Yorumsuz
T. C.
Düzce
Cumhuriyet Savcılığı
Hazırlık : 1981 / 3390
Esas no : 1981 / 1837
Dava no : 1981 / 57
ASLİYE HUKUK MAHKEMESİNE DAVANAME
Davacı : K. H.
Davalılar : 1) Düzce Nüfus Başmemurluğu
2) Jan Berslen ve Jane Devrim’e velayeten Zeki Devrim.
Dava : İsim Düzeltilmesi.
D. Tarihi : 4.12.1981
Hazırlık evrakı incelendi.
Düzce Nüfus Başmemurluğu, 19.11.1981 tarih 3148 sayılı
yazıları ile İstili köyü c. 061 / 01 de nüfusa kayıtlı
davalı Zeki Devrim’in çocukları Jan Berslen ile Jane
Devrim’in isimlerinin örf ve adetlere aykırı olduğundan
isimlerinin değiştirilmesini talep etmiştir.
Davacının bu talebi yerinde görülmüştür. Zeki Devrim’in
çocuklarının adları milli kültürümüze, örf ve adetlerimize
aykırı nitelikte olduğundan İstili köyü C. 061 / 01, S. 16,
K. 8 de kayıtlı çocukları 29.06.1974 d.lu Jan Berslen ile
13.09.1981 d.lu Jane Devrim isimli küçüklerin isimlerinin
değiştirilmesine karar verilmesi talep ve dava olunur. 4.
12. 1981.
Çocukların babası, yüzyıllardan beri atalarından kim bilir
kaç kişinin taşıdığı bu adların “milli kültür, örf ve
adetlerimize aykırı” olduğuna hiç inanmadığından,
çocuklarının – ve de atalarının adlarını savunmak üzere
avukatıyla birlikte mahkemenin yolunu tutar.
Mahkeme, çok defa yapıldığı gibi bu olayın hukuki açıdan
değerlendirilmesi işini bir bilirkişiye havale eder.
Bilirkişi olarak atanan Prof. Dr. Aytekin Atay’ın dosyaya
sunduğu bilirkişi raporunda aynen şöyle denmektedir:
''Hukukumuzda, bazı sınırlandırmalara uyulmak kaydıyla (bak:
1587 no.lu Nüfus K. Mad. 16 / IV ) çocuğa herhangi bir
sözcüğün özad olarak verilmesi mümkündür. (Kayıtlı
serbestlik). Toplumumuzda bazı çevrelerde bu durum yaygın
bir gelenek haline gelmiş bulunmaktadır. Tarihin akışı
içinde de bu durum süregelmiştir. Altay Türklerinde doğumdan
sonra ilk söylenen sözcük veya gözlenen ilk olayı belirten
söz çocuğa özad olarak verilirdi. Bu adet (tam serbestlik)
diğer birçok Orta Asya Türk kavimleri arasında da
yayılmıştır.
Fakat diğer bazı hukuk sistemlerinde ise, tamamen aksi usul
kabul edilmiştir. Yani, bu hukuklarda kullanılabilecek olan
özadlar sınırlandırılmıştır (tahdit sistemi). Mesela Fransız
Hukukunda ancak çeşitli takvimlerde mevcut adlarla, tarihte
ün almış bulunan kişilerin adları özad olarak
kullanılabilmektedir. Keza Roma Hukukunda kullanılabilecek
olan özadların sayısı otuz tane idi. Hatta daha sonraları –
bazı adların kullanılmaması yüzünden- bu sayı daha da
azalmıştı.
Özadın seçilmesi hususunda hukukumuzda mevcut olan
serbestlik bazen kötüye kullanılmakta ve bazı ana babalar
çocuklarına Renç, Cent, Gey, Tamara, Tijen, Rasin, Rejan,
Sibel, Soley, Tanju, Mihriban, Mirkelam vs. gibi Türkçe
kökten gelmeyen ve dilimize yabancı olan veya uydurma olan
adlar vermektedirler. Oysa 11587 no.lu nüfus kanununun 16.
maddesinin IV. fıkrasında, milli kültürümüze, “ahlak
kurallarına, örf ve adetlerimize uygun düşmeyen veya
kamuoyunu inciten adlar konulamaz” hükmü vardır ancak
yukarıda sayılan adlar, günümüze kadar, bu hükme aykırı
görülmemiştir. Derhal belirtmek gerekir ki, bunları ne
sosyolojik açıdan ve ne de etnik açıdan onaylamak mümkün
değildir.
Sonuç: Jan veya Jane adlarını sosyolojik, etnik veya
linguistik açılardan onaylamak pek mümkün bulunmamakla
beraber bunların, 1587 no.lu nüfus kanununun 16. maddesinin
IV. fıkrasındaki hükme aykırı olduklarını söylemek de pek
mümkün görünmemektedir. Gerçekten, sözü geçen adların, bu
konuda hoşgörüye pek elverişli olan ve ana-babaların
çocuklarına ad verme hususunda sahip oldukları özgürlüğe,
eski çağlardan beri - tam bir dokunmazlık tanınmış bulunan
ulusal kültür ve örf adetlerimize aykırı düşmediği açıktır.
Öte yandan bunların ahlak kurallarına aykırı veya kamuoyunu
incitici bir nitelik taşıdığı da söylenemez.
Saygılarımla arz ederim.''
