Gürcülerin uzun tarihi, gelişmiş köklü bir kültürleri
vardır. Trans Kafkasya’nın ilk üniversitesi olan Tiflis
Üniversitesi, Gürcü dili ve alfabesi bu gelişmiş,
kültürlerinin ürünleridir. Ancak bu gün Gürcistan halkı bu
gelişmiş kültüre yakışmayacak bir şekilde yoksulluk
içerisindedir. Kuşkusuz bunun da en başta gelen nedeni Gürcü
elitlerinin savaş yanlısı saldırgan politikalarıdır. Savaş
ve barış kararlarını bu ırkçı politikacıların vermesi, milli
servet kayıplarına sebep olmakta, savaşın sıkıntılarını da
yoksul Gürcü halkı ve diğer komşu halklar (Abhaz- Oset)
halkları çekmektedir.
Yukarıdaki bu sözlerimizin ne derece doğru olduğunu anlamak
için, yakın tarihteki Abaza Gürcü ilişkilerine kısaca göz
atmak yeter.
1864 Sürgünü ile iyice yıpranan nüfusunun çok büyük bir
kısmını kaybeden Abazalar, aradan otuz yıl geçtikten sonra
1917 Rus İhtilalini büyük bir umutla karşılayıp özgürlüğün
tadını çıkarmaya hazırlanırlarken, hiç beklemedikleri
tehlike ve tehditlerle yüz yüze gelmişlerdi. Kendisiyle
komşu olmaktan öte ne tarihi, ne de ırki ilişkileri
bulunmayan Gürcistan, Abhazları zorla boyunduruğu altına
alma sevdasına düşmüştü. İngur nehrini geçen, Sohum’u ele
geçiren Gürcüler bununla da yetinmemişler, Armavir demiryolu
hattının ilk istasyonunu da işgal etmişlerdi. Gürcüler bu
başarılarını gerçekte Alman askerlerine ve Sohum’a gelen
Kazak süvari alayına borçlu bulunuyorlardı. O zaman Abazalar
bir umut olarak İstanbul’daki Kuzey Kafkasya Cemiyet-i
Hayriye’sine feryat mektupları gönderiyorlardı.
O zamanki işgal komutanı Alman Generali Otto von Kress,
Gürcülere Abazaları kurşuna dizme izni vermekten söz edecek
kadar Gürcü yandaşlığını benimsemişti. Gürcüler ayrıca
Kazakları da kışkırtıp Abhazlara saldırtıyorlardı. Yine
kazandıkları başarılara güvenerek Abhazya'yı Gürcüleştirmeye
girişmişler, bütün memurlara üç ay içinde Gürcüce
öğrenmemeleri halinde görevlerinden alınacaklarını tebliğ
etmişlerdi. Bu bağlamda Gürcü memur ve komiserler atamışlar,
Abhazya’nın içişlerine karışır olmuşlardı.
Gürcüler ilerleyen günlerde tam bir imha siyasetine
girişmişler, Abazaları anavatanlarında ikamet ve çalışma
haklarından yoksun bırakmışlar, Müslüman Abazaların
yaşadıkları Çeker, Ceblovi, Makovi ve Govi köylerinde
katliamlar geçekleştirmişlerdi. Ozvijeniski, Tatariski,
Kindogski, Tamişiski, Kunbolski, Mokoniski, Talhanski ve
Nekvarçilski köyleri yağmalanmak ve yakılmak suretiyle
tahrip edilmişlerdi.
Gürcüler, ileri gelen Abazalardan Seven Bsarba, Aleksandr
Şırvanitze, Tataş Marşan, Murat Bey Marşan, İlyica Aşuya,
Mecit Bukaş, Lilan Turartes, Çak Kefvakyu, Franşoz Acya,
Tatarhan Acya, Hanço Pua, Takoy Tesvya ve Kadir Aluzya’nın
mallarına ve canlarına da kastetmişlerdi. Bu duruma itiraz
eden tüm Abazalar tutuklanmışlar, İhtiyar Murat Bey Marşan
ile birlikte on iki Abaza kurşuna dizilmişlerdi.
Gürcüler ayrıca Abhazya sakinlerinden olan Mengrellerle,
Rumları da Abazalar üzerine saldırtıyorlardı. Bir ara Gürcü
Metropolitenin şükran ayini için Abhazya’ya doğru yola
çıktığı, ayin sonrasında Abhazya’nın Gürcistan’a ilhak
kararının ilan edileceği söylentisini yaymışlardı.
