...................
...................
KARANLIĞIN GÖLGESİ
05.01.2011
Sezai Babakuş
...................
 
...................

Kabardey-Balkar Cumhuriyeti’nde, en son değerli biliminsanı Arslan Tsipinov'un öldürülmesiyle doruğa çıkan kaotik şiddet ortamı, hepimizi kaygılandırıyor. Ülkeyi teslim alan bu vahim sürecin biran önce durmasını, barış ve sükunetin sağlanmasını diliyoruz.

Önceleri başkent Nalçik’te asker ve polisleri hedef alan ‘münferit’ saldırıların giderek artması, sivil hedeflere yönelmesi ve ülkenin tamamına yayılması, toplumu sindirmeye yönelik planlı-sistemli bir karanlık savaşın tırmandırıldığını gösteriyor. Nitekim, orada yaşayan dostlarımızdan aldığımız bilgilere göre, artan şiddet olayları yüzünden toplumda korku ve umutsuzluk giderek yaygınlaşıyor. Saldırılardaki sayıca artış, seçilen hedeflerin niteliği ve kulaktan kulağa dolaştırılan öldürülecekler listeleri, korkuyu ve karamsarlığı daha da derinleştiriyor.

Biz bu kara-kirli savaş oyunlarını Türkiye’de çok gördük, çok yaşadık. Abhazya’da da yaşadık gördük, uzun uzadiye. Hep böyle olmuştur, böyle olmaktadır. Önceleri ‘münferit’ addedilen birkaç saldırı tezgahlanır, ortam müsaitleştikçe saldırılar artırılır ve yaygınlaştırılır. Amaçlar, planlayıcılar, aktörler, tetikçiler farklı farklıdır ama yöntem ve alınmak istenen sonuç hep aynıdır; halkı yıldırıp, sindirip teslim almak ve karanlığı mutlak kılmak...

Kabardey-Balkar’da karanlığın gölgesi yükseliyor, dikkat !...

Bu öyle görmezden gelinecek, kulak ardı edilecek bir tırmanış değildir. Ülkede yaşayan halkın geleceğine kasteden bir kara savaştır. Sustukça sırası gelenlerin sayısı artar, sindikçe gölgenin gücü artar. Ve Kafkasya’nın tümüne yayılan bir karanlığa ulaşır.

Ey Nalçik’in iyi insanları, bu saldırı size, hepinize. Ayağa kalkın, sokaklara çıkın, caddeleri-meydanları zaptedin, ışığınızla ortalığı aydınlatın. Aydınlatın ki, bu karanlığa sığınan saldırganlar açığa çıksın ve kaçsın.

Ey Kabardey-Balkar’ın yiğit halkı, bu saldırı size, hepinize. Sinmeyin, susmayın, pusmayın. Karanlığa meydan okuyun. Meydan okuyun ki, karanlığın gölgesi geri çekilsin...

Kanıksamak en kötüsüdür. Bir tırnak çekilir, bir parmak kesilir, bir kol gider kanıksadıkça. Bir yaşam gider, bin yaşam gider kanıksadıkça. Evimize kapanıp saklanamayız. Kapımız çalınır kanıksadıkça.

Birgün adını bile bilmediğimiz bir asker-bir polis vurulur, duymayız. Bir başka gün belki bir kez vaazını işittiğimiz bir müftü infaz edilir, bilmeyiz. Sonra, bize Adige olmayı öğreten Tsipinov katledilir, susarız. Kanıksarız adım adım. Kaçarı yok, sıra bize gelir kanıksadıkça.

Evet, biz bu oyunları Türkiye’de çok gördük, çok yaşadık. 12 Mart’lar böyle geldi, 12 Eylül’ler böyle. Halk susunca, halk sinince oyun tutar. Bela gelir. Bazen kurşun sıkar gelir, bazen hapse tıkar gelir. Kanıksadıkça bela gelir. Kimileyin askeri bir darbe olur gelir, kimileyin sivil bir dikta. Ne kadar kanıksarsak o kadar gelir, teslim alır gık demeden.

