Abhazya’da, mufalefetin parlamentoyu, yönetim merkezlerini
ve radyo-televizyon kurumunu işgaliyle başlayan siyasi kriz,
erken seçim mutabakatıyla şimdilik yatışmış görünüyor.
Krizin çatışmaya dönüşmeden ve kan akmadan atlatılmış
olmasını bir teselli vesilesi saysak da, durum, “dünyaya
demokrasi dersi veriyoruz” yollu hamasetlerle
geçiştiremeyeceğimiz kadar ciddidir ve derinlemesine
irdelenmeye muhtaçtır. Abhazya’da olup bitenler hem
demokratik hukuk devleti olamamanın, hem de henüz
tamamlanmamış olan ekonomik paylaşım savaşının sonuçlarıdır.
Bu yönüyle, pekçok ülkede yaşanan ve yaşanmakta olan güç ve
iktidar kavgalarının bir benzeridir. İstisnası ve bizim
açımızdan ehemniyeti ise, bu kavganın, özgürlük ve
bağımsızlık yolunda verilen olağanüstü mücadeleyi ve
kazanılan başarıyı zaafa uğratıp uğratmayacağı, sadece
Abhazlar için değil tüm Kuzey Kafkas halkları için, sadece
anavatandakiler için değil tüm diyaspora için yükselen umudu
gölgeleyip gölgelemeyeceğidir…
Önce,
Abhazya’nın son iki yüzyılda nereden nereye geldiğini kısaca
hatırlayalım; Çarlık Rusyası’nın savaş ve sürgünlerle dolu
yıkıcı kolonizasyonundan Sovyet ihtilalinde bağımsız bir
ülke yaratma çabalarına, Stalin’in baskıcı diktatörlüğü
altında siyası hak gasplarından asimilasyoncu istilalara,
Sovyetlerin yıkılmasından sonra Gürcistan’ın askeri
saldırısına ve işgal girişimine karşı özgürlük savaşı
vermekten yıllar süren ağır ambargolara rağmen ayakta
kalmaya ve nihayet 2008’de bağımsızlığını kabul ettirmeye...
İşte böyle
zorlukları aşarak ve imkansızlıkları başararak bugünlere
ulaşan Abhazya’nın iktidar kavgalarına sürüklenmesi daha bir
acı vericidir. Bu, azgın okyanusları ve fırtınalı denizleri
aşıp bir kaşık suda bocalamak gibidir.
Abhazya’nın bugün yaşadığı sıkıntılar ve gerginlikler
sürpriz değildir. 1992/93 savaşının ve yıllar süren ağır
ambargonun travmaları yanında harabeye dönmüş olan ülkeyi
yeniden imar edecek ekonomik ve teknik imkansızlıklarla
karşı karşıya kalınmıştır. Bunlara bir de, desteği ve etkisi
altında olduğu (ve rol model kabul ettiği) Rusya
Federasyonu’dan aldığı yapısal hastalıklar (otoriter yönetim
modeli, yolsuzluklar üzerine kurulu vahşi ekonomik düzen,
korkunç gelir dağılımı adaletsizliği) eklenmiştir.
Demokrasi, hukuk ve makul bir ekonomik düzen adına örnek
alabileceği Batı dünyasından beklediği ilgi ve desteği
görememiş, aksine tecrit edilmiştir. Tüm bunlar adım adım
Abhazya’yı bugünkü gerilimlere sürüklemiştir.
Gürcistan
saldırısının ve özgürlük-bağımsızlık ülküsünün birleştirdiği
Abhazya halkı, sonraki süreçlerde ayrışmaya ve kamplaşmaya
başlamış, ilk ciddi dalgalanma 2003 yılında yaşanmıştı.
Yönetim zaaflarının ve demokrasi-hukuk eksikliklerinin
yanısıra, o zamanlar için tek kaynak olan sabit değerlerin
(arazilerin, binaların, otellerin ve diğer turistik
tesislerin, tarım çifliklerinin ve küçük sanayi
işletmelerinin vs.) paylaşımından hoşnut kalmayanların
oluşturduğu muhalefet, başkanlık seçiminde kendi adayını
çıkarmış, sert geçen seçim süreci sonunda da kazanmıştı.
Abhazya bugüne kadar o seçimi kazanan blok tarafından
yönetilmiş, iktidarı kaybedenler ise muhalefette kalmıştır.