Bütün bu mezalime karşı ayaklanan Abazalar Tataş Marşan
liderliğinde harekete geçmişlerdi. Umutsuzluk aşılamaya
çalışan Gürcü propagandalarına karşın, bir avuç Abaza
vatanlarını ve kendilerini savunmak için hiçbir özveriden
geri kalmıyorlardı. Hatta son savaşta silahları zayıf, ancak
milliyetleri metin olan Abazalar 30 kayıp verdikleri halde,
mükemmel silahlarla donatılmış Gürcü, Rum ve Kazaklardan
oluşan karma orduya 1000 kadar kayıp verdirmişlerdi.
Tecrübeyle görülmüştü ki, 800 kişiyle saldıran bir Gürcü
kuvvetinden ancak 20 kadarı kurtulabiliyordu.
Abhazya’dan sürekli olarak gelen imdat çağrıları,
İstanbul’da yankı bulmuş, Kuzey Kafkasya Cemiyet-i
Hayriye’si derhal bir yardım kampanyası başlatmıştı. Bu
olayların ardından, Rusya’daki iç savaşı kazanan Lenin’in
önderliğindeki Bolşevikler Mart 1921'de SSCB’yi oluşturmuş,
Abhazya’da kurucu cumhuriyet olarak bu birlikte yerini
almıştı.
Ancak Lenin’in ölümünden sonra devlet başkanı olan Stalin
1931 yılında Abhazya’yı özerk bir cumhuriyet olarak
Gürcistan'a bağlamıştı. Daha sonra Stalin’i de zehirleterek
öldürttüğü iddia edilen o zamanın Mengrel asıllı KGB Başkanı
Beriya, Aralık 1936'da Abhazya Devlet Başkanı Nestoru
Lakoba'yı Tiflis'te misafir ettiği Başkanlık sarayında,
yemeğine zehir koydurarak öldürtmüştü.
Lakoba’nın cenazesi Abhazya'ya getirilerek devlet töreniyle
kaldırıldıktan sonra, Gürcüler önde gelen Abaza aydınlarını
Rusya ve Gürcistan’ın bütünlüğü aleyhine çalışmakla
suçlayarak temizlik hareketine girişmişti. Bu kapsamda
gözaltına alınan 2 bin 186 kişiden 794’ü idam edilmiş, geri
kalan bin 392 kişi de Sibirya’ya sürülmüştür. İdamların
infaz edildiği Gagra Şehir Parkı'nda bulunan bina bugün hâlâ
korunmaktadır.
Gürcistan’ın daha yakın zamanda Abhazya’ya ve Osetya’ya
yaptıkları saldırıları ve Abaza ve Osetlere uyguladığı
katliamları da unutmadık. Abaza ve Oset halkları halen bu
yaralarını sarmaya ve acılarını unutmaya çalışıyorlar.
Son günlerde ise sanki yukarıda saydıklarımız -hatta
birçoğunu konuşmak istemediğimiz- olaylar ve acılar hiç
yaşanmamış gibi, Adigey’den gelip Amerika’ya uçan Gürcü ve
Amerikan ittifakının sözcüleri bize yol gösteriyorlar.
Soçi Olimpiyatlarını bahane edip İstanbul’da, “Ruslar Adige
Cumhuriyetini feshedecek. Gürcü parlamentosu Adige
soykırımını tanıyacak” (1) Amerika Adigelere ulusal
mücadelelerinde yardımcı olabilecek.'' (2) şeklinde klasik
Rus düşmanlığı üzerine konferanslar verip, yeni bir oyunu
sahneye koyma peşindeler.
Evet, biz tarihimizde Ruslardan çok çektik ama son yıllarda
bölgenin “küçük emperyalist devleti Gürcistan’dan da az
çekmedik. Adigeler artık büyük ya da küçük emperyalist
devletlerin peşine takılıp yeni acılar, felaketler yaşamak
istemiyorlar. Kırıla kırıla bizim bu acılara verecek
insanımız da kalmadı.
Artık Adigeler bu oyunlara gelmezler ve bu tuzaklara da
düşmezler. Gürcü kardeşlerimiz eğer bizler için gerçekten
bir şey yapmak istiyorlarsa önce bağımsız Abhazya ve Güney
Osetya Cumhuriyetlerini resmen tanısınlar ve Tüm Kafkas
halklarından özür dilesinler, kısacası sonra da işlerine
baksınlar.
1)
Murat Berzeg’in Şamil Vakfı'nda 28 Şubat 2010 de verdiği
konferans
2) Jıneps Gazetesi 18 Mart 2010 |