...................
...................
GELECEĞİ UZUN OLANLAR DEVRİ...

25.10.2010

Sezai Babakuş
...................
 
...................
Hayatın akışı hızlandıkça ve rekabet keskinleştikçe gençlerin özel ve toplumsal yaşam alanındaki rolleri artıyor; karar ve yönetim erki yaşlılardan gençlere geçiyor. Toplumlar, geçmişin anılarını değil geleceğin hayallerini seslendirenlere prim veriyor. Bu, deneyimden çok atılıma, statükodan çok değişime öncelik veren yeni anlayıştır. Çağımızın en önemli değişimlerinden biridir. 2000’li yıllar, geçmişi uzun olanların değil geleceği uzun olanların devri...

Değişim, tam da dünyanın en gelenekçi toplumu sayılan İngilizlerde başlamıştı. Muhalefetteki İşçi Partisi 1994’deki kongresinde 39 yaşındaki Tony Blair’i lider seçmişti. İktidardaki Muhafazakar Parti’nin kurmayları bu ‘tıfıl oğlan’ı ciddiye bile almamıştı. Blair, 1997’deki genel seçimleri kazanıp 43 yaşında başbakanlık koltuğuna oturmuştu.

Gençleşme benimsendi ve hızla yayıldı. Barack Obama 46 yaşında ABD Başkanı oldu. José Luis Zapatero 45 yaşında İspanya’nın, David Cameron ise 44 yaşında İngiltere’nin başbakanı seçildiler. Almanya’nın Cumhurbaşkanı Christian Wulff ise 49 yaşında. Demokrasinin hüküm sürdüğü memleketlerde 20 yıl içinde toplumlara liderlik edenlerin yaş ortalaması 65’lerden 45’lere düştü.

Gençleşme elbette siyasetle, devlet yönetimleriyle sınırlı kalmadı. İş hayatında, bilimde-sanatta ve sivil toplum örgütlenmelerinde de gençlerin rolü güçlendi. Artık uluslararası şirketlerin icra kurullarında, üst yönetim birimlerinde 50 yaşın üstündekiler istisna kabilinde. Artık milyar dolarlık bütçelere ve canalıcı kararlara 30-35 yaşındakiler hükmediyor...

Doğu toplumlarında işler pek öyle yürümüyor. Hala ak saçlılar-ak sakallılar hegamonyası var.

Sovyetler yıkıldığında, başta Rusya olmak üzere bütün birlik cumhuriyetlerinde genç Komsomol kadroları yaşlı Kömünist Parti kadrolarından azade bir düzen kurmak için hamle yapmıştı. Başlarda etkili de olmuşlardı. Ama eski kurtlar kısa sürede toparlanıp duruma hakim oldular ve gençleri çırak çıkardılar. Yine de, birçok yerde gençlerin hiç değil de “ortak” statüsüne yükseldiğini belirtmeliyiz. Aşağıda belirteceğim üzere, Abhazya’da olduğu gibi bazı yerlerde de gençlik galebe çalmıştır.

Yönetim erkini babadan oğula devralanları saymazsak, henüz Doğu’da gençlere Batı kadar prim verilmemektedir. Doğu’da, hala geçmişi bilmek geleceği hayal etmekten daha ağır basmaktadır.



Kafkas toplumlarında durum nedir? Kafkasya’da ve diyasporada...

Ben, nistpeten bildiğim Abhazları anlatayım. Önce anavatandan başlayayım;

Abhazya’da V. Ardzınba Parlamento Başkanı sıfatıyla Abhazya’nın en üst siyasi postuna oturduğunda 44 yaşındaydı. Bu yaşta liderlik, hem Abhaz kültürü hem Sovyet kültürü bakımından devrim niteliğindeydi. Ardzınba, devriminde bir adım daha atarak tüm danışman kadrosunu ve yakın çalışma ekibini 25-35 yaş grubundan oluşturmuştu. Bu gençleşmeden rahatsız olanların, “Ardzınba çocuk yuvası kurdu” diye küçümsediğini dün gibi hatırlıyorum. İşte o 44 yaşındaki genç adam, yanında kendinden daha da genç olanlarla birlikte Abhazya’yı bağımsızlığa taşıdı. Bunu başardı, çünkü hem kendisinin hem yanındakilerin geleceğe dair hayalleri vardı. Hayalleri ve geleceğe yürüme iradeleri...

Abhazya, gençleri yetkilendirme konusunda Ardzınba’nın izinden yürümeye devam ediyor. Sergey Şamba gibi, Maxim Gunjia gibi devlet yöneticileri bu anlayışın örnek isimleri...

Diyasporada maalesef işler hiç böyle yürümedi, yürümüyor. Bizde, yönetim ve karar erkinin 60-70 yaş kuşağından 30-40 yaş kuşağına geçmesi şimdilik hayal gibi. 3-4 yıl önce İstanbul’daki Abhaz derneğinde, gençlerden oluşan bir liste yönetime aday olmuştu. 30 yaş kuşağı. Vay, siz misiniz bizi yönetecek!.. Bütün yaşlılar (kimi bastonlu, kimi koltuk değnekli) genel kurula gelip, yönetimin olgun ve ehil ellerde (!) kalmasını sağladılar.

Feodalizm mi, gelenekçilik mi, kadercilik mi, güvensizlik mi... Adını ne koyarsak koyalım, tanımını nasıl yaparsak yapalım diyasporada geçmişi uzun olanlar hegamonyası devam ediyor. Gençlere henüz geçit yok. Düğünlerde-derneklerde dans etmekten öte bir rol yok!..

Ne dersiniz? Yüzümüzü geleceğe dönmek gerekmez mi? Diyasporada, anavatandaki gibi bir devrim yapma zamanı gelmedi mi?...