Rahmetli annem komşu köylerimizden
Reşitbey köyüne ailesini ziyarete giderken, beni de yanında
götürürdü.
Reşitbey köyüne yaptığımız bir yaya yolculuğu esnasında, hoş
sohbet olan annem, kimseye söylemeyeceğime yemin etmem
şartıyla bana bir sır vereceğini söylemişti. Çok meraklanıp,
derhal olumlu cevap vermiştim. Bunun üzerine annem bana bir
küp dolusu parasının olduğunu söylemişti. Şaşırmış, acaba
annem bana şaka mı yapıyor diye düşünmüştüm. Fakat hiç de öyle
bir hali yoktu. Annemin ciddiyetinden emin olur olmaz, içimde
eve bir an önce dönebilmek için dayanılmaz bir arzu duymuştum.
Dolayısıyla bu bana hayatımın en uzun ziyareti gibi gelmişti.
Evimize döner dönmez anneme para dolu küpün nerede olduğunu
sordum? Annem beni sözünü ettiği küpün yanına götürdü.
Biraz şaşırmıştım. Çünkü içi madeni para dolu olan küp ne
toprağa gömülüydü, ne de gizlilik özelliği olan bir yerdeydi.
Musluğun altında, oracıkta duruyordu. Gerçi benim gördüğüm ne
bir servet, ne de hazineydi. Sadece annemin tavuk, yumurta,
kabak çekirdeği ve ceviz satıp ihtiyacı olduğunda babama
vermek üzere biriktirdiği bir miktar paradan ibaretti. Tabi o
yıllarda henüz günümüz ölçüsünde bir enflasyonla
tanışmadığımızı belirtmeliyim. Annem babama para verirken,
benimle paylaştığı sırrını ona bildirmediğinden, komşulardan
borç aldığını söylüyordu.
Benim açımdan ise içi para dolu küpün yerini öğrenmek,
köyümüze gelecek seyyar satıcıların daimi müşterisi olmak
anlamını taşıyordu.
Nitekim bir gün simitçinin sesini duyar duymaz derhal musluğa
doğru koşmuştum. Fakat küp yerinde değildi. O an büyük bir
hayal kırıklığı yaşamıştım. Bir taraftan simitçinin sesi de
uzaklaşıyordu. Gittikçe artan bir telaşla küpün olabileceğini
düşündüğüm her yere baktım. Fakat onu bulmak bir yana, bir
daha hiç görmedim.
Bende bu olaydan gereken dersi almıştım ve bir kumbara alarak
para biriktirmeye başladım. Daha da önemlisi bütün hayatım
boyunca bu olay bana paranın tasarrufu konusunda annemin en
büyük hediyesi olmuştu. |