İyi ve üstün insan olma gibi,
dinlerin peygamberler aracılığıyla öğütlediği güzel ahlakı
yaşayan ve yaşatan Çerkeslerde, Allah inancı da kendine has
yüksekliğini ortaya koyar…
Çerkes dilinde Tanrı olarak ifade edilen “Thaşho”,
Allah anlamında kullanılan tek kelimedir ve soyut, görünmez
tanrı varlığını ifade eder. Ayrıca Tha kelimesi, çeşitli Tanrı
isimlerinin başlarına veya sonlarına eklenen bir sözcüktür.
Buradaki ''Tha’'lardan kasıt, Tanrı'nın gücünün yansıması
anlamında bazı doğa olayları, doğa varlıkları ve soyut
kavramlardır. Kutsal sayılan doğa olayları ve doğa
varlıklarının en önemlileri güneş, ay, yıldırım, ateş, su,
rüzgâr, ırmak ve özellikle ormanlardır. Çerkesler, Basklar,
Keltler ve İskitler gibi, en derin duygularını ormanlarda,
asırlık ağaçlarda bulurlardı. Ormanlar Çerkeslerin mabedi,
sığınağı ve toplantı yerleri olduğu kadar; savaş ve barış
alanı, sevgi yuvası, hayal ve hatıra yeriydi. Ağaç dallarının
uğultusu, yaprak sesleri müziklerinin esin kaynağıydı. Soyut
kavramlar ise aşk, güzellik ve bereketten oluşuyordu.
Dualar, Tanrı'ya dans ve müzik eşliğinde yalvarış ve güzel söz
söyleme biçiminde gerçekleşiyordu. Bu ayinler; teatral
unsurlar ve koreografik motiflerle süsleniyordu.
Çerkesler ruhun ölümsüzlüğüne inandıklarından ‘Hadrikhe’
(öbür dünya) dedikleri bir ölüler âleminin varlığına inanır,
buranın korkulacak bir yer olmadığını, oraya gidip dönmenin
olası olduğunu kabul ederlerdi.
Çerkesler, iyilik ve güzelliğin doğu ve güneyden; kötülüğün
ise kuzey ve batıdan geldiğine inanırlardı. Burada açık olarak
doğa kanunlarının insanlar üzerinde olan etkilerini
görebiliyoruz. Doğudan insanlara ve doğaya yaşam veren güneş,
güneyden canlılara yaşam veren serinlik ve yağmur, kuzeyden
ise soğuk, kar ve fırtına gelirken; canlılara yaşam veren
güneş batıda kaybolarak yeryüzünü karanlıklara bırakıyordu.
|
Anavatanda
Efendi ve Aristokrat Çerkesler |
Çok tanrılı dönemden sonra
Çerkeslerin yeni dinlerini bütünüyle değil de xabzeyle
çelişmediği oranda benimsedikleri anlaşılmaktadır. İnanç
farklılıklarına rağmen, köklü ortak kültür, birlik düşüncesi
“xabze” daima ön plandadır.
1992 yılında Rusya’da Komünist sistem yıkılmış, insanlar dini
inançlarını özgürce yaşamaya başlamışlardı. O zamanların
Maykop Müftüsü bana kendilerinin hangi mezhebe ait olduklarını
bilip bilmediğimi sormuştu. Ona şöyle bir cevap vermiştim:
Mezhepler İslam’ı parçalamak için çıkarılmıştır. Asıl olan
Müslümanlık, iyi insan olma projesidir. Müslümanlığınızı inkâr
etmediğiniz sürece Müslüman'sınız. Ne kadar iyi insan
olursanız o kadar iyi Müslüman'sınız.”
Maykop’ta yeni yapılan bir camiyi Hıristiyanların da yoğun
olarak ziyaret ettiklerine şahit olmuştum. Kendilerine bunun
nedenini sorduğumda, “Biz camiyi de Allah’ın evi olarak kabul
ediyoruz, buraya Kuran ve ezan sesi dinlemek için geliyoruz‘‘
diye cevap vermişlerdi.
Bugün, Kuzey Kafkasya da Müslüman, Hıristiyan ve Musevi
dinlerine mensup çeşitli halklar ve farklı kavimler bir arada
barış içinde yaşamaktadır. Değişik inançlara sahip bu insanlar
ibadetlerini kendi ibadethanelerinde özgürce yapabilmektedir.
Gönüllü olarak Maykop’ta bulunan Yaşar adında Tokatlı Adige
bir imam, benim de hazır bulunduğum ziyafette, “İçkili sofrada
oturulmaz” gerekçesiyle sofrayı terk edince, sofrada
oturanlardan ve Türkçe konuşabilen bir Çerkes, Yunus Emre’den,
“Dervişlik baştadır, taçta değildir. Allah’ı ararsan gönlünde
ara, Kâbe’de, Mekke’de Hac’da değildir” dizelerini okumuştu.
Kanımızca, bugün Kafkasya’da yaşayan Müslüman Çerkesler dine
Yunus’un, Mevlana’nın gözüyle bakmaktalar.
''Uyumadan önce Tanrı'nın varlığını hatırla ve dua et''
bir Çerkes atasözüdür. |