21
Şubat, ‘Dünya Anadil Günü’dür; anadile saygı günü... UNESCO (Birleşmiş
Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü) bu günü, kültürel
çeşitliliği ve çokdilliliği desteklemek için kabul ve ilan
etmiştir. Hiç kuşku yok ki dil, insanoğlunun en büyük
keşfidir. Sesin söze, sözün cümleye dizilerek anlatıya
dönüşmesi ve nihayet harflere dökülüp yazılı hale gelerek
mükemmelleşmesi epeyce uzun bir yolculuktur. Her toplum bu
uzun yolculuğu tamamlayıp bir dil yaratmıştır. Her dil ait
olduğu toplumun belleğidir, bilgeliğidir, özgürlüğüdür. Dil
insanı insan, toplumu toplum edendir. Konuşmadır, şiirdir,
destandır, ağıttır, şarkıdır, yaşama dair herşeydir. Velhasılı
dil, her toplumun varoluş manifestosudur.
İşte bu yüzden
UNESCO, 21 Şubat’ı ‘Dünya Anadil Günü’ ilan ederek, tüm
dilleri onurlandırmıştır. Hiçbir ayrım yapmadan, hepsini eşit
değerde tutarak, en evrensel olandan en yerel olana, en fazla
konuşulandan en az konuşulana kadar tüm dilleri insanlığın
ortak hazinesi olarak yüceltmiştir.
21
Şubat’ta, İstanbul Bilgi Üniversitesi
AB Enstitüsü’nün ev sahipliğinde
toplanıp ‘anadil günü’nü kutlayacağız. Kafkas Dernekleri
Federasyonu ve Global Dialogue Fonu’nun katkılarıyla
düzenlenen bu etkinlikte, Türkiye’de ‘resmi dil’in gölgesi
altındaki anadiller konuşulacak-tartışılacak, bu dillerden
şiirler-şarkılar seslendirilecek. Anadilini önemseyen herkes
bu etkinliğe davetlidir. Hiç değilse o gün birbirimizle kendi
dilimizi konuşarak ve bizimle aynı kaderi paylaşmakta olan
diğer dillerden bir sözcük duyarak-öğrenerek anadilimizi
onurlandırabilir ve diğer anadilleri selamlayabiliriz.
UNESCO’ya göre dünyada halen en az 6 bin 700
farklı dil yaşamaktadır (çeşitli kaynaklarda bu sayı 6 bin
800’den 7 bin 400’e kadar değişmektedir). Bu dillerin bazıları
yüzmilyonlarca kişi tarafından, bazıları ise sadece birkaç
kişi tarafından konuşulmaktadır. Bugün dillerin sadece 300
kadarı ‘resmi dil’ statüsündedir ve devletlerin doğrudan
koruması altındadır. Diğerleri ise savunmasızdır. UNESCO’ya
göre 2 bin 400 dil yokolma tehditi altındadır.
“Ethnologue: Languages of the World” kataloğuna
göre,
yeryüzünde diller açısından en zengin bölge ekvator kuşağıdır;
Uzak Asya’dan Afrika’ya, oradan Orta Amerika’ya uzanan
çizginin altı ve üstü… Dünyanın en fazla farklı dilin yaşadığı
ülke 830’la Papua Yeni Gine’dir. Endonezya’da 719, Nijerya’da
514, Hindistan’da 438, Çin’de 292, Meksika’da 291, Kamerun’da
278, Kongo’da 215, Brezilya’da 181, ABD’de 176, Filipinler’de
171, Avustralya’da 161, Rusya’da 100 farklı dil
konuşulmaktadır.
UNESCO tarafından hazırlanan “Tehlike Altındaki Diller Atlası”
hem dünyada yokolma tehditi altındaki dillere dikkat çekmeyi,
hem de bu dillerin korunması için ülkeler tarafından alınması
gereken önlemlerin altını çizmeyi amaçlıyor. Her dilin
insanlığın ortak hazinesi olduğu gerçeğiyle, devletlerin
azınlık dillerini koruyan politikalar üretmesi ve anadilde
eğitimi destekleyen eğitim sistemlerinin geliştirilmesinin
gerekliliğine vurgu yapıyor.
Dünyada dillerin yokolma süreci elbetteki sömürgecilik
döneminde hız kazanmıştır. Özellikle Avrupa’nın Amerika’yı,
Afrika’yı ve Uzak Asya’yı sömürgeleştirmesi sonucu son 600
yılda yüzlerce özgün dil yokolup gitmiştir. Mayaların,
Azteklerin, İnkaların astronomi bilimi üretmiş dillerinden
başlayarak, iki yüzyıl öncesine kadar dünyanın pekçok
bölgesinde kendi dilleriyle yaşama zenginlik katan yüzlerce
yerli halk, ya dilleriyle birlikte tarih sahnesinden
silinmişlerdir ya da egemen dillere teslim olmuşlardır.
Yakın dönemde ise en büyük tehdit, ulus-devlet modelinin
dayattığı tek dilliliktir. Yine Avrupa’dan başlayıp dalga
dalga dünyaya yayılan bu model, bugün yüzlerce ülkede binlerce
farklı dil, az sayıdaki egemen dilin baskısı altında yokolma
tehditiyle karşı karşıyadır. Evet, halen dünyada 7 bin
cıvarında farklı dil yaşamaktadır ancak bu dillerin yüzde
96’sı dünya nüfusunun yüzde 4’ü tarafından konuşulmaktadır.
Başka bir değişle dünya nüfusunun yüzde 96’sının kullandığı
dil, yaşayan dillerin yüzde 4’üne tekabül eden yaklaşık 300
resmi dildir. UNESCO raporu son elli yılda 200’den fazla dilin
yok olduğunu ortaya koymaktadır. Bugünkü koşullar devam
ederse, bu yüzyılın sonunda 2 bin 400 farklı dil
kaybolacaktır.