Davaya bakan Düzce 1. Asliye Hukuk Mahkemesi, 23.4.1982
günlü ve esas: 4.12.1981 tarihli davanamesi ile Zeki
Devrim’in çocuklarının adları milli kültürümüze, örf ve
adetlerimize aykırı olduğundan, küçüklerin isimlerinin
değiştirilmesi kamu adına istendiğinden yapılan yargılamada:
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davanamede Düzce İstilli Köyü, C.
61 / 01, S. 16, Kütük: 8 de kayıtlı Zeki çocukları 1974
doğumlu Jan Berslen ile 1981 doğumlu Jane Devrim isimlerinin
değiştirilmesi istenmiş, gerekçe olarak örf ve adetlere
uymadığı gösterilmiştir.
Davalı idare temsilcisi, Nüfus Kanunu'na göre baba Türk ise
Türk örf , adetlerine uygun isim konulabilir, bunlardan
birisi Türk ise konacak iki isimden biri bu nitelikte diğeri
yabancı isim olabilir. Bu itibarla davanın kabulü ile Türk
örf ve adetlerine uygun olmayan davalı çocuklarının
isimlerinin düzeltilmesi yolunda açılan davanın kabulüne
karar verilmesini istemiştir.
Davalı Zeki vekili ise, 1587 sayılı Nüfus Kanunu'nun 16 / 4
maddesi çocuklara verilecek isimlerin Türk kültür, örf ve
adetlerine uyması gerektiğini belirttiği halde ismin mutlaka
Türkçe olacağını belirtmediğini bildirip ayrıca Türkiye’de
Türk vatandaşlarının isimlerinden çeşitli örnekler bulunan
dilekçesini sunup tekrar etmiştir.
Dosya İstanbul asliye Hukuk Mahkemesi’ne gönderilip
mütalaasına başvurulan ehil bilirkişi Prof. Dr. Aytekin
Atay’dan mütalaa istenmiştir. Adı geçen tarafından
düzenlenen dosyadaki mütalaa namesinde Jan veya Jane
adlarını sosyolojik, etnik ve linguistik açılardan onaylamak
pek mümkün bulunmamakla beraber bunların nüfus kanununun 16
/ 4 maddesindeki hükme aykırı olduklarını söylemek pek
mümkün görülmemektedir. Gerçekten sözü geçen adların bu
konuda hoşgörüye pek elverişli olan ve ana-babaya ad verme
konusunda tam bir dokunulmazlık tanımış bulunan ulusal
kültür, örf ve adetlerimize aykırı düşmediği, öte yandan
bunların ahlaka aykırı olmadığı veya kamuoyunu incitici
niteliği bulunmadığını açıklamıştır.
Gerçekten Türkiye’de cemaatler dışında Türk vatandaşı
isimleri arasında Türk kültürüne aykırılık düşüncesine yer
verilmemiştir. Renç, Tamara, Tijen, Rasin, Sibel, Soley gibi
davalının dilekçesinde örnekleri çoğaltılmış isimlerin
kullanılmakta olduğu görüldüğü gibi, bilirkişinin açıkladığı
üzere bu isimlerin milli kültür, örf ve adetlere ve ahlak
kurallarına ters düştüğüne dair bir bulguya rastlanmamış
olduğundan davanın reddine karar verilmesi gerektiği
sonucuna varılmıştır.
HÜKÜM: Yerinde görülmeyen davanın reddine!
Cumhuriyet Savcılığı tarafından 6.8.1982 tarihinde temyiz
olunan bu karar, Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin 14.10.1982
günlü, Esas: 1982 / 4121, Karar: 1982 / 4207 sayılı ilamıyla
onanır. Düzce Cumhuriyet Savcılığı 9.11.1982 tarihinde Karar
düzeltilmesi yoluna gider. Bu istem de düzeltilemediğinde
ileri sürülen sebepler HUMK.'nun 440. maddesindeki yazılı
hallerden hiç birisine uymadığından oybirliğiyle reddedilir.
Yargıtay’ın bu kararı benzeri olaylar için yol gösterici bir
içtihat olmuş ve Jan Berslen ve Jane Devrim kardeşler de
sonunda kendi adlarıyla çağırılmak gibi en doğal olan
haklarına kavuşmuşlardır.
Öte yandan Çerkesce konuşmanın, yasal takibe uğradığı
örneklere de rastlanmıştır. Annesi tarafından Çerkes olan
yazar Hasan Cemal, 22 Ekim 2004 tarihli Milliyet
gazetesindeki köşe yazısından:
“Çerkeslerin bir kolu olan Adigeler Üsküdar'daki
derneklerine bir konuşma için beni davet etmişlerdi. Adige
Derneği'nde o gece yaşlıca bir beyle tanışmıştım. (Yasin
Çelikkıran)
Bana yeşil kaplı ince bir kitap hediye etmişti. Çerkesce -
Türkçe sözlük, kiril alfabesiyle basılmıştı. Bu sözlük
yüzünden Türkiye'de başının belaya girdiğini, biri 12 Eylül
olmak üzere iki defa gözaltına alındığını anlatmıştı. O
zaman da yazmıştım. Yaşlı Çerkes'e yapılan, demokrasiye de,
insan haklarına da, Lozan Antlaşması'na da aykırıydı.
Lozan'ın 39. maddesinden bir bölüm: "Herhangi bir Türk
uyruğunun, gerek özel gerekse de ticari ilişkilerinde, din,
basın ya da her çeşit yayın konularıyla açık
toplantılarında, dilediği bir dili kullanmasına karşı hiçbir
kısıtlama konulmayacaktır."
(Büyükelçi Şükrü Elekdağ'dan aktaran Erdoğan, Radikal, 17
Ekim 04, s. 4) |