‘Ortak akıl’ peşinde koşmaktan kendi aklımı
yitirip CC’deki okurlarımı biraz ihmal ettim, özür diliyorum.
Son bir-iki hafta benim için epey yoğun-yorucu geçti. Henüz
toparlanamadığım için, işin kolayına kaçıp bir ‘potpuri’
yapacağım. Tematik bir potpuri... Bunu, ‘benzeşik karışım’ ya
da ‘benzerlerin karışımı’ diye (öz)Türkçeleştirebiliriz. Daha
da anlaşılır kılmak için, kadim dil Abhazca karşılığını da
yazayım: Yeypşu yeylapso... Tam da bizi tanımlayan ve
aşağıdaki yazıya anlam katan bir sözcük.
Ortak aklın ‘siyasi’ hali...
Kafkas Dernekleri Federasyonu’nun (Kaf-Fed) öncülüğünde
düzenlenen ortak akıl toplantısı, 10-12 Aralık tarihlerinde
Bolu Koru Otel’de yapıldı. Bu, uzun süredir önerip takipçisi
olduğum ve nihayet olabilmesine emek verdiğim önemli bir
toplantıydı. Türkiye’nin çeşitli bölgelerinden, Kafkasya’dan
ve Avrupa’dan elli aydın ve kanaat önderi biraraya gelerek ‘ne
olacak halimiz’ üzerine kıyasıya kafa patlattık.
Bilimsel-entelektüel düzeyi yüksek bir toplantı oldu.
Toplumumuz için hayati önem taşıyan konular ele alandı ve
önemli fikri açılımlar sağlandı. Sevindim, gururlandım,
umutlandım.
Toplantının detaylarına ve sonuç bildirisine Kaf-Fed’in web
sitesinden ulaşabilirsiniz. Yine de birkaç söz söyleyip, sonuç
bildirisinden çok önemli bulduğum birkaç paragrafı paylaşmak
istiyorum.
Toplantıyı yöneten Prof. Dr. Ayhan Kaya ve Doç. Dr. Mitat
Çelikpala hem konuşmalarıyla ufkumuzu genişletip bilgimizi
artırdılar, hem toplantı yönetme ustalıklarıyla farklı bir
deneyim yaşattılar. Elbette toplantıya katılan herkes düşünce
ve önermeleriyle büyük katkı verdi. Yine de, diğerlerin beni
affetmesini dileyerek, toplantının yıldızları başta Prof. Dr.
Sevda Alankuş ve Prof. Dr. Erol Taymaz olmak üzere
akademisyenlerimiz olduğunu belirtmek istiyorum. Hepsi
yaptıkları çerçeve konuşmaları ve tartışma bölümlerine
katkılarıyla hepimize güven duygusu aşıladılar ve ‘işte bize
yol gösterecek aydınlarımız’ kıvancını yaşattılar. Sağolsunlar.
Toplantı (doğaldır ki) Adige-Abaza-Ubıh ağırlıklıydı. Tek Oset
katılımcı Sevda Alankuş’tu. Elbette ‘Oset olsun, çeşit olsun’
diye değil, genel olarak kimlik meselesiyle ve özel olarak
kendi kimliğiyle (Oset ve Çerkes) ilgili çalışmalar yapan bir
biliminsanı olduğu için çağrılmıştı. Kendisini, 2000’lerin
başında oluşturduğumuz Demokratik Çerkes Platformu’na
katılması vesilesiyle tanımıştım. Platformun mail grubuna,
kimlik meselemizi hem kültürel hem siyasal boyutlarıyla
irdeleyen bilimsel bir yazı göndermişti. Bu yazı bakışımı
değiştirdi ve bugün sıkça ifade etmeye çalıştığım ‘kültürel
kimlikten siyasal kimliğe geçişin’ gereğine olan inancımın
temelini oluşturdu.
