|
|
................... |
|
................... |
ÇERKESLER VE MİZAH |
22.06.2010 |
|
TLETSERUK
Nahit Serbes |
................... |
................... |
Bunca acı yaşamasına rağmen
mizahı ve gülmeyi hiçbir zaman unutmayan üstatlarımız,
mizahın sırrının komedi zamanlaması olduğunu söylerler.
Zamanlama bir fıkrayı gerçekten komik yapan büyülü bir
dokunuştur. Çerkesler mizahı, anlatmak istediklerini başka
şeylere benzeterek anlatma yolu olarak görürler. Esasında
mizahın felsefesi de süslü ve sanatlı anlatımdır. Bu biraz
da dilin kullanımıyla doğrudan ilgilidir.
Bu cümleden olarak bugün biraz mizahımızı konuşalım diye
düşünüyorum. Belki birçoğumuz bu anlatacaklarımı
biliyorsunuzdur, fakat bilmeyen kardeşlerimizin de mizah
kültürümüzü tanımalarında fayda olduğuna inanıyorum. Genç
Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk mizah ustaları radyo ve
televizyon sanatçılarının önde gelenleri genellikle
Çerkeslerdi. Buna bir örnek vermek gerekirse mizah
sanatımızın duayenleri olan Orhan Boran, Halit Kıvanç,
Türkan Şoray Çerkes asıllı hemşehrilerimizdir. Gençlerimiz
de bu ağabeylerini, ablalarını örnek almalı Türkiye’mizin
bugün de önde gelen aydınları olmak için okumalı ve
çalışmalıdırlar.
Çerkesler, düş ve hayallerini masallar, fıkralar, hikâyeler
üretmek ve anlatmak suretiyle zenginleştirmişlerdir. Biz bu
konuda örnek olarak birkaç anekdot sunuyoruz
Kervancı Başı
Üç delikanlı muhabbet etmek için bir kız arkadaşlarının
evine misafirliğe giderler. Hoş beşten sonra evin genç kızı
delikanlılara çay ikram eder. Fakat bilerek şeker vermeden
yerine oturur. Delikanlılar genç kız fark etsin diye hep
birden sanki şeker varmış gibi hızla bardaklarını
karıştırmaya başlarlar. Bu durumu seyreden genç kız, kıs kıs
gülerek “Aaa... Fincancı kervanları geçiyor” der.
Delikanlının cevabı hazırdır. “Kervancıbaşına sor bakalım
şekeri de var mıymış?” Genç kız şekeri getirir ve
kahkahalarla gülerler.
Migrel çocuk ve yaşlı kadın
“On yaşlarında bir Migrel çocuk sık sık komşularına
gidermiş. Evin yaşlı kadını da her seferinde bu çocuğu ayağa
kalkıp karşılarmış. Migrel çocuk bir gün kendi anneannesine
gitmiş ve sormuş: “Anneanne, komşuya her gittiğimde yaşlı
hanım beni ayağa kalkıp karşılıyor, neden acaba? Anneanne,
cevap vermiş: “Yavrum, Çerkeslik budur işte. Onlar küçük -
büyük demeden herkese saygı ve sevgi gösterirler. onun için
o yaşlı hanım, sen onlara her gittiğinde ayağa kalkıyor."
demiş.
Televizyon izlerken…
Kabardey televizyonunu tamire götürmüş. Tamirci
"Televizyonun nesi var?" beyefendi diye sormuş. O da
"Bilmiyorum vallahi, akşam televizyon izlerken dantel tığı
ile kulağımı karıştırıyordum. Kulağımı karıştırırken kulağım
birden feci şekilde ağrımaya başladı. Fakat benim asıl
üzüldüğüm şu ki televizyonun sesi de aynı anda gitti."
demiş.
“Atı nereye bağlayayım?”
Çerkes’in evine bir misafir gelmiş. Bir, iki, üç gün derken,
misafir üç ay kadar kalmış. Nihayet bir sabah gitmeye karar
verip atını hazırlamaya koyulmuş. Tam o esnada ev sahibi
gitmek üzere olan misafire nezaketen "Biraz daha
kalsaydınız, tam alışmıştık." demiş. Misafir buna karşın
"Yok olmaz, artık gitmem gerek" diyerek kararlı bir tavır
sergilemiş. Ev sahibi artık misafirin gitmekte kararlı
olduğunu düşünerek sözlerini biraz daha abartmış, "Yok gitme
kal" diye ısrar etmiş. Misafir bunun üzerine ev sahibinin
yüzüne bakmış, ''Mademki bu kadar ısrar ediyorsunuz kalayım,
ama atın ipini nereye bağlayayım?” diye sormuş. Ev sahibi
büyük bir pişmanlık ve çaresizlik içinde kendim ettim,
kendim buldum dercesine "Dilime bağla!" demiş.
Kim Kimlerden?
Bir Musevi, bir Hıristiyan, bir Arap ve bir de Çerkes biri
birlerine hava atıyorlarmış.
Musevi: "Hz. Musa bizdendir" demiş.
Hıristiyan:"Hz. İsa bizdendir" demiş.
Arap anında devreye girmiş ve: "Hz. Muhammed'de bizdendir"
demiş.
Çerkes göğe doğru bakıp şöyle demiş: "Vallahi azizim, Cenabı
Allah'ta bizdendir" diyerek son noktayı koymuş.
Mizahi anlatımların yanı sıra trajik olaylarında
hikayeleştirilerek kuşaktan kuşağa geldiğini görmekteyiz.
Ona bir örnek verecek olursak:
Lago ile Nak’ın aşk hikâyesi
Kafkas Dağları’nın Adigey topraklarında bulunan Lago-Nak
bölgesi derin uçurumların olduğu yollardan gidilebilen bir
tepedir. Efsaneye göre eski zamanda Lago adında bir Çerkes
kızı ve Nak adında bir delikanlı birbirlerine âşık olmuşlar.
Ancak iki gencin aileleri bu evliliğe izin vermemişler.
Dillere destan olan bu âşıkların ailelerini aracılar da ikna
edememişler. Çaresiz kalan delikanlı, bir gece vakti
sevgilisi Lago’yu atına alıp kaçırmış. Olayı anında öğrenen
Lago’nun erkek kardeşleri atlarına atlayarak kaçan
sevgililerin peşine düşmüşler. Delikanlı takip edildiğini
anlayınca atını dörtnala dağların tepelerine doğru sürmeye
başlamış. Fakat gecenin karanlığında bir uçuruma yuvarlanıp
ölmüşler. Bu trajik olaydan sonra dağın adı Lago-Nak Dağı
olarak anılır olmuş. |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|