de de (7–8 Ekim) Abhazya’daki
Apsualarla Karaçay-Çerkes’teki Aşua-Aşharuaları ve
diyasporadakı Apsua-Aşua-Aşharuaları bütünleştirmek üzere
Dünya Abaza Birliği kuruldu.
Hepsinin adi ‘birlik’, hepsinin amacı birlik
bayrağını yükseltmekti. Hepsi büyük umutlarla, coşku ve
alkışlarla kuruldu. 1992’de Gürcistan’ın Abhazya’ya
saldırısıyla başlayan savaş, hem Kafkasya’da hem diyasporada
‘birlik’ ruhunu iyice ateşlemişti. Sanki, yalnızlığın şarkısı
ebediyyen bastırılmıştı. Sanki Kafkasya’da, Kafkasyalı’larda
Liverpool ruhu canlanmış, “You will never walk alone”- Asla
yalnız yürümeyeceksin- şarkısı kutsallaşmıştı.
Ama öyle olmadı, olamadı. Çünkü biz, yalnızlık
şarkısının esiriyiz. Ötesi saman alevidir. Ve alev, harladığı
gibi hızla söndü. Daha on yıl olmadan, tüm Kuzey
Kafkasyalı’ları, tüm Kuzey Kafkasya’yı birleştirme hayali
iflas etti. Konfederasyon, radikal islamın ve Rus
düşmanlığının yakıcı basıncı altında dağıldı. Yalnızlıkta usta
birliktelikte acemi olan bizler için tarih, tekerrürden
ibaretti.
İkinci on yıl, elimizde kalan Adige-Abhaz-Ubıh
birliğini hırpalamakla geçti. Ve 2009’da, Abhazlar yalnızlık
şarkısına kapıldı ve Dünya Çerkes Birliği’nden çekildi.
Anavatanda birlik ruhu yükselip düşerken aynı
süreçler diyasporada da yaşandı. Başlangıçta tüm Kuzey
Kafkasyalıları kucaklamayı öngören örgütlenmemiz zaman içinde
yol ayrımlarıyla karşı karşıya kaldı. Dedik ya, ayrılığın
şarkısı nereye gitsek peşimizde.
Diyasporada toplumsal örgütlenmenin birlik içinde
güçlendirilmesi fikri taa 1970’lerde filizlenmişti.
Sovyetlerin yıkılıp anavatanla ilişkilerin mümkün hale gelmesi
bu süreci hızlandırdı. Türkiye’nin çeşitli kentlerinde ve
kasabalarında faaliyet gösteren dernekleri bir çatı altında
toplamak amacıyla 1990’da KAF-KUR kuruldu. 1992’de 26 derneği
kapsayan bir üst örgütlenme oldu ve bu sayede Abhazya’daki
yurtsever direnişe diyasporanın aktif katılımı sağlandı.
Abhazya’daki savaş, diasporadakiler bakımından da birleştirici
oldu. 1993’de KAF-DER adıyla kurulan merkezi örgütlenme büyük
ölçüde başarılı oldu. Sonra Dağıstanlıların, Çeçenlerin ve
takiben Osetlerin pasif kalması veya çekilmesiyle diyasporadak
birlik Adige-Abaza-Ubıh eksenine oturdu. Yanısıra, anavatanda
olduğu gibi diyasporada da dini örgütlenmelerin hız kazanması,
ayrışmayı farklı boyutlara taşıdı.
Sonuçta 2000’lere gelindiğinde, tıpkı anavatanda olduğu gibi
diyasporada da Adige-Abaza-Ubıh birlikteliği kalmıştı. Eh, bu
da iyiydi(!). 2003’de de bugünkü Kafkas Dernekleri Federasyonu
(KAF-FED) kuruldu ve kısa sürede hatrı sayılır bir güç ortaya
çıktı.
Adige-Abaza-Ubıh birlikteliği 2009 yılına kadar yükselerek
devam etti. Ne ki, rüzgar yeniden yalnızlık şarkısını
fısıldamaya başladı. Ve, bir avuç Apsua ayrı bir federasyon
sevdasına düştü.
Yalnızlık şarkısı önce anavatanda mı etkili oldu, yoksa
diyasporada mı? Önce kim kimi dışlamaya, yok saymaya başladı.
Adige milliyetçileri mi, yoksa Abhaz milliyetçileri mi? Ne
önemi var? Ne fark eder? Aslolan sonuçlardır.
Ne diyor münhasır Abhaz milliyetçiliği: Abhazya Abhazlarındır,
Adigeler bize karışmasın... Ne diyor münhasır Adige
milliyetçiliği: Sadece Adigeler Çerkes'tir, Çerkesya’da
Abhazlara yer yoktur... Ne ala!
Yalnızlaşalım. Azalalım küçülelim ki, yutulması
ve hazmedilmesi kolay lokmalar olalım. Bundan sonrası
Adigeleri kendi içinde, Abazaları kendi içinde ayırıp
özgürleştirmek(!). Ubıhlar zaten yok denecek kadar özgürler
(!)...
Sonu yoktur yalnızlığın, hergün çoğalır...
Çoğalır ve bizi yüzyıl öncesinden de geriye savurur.
Yalnızlığın şarkısı hükmeder bize.
Tarih nereye ve
nasıl akarsa aksın biz kendi feodal gettolarımızda mahsuruz,
kımıldayamayız. Dünya döner, anlamayız. Çevremiz
değişir-dönüşür, tınmayız. Yüzyıl geçer krallıklar kurulur,
yüzyıl geçer imparatorluklar. Görmeyiz. Yüzyıl geçer sanayi
devrimi olur; ve kapitalizm ve sosyalizm. Farkına varmayız.
Ve yüzyıl geçer yeni dünya düzeni kurulur, yeni dünya
düzenleri. Anlamayız. Kendi derebeyliklerimizde, egolarımızla
ördüğümüz yüksek duvarlar içinde tutsağızdır. Sınırlı
muhtariyetlerimizi özgürlük sanırız, özgürlük ve bağımsızlık.
Tutsaklıktan kurtulup özgürleşmek, özgürleşip
geleceğe yürümek için yalnızlığın sesini bastırmak şart. Ve
yeniden, ’asla yalnız yürümeyeceksin’ şarkısını yükseltmek.
Birlikte yürümeye mecburuz. |