Özellikle 2008’den itibaren, Rusya’dan gelen hibeler (ki, 6
yılda 1 milyar dolar cıvarında olduğu söyleniyor) ve başta
turizm gelirleri olmak üzere artan nakit girişi (ki,
yüzmilyonlarca dolar olduğu söyleniyor), yeni bir paylaşım
savaşını ortaya çıkarmıştır. Yani, 2003’lerde iktidar
değiştiren sabit değerleri paylaşim kavgası, bugün, nakit
değerlerın ve ticari imtiyazların da eklendiği büyük bir
paylaşım savaşına dönüşmüştür.
Abhazya’da
iki kademeli bir paylaşım sıkıntısı vardır. İlki, emeğiyle
geçinen geniş halk kitleleriyle tepedeki elit azınlığın
arasındaki gelir dağılımı adaletsizliğinden, ikincisi ise
elitin kendi içindeki paylaşım rekabetinden
kaynaklanmaktadır. Kamu ve özel sektörde çalışanların aylık
ortalama maaş ve ücretleri 100-150 dolar cıvarındadır, oysa
hayat pahalılığı hemen hemen Türkiye
ortalaması düzeyindedir. Buna karşın yönetici ve
girişimcilerden müteşekkil küçük bir azınlık çok büyük
paralar kazanmaktadır. Bırakalım devletin üst yönetiminde
olanları, kamu kurumlarının ve işletmelerinin yöneticileri
ve bedelsiz ya da çok düşük kiralarla devredilmiş özel
işletmelerin sahipleri hatırı sayılır bir zenginlik
içindedir. Bu oligarşik azınlık grubu mensuplarının
servetleri her yıl milyonlarca dolar artmaktadır.
Bugün
patlak veren olaylar, çok düşük gelirlerle geçim sağlamaya
çalışanların başkaldırısı değildir; bu, tepedeki elitin
kendi içindeki paylaşım kavgasıdır. Daha önce iktidar
gücünden nemalanmış olup da yeni dönemde bundan mahrum kalan
ya da nemaları yeni iktidar gücünden faydalananlarınki kadar
hızlı büyümeyenlerin meydan okumasıdır. Bu kavga, kaba bir
hesapla bir kaç bin kişi arasındadır. Muhalefet denilen
taraf halkı etkileyecek söylemlerle (milliyetçilik,
demokrasi, yolsuzluk vs.) iktidar denilen taraf üzerinde
baskı kurmaya çabalıyor. Oysa bugünün muhalefet liderleri,
on yıl önce, bugünün iktidar liderleri tarafından aynı
söylemlerle alaşağı edilmişti. Abhazya’nın içinde bulunduğu
ekonomik sistemin (ya da sistemsizliğinin) asıl mağduru olan
geniş halk kitleleri henüz öfkelerini dışa vurmuyor, “bunca
mücadele, bunca savaş ne içindi?” sorusununu ağırlığı
altında, sabırla ve kaygılı bir sessizlikle gelişmeleri
izliyor. Elbet bu sabrın ve sessizliğin de bir sınırı var…
Özgür ve
bağımsız olmak, demokrasinin ve hukukun egemen olacağı bir
devlet kurmak, barış ve refah içinde yaşamak… Dünyanın her
yerinde tüm halklar (toplumlar) bu değerler için mücadele
etti, ediyor. Başaranlar var, kısmen başaranlar var, henüz
başaramayanlar var, belki de hiç başaramayacak olanlar var.
Biz yolun en zor kısmını katettik, elbirliğiyle özgürlük
mücadelesi verdik ve bağımsızlığa ulaştık. Şimdi, kurduğumuz
devleti yüceltmemiz, demokrasi ve hukuk düzenini
kurumlaştırmamız, refahı paylaşan ve barış içinde yaşanılan
bir ülke yaratmamız gerekiyor.
Toplumsal
kabiliyet ile siyasi statü birbirini tamamlayan öz ve kabuk
gibidir. Büyük mücadelelerle kazandığımız, büyük bedeller
ödeyerek sağladığımız siyasi statüyü korumak, toplumsal
kabiliyetimizi sürekli güçlendirmekle ve diri tutmakla
mümkündür. Aksi halde, özle kabuk arasında ortaya çıkacak
boşluk, kabuğun çökmesiyle sonuçlanacaktır.
Bunca şeyi
başarmış Abhazya halkının kabiliyetine, basiretine ve
bilgeliğine güvenmeliyiz. Bundan sonrasını da başaracaktır…
|