Adigelerin kendilerine
yurt edindikleri yer; kavimler kapısı diye anılan ve dünya
insanlarının geçiş alanı olması onları tarihin her döneminde
savaştan ve gelip geçen halkların talanından etkilenmelerinden
koruyamadı. Her ne kadar Kafkas dağlarının geçit vermez yamaçları
ve sık ormanları onların yok oluşuna imkan vermemiş ise de her
gelip geçenin ne tür hasarlara yol açtığı anlatılamayacak
boyutları bulmuştur.
Bütün bu nedenler art arda eklenince her dönemde yerleşik düzende
olmalarına rağmen, yerleşik olmayan halklar gibi olmak durumunda
kalınmıştır. Her geçiş yapan halk ile birlikte onlar da korunaklı
yerlere taşınıp talan geçtikten sonra geri ovalara yayılma
hareketi içerisinde can pazarı derdine düşüldüğü yerde de yazı ile
uğraşmak onlar için zor bir uğraş olmuştur.
Çeşitli dönemlerde Yunan-Pers ilişkileri içerisinde daha sonra da
İslam dininin kabulü ile Arap alfabesi ile haşir neşir olunmuş ise
de bunların temelde bir yere oturması pek mümkün olmadı. Çeşitli
dönemlerde Adige dili yazılmak istendi ise de bu işin zorluğu hep
insanların karşısına çıktı.
Zorluğun nedeni dilin yapısından kaynaklandığının da bilinen bir
gerçek olduğu açıktı. Akan suyun, esen rüzgarın ve yere düşen
yaprakların çıkardığı hışırtıdan kuşların çıkardığı seslere kadar
geniş sesleri içerisinde barındıran Adige, Abhaz, Wubıh ses dili
gurubunu gemlemek pek mümkün olmadı. Dünyada kullanıla gelen 25
ile 33 ses aralıklı dillerdeki kullanılan sembol harflerle bu dili
yazılı hale getirmek çok zor bir işti. Bu dillerde ise 60 ile 80
ses aralığında ses dili özelliği taşıyor ve sesler aynı zamanda
sözcük özelliği taşıyor ve seslerdeki nüans farkları sözcüğün
anlamını değiştiriyordu.
Yine de sesleri resimleme çabaları her dönemde oluştu. Son
dönemlerde ise dünyada olup bitenlerden düşünce sistemlerinden ve
diğer halkların yazınlarından kendi halkını da haberdar etme
istekleri daha çok ileriye çıktı ve bu dillerde de çalışmalara hız
verildi. Yapılan tüm çalışmalar birçok zorlukla karşılaştı.
Dildeki ses çokluğu her dönemde çıkmazlarını da beraberinde
getirdi. Cari dillerdeki ses ve bu seslerdeki harf sayısı
yetersizliği her dönemde yetersizliği ortaya koydu.
Her ne olursa olsun bir şekilde bu dilin ezgilerinin atasözlerinin
dünya dillerine kültürüne kazandırılması için bu dilin de
yazılıyor olması gerekliydi. Dilin kurallarının yazılı hale
getirilmesi bir zorunluluktu. Bu amaçla Gerek Latin, gerek Arap
harfleri ile bir çok çalışma ortaya konuldu. Bu alanda NEGUMA Şora,
PAÇ'A Beç Mirza gibi bu alanda çalışma yapanların başında
sayılacak şekilde birçok kişi uğraş verdi, kayıt altına almaya
çalıştı.
Osmanlılar tarafından Kafkasya'dan devşirip, Mısır sultanlarına
satılan ve ordu içerisinde yeteneği fark edilip özel bir eğitime
alınan, çeşitli ülkelerde eğitildikten sonra dünya savaşlarıyla
kaynadığı dönemde yurduna döndükten sonra bir süre orduda
çevirmenlik ve sonra da Tiflis Üniversitesi'nde kürsü başına geçen
ve aynı üniversitede Adige Dili Kürsüsü'nü de açan; Fransızca,
İngilizce, Arapça, Türkçe ve daha birçok dili de bilen BIRSEY
Umar kendi dilinde ilk yazılı metni 14 Mart 1855'te basılı
hale getirmiştir.
Bu gün ilk olarak Adigey Cumhuriyeti'nde daha sonra da diğer
cumhuriyetlerde de dil günü olarak kabul edilmiştir. Dünyanın her
neresinde Adige var ise orada bu günün dil günü olarak kutlanması
genel olarak kabul edilmiştir. Biz de bu günün Adige dili
gurubunun eksilmeden ve hasta diller konumundan kurtularak daha
işlek bir şekilde Adigeler ve tüm dünya kültürlerine katkı
yapmasını diliyorum. |