Sevinerek belirtmeliyim ki, kimliğimizi siyasallaştırmamız
konusu ortak akıl toplantısına da damgasını vurdu ve sonuç
bildirisine şöyle yansıdı;
“Diasporada mevcut hakları kullanmak ve hakların sınırlarını
genişletmek için örgütlü mücadeleyi yükseltmek ve demokratik
mücadele enstrümanlarını artırmak gerekmektedir. Bu bakımdan,
bugüne kadar sürdürülen ‘kültürel dernekçilik’ anlayışını
aşarak ‘siyasal örgütlülüğe’ ulaşmak ortak hedeftir. Gelecek
hedefi, talebi, umudu olmayan hiçbir toplum yaşayamaz. Bizi
geleceğe taşıyacak yol, örgütlülüğümüzü siyasallaştırmaktan
geçmektedir.”
Evet, bizi ileriye taşıyacak olan umuttur ve umudu ete-kemiğe
büründürecek olan siyasal örgütlülük...
Çerkesliğin ‘ortak ad’ hali…
Ortak akıl toplantısında öne çıkan bir diğer
önemli husus ise, son dönemlerde kimi kesimlerce dillendirilen
ayrıştırıcı söylemlerin kesin bir ifadeyle reddedilmesidir.
Bu, sonuç bildirisine şöyle yansımıştır;
“1864’de biten Kafkas savaşı sonrasında yurtlarından sürgün
edilen Adigeler, Abazalar ve Ubıhlar (ve diğer Kuzey Kafkas
halkları) bugün dünyanın en büyük ve en geniş diasporalarından
birini teşkil etmektedir. Nüfuslarının büyük çoğunluğu
diyaporada yaşayan Adige, Abaza ve Ubıhların, tarih boyunca
sürdürdükleri kader birliği devam etmektedir. Birlikte yaşama
ve birlikte mücadele etme ihtiyacı eskisinden daha yakıcıdır
ve daha vazgeçilmezdir. Adigeler, Abazalar, Ubıhlar ve diğer
kardeş Kuzey Kafkas halkları için, hem diasporada hem
anavatanda toplumsal-ulusal varlığı sürdürmek, birlik ve
dayanışma içinde mümkündür.”
“Diasporada ve anavatanda yaşayan kardeş Kafkas halklarının
kendi etnik-ulusal adlarını kullanmaları ve öne çıkarmaya
çalışmaları elbette doğal haklarıdır ve teşvik edilmelidir.
Ancak bunun diğerini dışlayıcı, ayrıştırıcı, birbirinden
uzaklaştırıcı olması kabul edilemez. Bu bağlamda, 1908’deki
ilk örgütlenmemizden bu yana olduğu üzere, özellikle
diasporada Adige, Abaza, Ubıh ve diğer Kuzey Kafkas
halklarını bütünleştiren, onlara siyasi hüviyet kazandıran
‘Çerkes’in ortak ad ve ortak siyasi tanım olarak kalması doğru
olacaktır.”
Milliyetçiliğin ‘red” hali...
Toplantıda öne çıkan bir diğer önemli husus ise, yine son
dönemlerde K. Kafkasya’da harici güçlerce manipule edilen
‘çatışmacı milliyetçi söylem’e dairdi. Değerlendirmeler
sonunda varılan ortak görüş, şu iki paragrafta ifadesini
buldu;
“Anavatandaki cumhuriyetlerimizin, bölgenin hakim gücü Rusya
ile ilişkileri özel önem ve hassasiyet arzetmektedir.
Cumhuriyetlerimizin siyasi-idari yetki alanlarını
geliştirmeleri, ekonomik yeterliliklerini geliştirmeleri ve
içinde-yakınında bulundukları Rusya Federasyonu ile
siyasi-diplomatik ilişki süreçlerini iyi yönetmelerine
bağlıdır. Varlığımıza yönelik tehdit ve tehlikeler olmadıkça,
yerel çatışmalardan kaçınmak, toplumsal barış içinde yaşamak
temel politikalarımız olmalıdır. Özgürlük ruhumuzu korumalı,
ancak ölçüsüz milliyetçiliğe kapılmamalıyız.”
“Küresel süper güç Amerika’nın Kuzey Kafkasya’yı, Rusya’ya
karşı ‘oyun alanı’ olarak kullanmak istediği bellidir. Bu
oyunun ‘merkez üssü’ Tiflis’tir. ABD amacına ulaşmak için
büyük paralarla, silahlarla, askeri ve sivil personelle
desteklediği Tiflis’i bölgesel karargahı haline getirmiştir.