Evet, biz bu oyunları Abhazya’da da çok gördük, çok yaşadık. Sinsi bir yıldırma ve teslim alma planı işletildi yetmedi, açık işgal denendi sökmedi, yıllar yılı baskı ve provakasyonlar sınandı tutmadı. Hiçbir oyun sonuca ulaşamadı, çünkü kanıksatılamadı. Halk her zaman ayaktaydı ve sokaklar her daim halkın direniş ışığıyla aydınlık kılındı. Halk irade koydu mu oyun tutmaz.

Kanıksamak en kötüsüdür, reflekslerimizi çürütür, çaresiz bir kurbanlığa dönüştürür. Çaresiz kurban olduk mu, hiç kuşku yok sıra bize gelir... Ey Kabardey-Balkar’ın cesur insanları, çıkın size kastedenlere meydan okuyun. Evinize kapanıp korkan ‘iyi’ olmak fayda etmez, meydanlara çıkıp korkutan bir iyilik olun.

 

Kabardey-Balkar’da oynanan oyunun arkasındaki güç kimdir, kimlerdir. Nedir amaç?.. Çoğu kez söylendiği ve tariflendiği gibi, ‘cihat’ saplantılı radikal dinciler mi?.. Yoksa, dinciliği de taşeron olarak kullanan başka şeytanilikler mi? Bu kadar zor mu bunları enterne etmek. Zapt edilemeyecek bir güce mi ulaştı fanatizm, nefret!... Neden durdurulmaz bu gözü dönmüşlük?...

Kabardey-Balkar’ı yönetenlerin eli kolu bağlı mıdır? Koca Rusya çaresiz mi? Seyirci kalmak mı işlerine gelir? Yoksa kendi kendine kurgulanmış bir hesap mıdır? Oyun içinde oyun mu vardır?.. Halk neden bu kadar sessizdir? Bu kadar mı teslim alındı herkes?...

Kafkasya üzerine herkes bir hesap yapar, herkesin bir oyunu vardır üzerimizde. Hep böyle oldu, böyle oluyor. Basiretimiz bağlandı mı, kazanan onlar kaybeden biz oluyoruz.

Ya etnik içiçeliğimizi kaşıyıp birbirimize düşürmeye çalışırlar bizi, ya inanmışlığımızı kullanıp cihat açarlar başımıza. Ya milliyetçiliğin tuzağına düşeriz, ya dinciliğin gazabına. Ya emperyal bir çıkar hesabının kalkanı yapılmak isteniriz, ya iştahı kabarmış bir yerel saldırganlığın hedefi.

Kafkasya hep önemlidir birileri için. Ve bu önem nedense hiç ‘istikrar’ üzerine bina edilmez; hep savaş, hep çatışma, hep kaos... Herkes ele geçirmek ister. Belki istenen ele geçirmek değil, başkasının eline geçmemesini sağlamaktır. Belki bu yüzden didişme hiç bitmez.

Peki neden çoğu kez yeşerir ve sonuç alır bu provakasyonlar bağrımızda?... Neden başkalarının kolayca içimize sızıp üzerimize oyun kurmasına göz yumarız? Yurtseverliğimiz mi eksik, güvenimiz mi kırık, cesaretimiz mi ham?... Yoksa hafızamız mı kıt?...

Artık tutmamalı bu oyunlar. Kabardey-Balkar teslim olmamalı. Bazen yönetenlerin niyeti yetmez olur, irade tökezler. İşte o zaman söz halkındır. Meydanları doldurup sesini haykırmalı, iradesini ortaya koymalıdır. Cesaret şimdi lazım, basiret şimdi. Kabardey-Balkar’da halk olmak şimdi lazım.

Ya biz, diyasporadaki bizler. Sadece sürgün günümüzde mi sokağa çıkacağız? Sadece ‘şeytan taşlamak’ için mi saf tutacağız. İşte göz göre göre anavatanımıza kastediliyor, duracak mıyız. İşte canımızdan can alınıyor, susacak mıyız. Her saldırıyı bir taziye telgrafı ile mi geçiştireceğiz?.. Sessiz ve umarsız kalıp, kanıksama değirmenine biz de mi su taşıyacağız?..

Meydanlar bizi de bekliyor. Elimizde bir meşale, aydınlığı çoğaltmak bize de düşüyor.

Halk olmak hepimize lazım.