Türkiye’de ‘resmi dil’ Türkçe dışında halen 34 farklı dil
yaşamaktadır;
Abazaca-Abhazca, Adigece-Kabartayca, Arapça,
Arnavutça, Avarca, Azerice, Boşnakça, Bulgarca-Pomakca,
Çeçence, Ermenice, Farsça-İranice, Gagavuzca, Gürcüce,
Hemşince, Hértevince, Kazakça, Kırgızca, Kırmanca(Şikaki-Herki),
Kumukça, Kürtçe, Ladino (Yahudice), Lazca, Lezgice, Osetçe,
Özbekçe, Pontus Rumcası, Romanice- Domarice, Yunanca-Rumca,
Sırpça, Süryanice, Tatarca, Turoyoca, Türkmen, Uygurca, Zazaca-Dimlice...
Türkiye’de yaşayan dillerin bir kısmı bu
çoğrafyada doğmuş ve gelişmiştir. Bir kısmı da Osmanlı
İmparatorluğu’nun küçülme sürecinde yakın çevreden Türkiye’ye
malolmuştur. Türkiye’nin yakın coğrafyasında en fazla dilin
konuşulduğu bölge Kuzey Kafkasya’dır. Beş milyonu bulmayan
toplam nüfus içinde 50’ye yakın ayrı halk yaşamakta ve faklı
dil konuşmaktadır. Ve pek çoğu ya bu bölgedeki ülkelerin resmi
dilleridir ya da devlet tarafından desteklenen okullarda
öğretilerek koruma altına alınmış dillerdir. Yanısıra,
Balkanlar ve Ortadoğu coğrafyası da dil çeşitliliği bakımından
son derece zengindir.
UNESCO’nun raporuna göre, halen Türkiye’de konuşulan 34 dilin
18’i yakın gelecekte yokolma tehlikesi altındadır. Son çeyrek
yüzyılda ise Ubıhça ve Kapadokya Yunancası yokolmuştur.
Türkiye’de dil kaybı, 1930’lardan itibaren
devlet eliyle sistemli olarak yürütülen ‘tek dil’ politikaları
yanısıra, 1960’lardan sonra yükselen kentleşme sürecinin doğal
sonucu olarak da hız kazanmıştır. Tüm engellemelere ve
yasaklamalara karşın, 1960’lara kadar büyük kısmı kırsal
kesimde birarada yaşayan toplumlar kendi dillerini özel
alanlarında korumayı sürdürebilmişler, ancak kentlere dağınık
göçler nedeniyle bu dillerin yaşama iklimi büyük ölçüde yok
olmuştur.
Bugün artık, konuşan nüfusun çokluğu ve
biraradalığı bakımından en büyük şansa sahip olan Kürtçe’nin
bile, ebeveynden çocuğa doğal konuşma yöntemiyle öğretilip
yaşatılabilme şansı iyice azalmıştır. Daha az ve daha dağınık
nüfus tarafından konuşulanların ise orta ve uzun vadede hiç
şansı bulunmamaktadır.
Avrupa Birliği Uyum Yasaları kapsamınıda,
2000-2002 yıllarında farklı dillere uygulanan yasakların
kalkması ve bu dillerin öğrenimi için özel kursların
açılabilmesine olanak sağlayan hukuki düzenlemeler, ağır
bürokrasi ve maddi imkansızlıklar yüzünden sonuç alıcı
olamamıştır. Artık anlaşılmıştır ki, bu dillerin yegane
yaşatılabilme yolu, öğrenimin öncelikle yazı dili üzerinden ve
okullarda sürdürülmesi, bunun da devlet eliyle ya da devlet
desteğiyle yapılmasıdır.
21 Şubat ‘Dünya Anadil Günü’ Etkinlik Programı:
İstanbul Bilgi Üniversitesi Dolapdere
Kampüsü’ndeki etkinlik, saat 17:00’de farklı dillerin
temsilcilerinin katılacağı panelle başlayacak.
Panel konuşmacıları:
Prof.Dr. Ayhan Kaya- İstanbul Bilgi
Üniversitesi AB Enstitüsü Direktörü, Moderatör
Abazaca-Abhazca:
Sezai Babakuş- Demokratik Çerkes Platformu ve Abhazya'nın
Dostları Platformu Sözcüsü
Adigece:
Doğan Özden- Dünya Çerkes Birliği Delegesi, İstanbul Kafkas
Kültür Derneği Üyesi, Sanatçı
Ermenice:
Pakrat Estukyan- Gazeteci Yazar, AGOS Gazetesi Ermenice
Editörü
Gürcüce:
Fahrettin Çiloğlu- Yazar
Kürtçe:
Muhsin Kızılkaya- Yazar-Yayıncı
Lazca:
Mehmedali Barış Beşli- Laz Kültür Derneği Başkanı
Ladino:
Karen Gerson Sarhon- Osmanlı-Türk Sefarad Kültürü Araştırma
Merkezi ve Şalom Gazetesi temsilcisi
Süryanice:
Yakup Atuğ- Mor Gabriel Manastırı Öğrencisi, Süryanice
Öğretmeni, Sanatçı
Daha sonra, Çerkes sanatçı Gülcan Altan
farklı dillerde şarkılardan oluşan bir konser verecek.
Yanısıra, UNESCO'nun ''Dil Önemlidir'' temalı afiş yarışması
ile Demokratik Çerkes Platformu'nun ‘Anadil’ temalı afiş
yarışmasına katılan eserlerden bir karma sergi düzenlenecek.
Sergi bir hafta süreyle açık kalacak.
Anadile saygı gününde, herkesin anadiline sahip
çıkacağı umuduyla... |