Gürcistan’ın ihtiraslı liderleri-politikacıları bu tehlikeli
oyunun taşeronluğunu yaparak kendi halklarına büyük acılar
yaşattılar, yaşatıyorlar. Şimdi, diğer Kafkas halklarını da
kendi kör kuyularına çekmek için canla-başla çalışmaktadırlar.
K. Kafkas halkları bu oyunun parçası olmayacaktır. Kafkas
halkları tarih boyunca ‘ateşe uzanan maşa’ olmanın yakıcı
deneylerini yaşamıştır. Artık ‘uğrunda ölünecek’ değil
‘uğrunda yaşanacak’ değerleri kutsallaştıracağız; başkalarının
oyunlarında ‘kahraman’ olmak yerine, kendi geleceğimizin
mütevazı ama kararlı yolcuları olacağız.”
Abhazya’yla ‘birlik’ hali...
Ve nihayet, Gürcistan’ın Abhazya ve G. Osetya’yı
yalnızlaştırmak amacıyla Kuzey Kafkasya’yı yanına çekmeye
yönelik politikaları ve çalışmaları mercek altına alındı ve şu
ortak görüşe yer verildi;
“Abhazya’nın bağımsızlığı, yüzyıllardır elde ettiğimiz en
büyük kazanımdır. Gurur ve sevinç kaynağımızdır. Bağımsızlığın
korunması, güçlendirilerek ileri taşınması tarihi
sorumluluğumuzdur. Gürcistan’ın Abhazya’ya (ve G. Osetya’ya)
yönelik ilhak hevesleri devam etmektedir. Sadece yöntemi ve
söylemi değişmiştir. Gürcistan’ın, Abhazya’yı ve G. Osetya’yı
Kuzey Kafkasya’dan soyutlayarak yalnızlaştırmaya yönelik
çabaları dikkatle izlenmektedir. Bu çabaya bilerek-bilmeyerek
angaje olanları tarih yargılayacaktır. Kuzey Kafkas
halklarının, birlikteliği ve dayanışmayı daha da yükseltmeleri
varlığımızı sürdürebilmemizin olmazsa olmaz şartıdır. Aynı
şekilde, Abhazya halkının ve yönetiminin de hem anavatanda hem
diasporada birlik ruhuna halel getirecek hertürlü söylemden ve
eylemden imtina etmesi ve bu yöndeki münferit adımlara
müsamaha göstermemesi, beklentimizdir.”
‘Daha çok demokrasi’ hali...
Toplantının, bana göre sonuç bildirisine yeterince yansımayan
en önemli konuşma-tartışmalarından biri de Rusya
Federasyonu’nun ve cumhuriyetlerimizin demokratikleşmesi
talebidir. Önce, sonuç bildirisine yansıyan paragrafı
okuyalım;
“Anavatandaki nüfus azlığı yanında demokratikleşmenin ve
modern yönetim anlayışının yeterince kökleşmemesi önemli bir
zaafiyettir. Cumhuriyetlerimizde demokrasinin gelişmesi ve
çağdaş hukuk standartlarına ulaşılması, anavatanda
yaşayanların ihtiyacı olduğu kadar diasporadan anavatana
dönüşün de itici gücü olacaktır."
Eksik kalan kısmını da ben özetlemeye çalışayım;
- Rusya’nın demokratikleşmesi elbette Kafkas halkları için
hayati önem taşımaktadır. Bu uğurda sürdürülen mücadeleye
katılmak-destek vermek, Rusya Federasyonu içinde yaşayan tüm
halklar kadar Kafkas halklarının da görevidir. Demokrasinin
geliştirilmesi ve özgürlüklerin genişletilmesi için Rusya
Federasyonu içindeki diğer halklarla ve yapılarla birlikte
mücadele etmeliyiz. Ancak bu mücadelesinin sancılarından ve
olası çatışma risklerinden de kendimizi korumalıyız. Ne geride
kalıp haklarımızdan feragat etmeliyiz, ne de öne fırlayıp
hedef haline gelmeliyiz.
Bir önceki yazımda, “şimdi siyaset zamanı” demiştim. Ortak
akıl toplantısında bunu hep birlikte söyledik ve yola
koyulduk. Yolumuz açık olsun... |