İnsan belli bir süre de olsa
başkalarını aldatabilir ama eğer vicdanı varsa kendisini asla
aldatamaz. Yeter ki, vicdanına ulaşabilsin. Kirli, tozlu bir
aynada kendinizi görmeniz ne denli imkânsız ise; bencillik,
adamsendecilik ve egoizmle perdelenmiş olan bir vicdana
ulaşmakta o denli imkânsızdır. Benliğimizdeki akıl ve hikmeti,
erdemleri açığa çıkarırken, mihenk taşımız olan vicdanımızdaki
bu perdeleri kaldırıp, vicdanımızı da açmak zorundayız. Ancak
bu durumda doğru cevaplara ulaşabiliriz.
Xabze; gururun, kibirin, hırsların içeri alınmadığı, bunun
yerine insanlığın, sevgimizin, bilgilerimizin,
üzüntülerimizin, sevinçlerimizin, başka bir deyişle bizleri
insan yapan her şeyimizin ortaya konularak paylaşıldığı bir
şeydir.
İyi güzel ama xabze kuralları nedir bilmiyorum bana kimse
öğretmedi ki, diyebilirsiniz. İyi insan olma ile ilgili
evrensel olan bilgileri, kuralları öğrenin, beden dili
kitaplarını okuyun bu bilgilerin içine sevgiyi, saygıyı ve
iffetli olmayı ilave edin temiz giyinip bakımlı olun işte
bunlar, xabzenin emredici kurallarıdır.
Çerkeslerin en büyük düşmanları taassup, cehalet, kin, gurur
ve ihtirastır. Cehalet bunların en eskisi ve en kötüsüdür.
Çerkesler cehalet ve taassuba karşı oldukları gibi,
başkalarının haklarını da kendi hakları gibi korumakla
yükümlüdürler.
Çerkeslerin gelmiş geçmiş en büyük üstadı olan KAZANUKO
Jebağı bu konularda şöyle söyler: Önce vuran siz
olmayın, size vurandan kaçmayın. Kötü kişiyi arkadaş
edinmeyin. Zamana uyum sağlayın. Geçmişi geri getirmeye
çalışmayın, çoğunluğun kabul ettiği şey xabzedir, hepiniz ona
uyun.
On yaşlarında bir Migrel çocuk sık sık komşularına gider, evin
yaşlı kadını da her gidişinde bu çocuğu ayağa kalkıp
karşılarmış. Migrel çocuk bir gün kendi anneannesine sormuş:
“Anneanne, komşuya her gittiğimde yaşlı hanım beni ayağa
kalkıp karşılıyor, neden acaba?” Anneanne, cevap vermiş:
“Yavrum, Çerkeslik budur işte. Onlar, küçük büyük demeden
herkese saygı ve sevgi gösterirler. Bunun için o yaşlı hanım,
onlara her gittiğinde ayağa kalkıyor.”
Çerkeslik hakkında bilgilere sahip olmak, bunlar hakkında
kitaplar yazmak, saatlerce söylevler vermek, birde Çerkes
derneğine üye olmak bizleri Çerkes yapar mı?
Çerkes derneğine üye olan kardeşlerimize bir bakalım;
Çerkesliğin gerek felsefi, gerek tarihi, gerek yapılandırma
bilgilerine ve folkloruna hakkıyla vakıf kardeşlerimiz vardır.
Ancak derneklerde mükemmel bir Çerkeslik sergileyip, dış âleme
döndüğünde tüm etik, Çerkeslik değerleri rafa kaldırarak,
vicdanlarına karşı sağırlaşan kardeşlerimize ne demeli.
Bunlara da derneğimizin üyesi oldukları için kardeş deyip,
Çerkes kabul edeceğiz. Camiamızın bunlara da ihtiyacı vardır
ama bunlar siyah ve beyaz gibidir.
Anlaşılıyor ki, derneğe kabul edilmek, Çerkes olmak demek
değildir. Çerkes’i bir muma benzetirsek, Mevlana’nın dediği
gibi bir mum başka mumları ateşlerken ışığından bir şey
kaybetmez. Bu da demektir ki, bir Çerkes dernekte ve dışarıda
kardeşlerine örnek olacak, bilgilerini ve duygularını onlarla
paylaşacak ki, onlarında mumları hep yanık kalsın.
Anlaşılıyor ki, bir Çerkes'in ikinci işi hep örnek olmaya
çalışmak, bilgilerini devamlı paylaşmaktır. Ne kadar çok
bilirsek bilelim; bildiklerimiz bilmediklerimiz yanında
çöldeki bir kum tanesi kadardır.
Dünyada örnek alınacak o kadar çok insan, öğrenilip
paylaşılacak o kadar çok bilgi varken bir Çerkes'in bu ikinci
işi ömür boyu sürer.
Xabze öğretileri iyiye, güzele, doğruya giden bir yoldur.
Çerkes ise o yolda yürüyen, ışığını söndürmeden başkalarıyla
paylaşarak yürümeye çalışan bir yolcudur. Zaaflarımızsa o
yolda önümüze çıkan engellerdir. Bu engelleri aşmada kardeşler
örnek davranışları ve paylaşımlarıyla birbirlerine yardımcı
olmalıdırlar.
Dilerim ki, bu aydınlık yolda engelleri aşmamızda, Tanrı bize
yardımcı olsun. |