...................
...................
ABHAZYA’DA KUTSAL BÖLGELER
28.12.2010
TLETSERUK Nahit Serbes
...................
...................

Abhazya'da Anıha denilen -bir görüşe göre gizemi halen çözülememiş- 7 kutsal bölge vardır. İnanışa göre kadim zamanda peygamberlerin bu bölgelere yerleştiklerine ve halen oralarda yaşadıklarına inanılıyordu. Bunlardan biri Dıdrıpş Peygamber'in yeri olduğu kabul edilen Açandara bölgesindedir. Bugün de kutsal sayılan bu yerlerin birer enerji bölgesi olduğu inancı korunmaktadır. Anıha’nın merkezi olarak kabul edilen yerin yakınına bile gidilememekte, buraya hayvanların dahi otlamak için giremedikleri söylenmektedir.

Bu Anıhaların sorumluları olup, kendilerine Anıha Payü denilmektedir. Anıha Payüler güzel konuşma ve ikna konusunda yetenekli kişilerdir. İnsanlar Anıhaların bölgesine gidip Anıha Payülerin gözetim ve yönetiminde büyük olaylarla ilgili dua ve dilekte bulunmaktadırlar.

Küçük, kişisel veya ailesel olaylar için de Anıha Payü'nün yönetiminde ve Anıha’nın bahçesinde sorunlar dile getirilip Tanrı’dan yardım istenir.
 

Töreni yöneten Anıha Payü’nün sağ elinde çatallı bir sopa bulunur. Çatalın bir ucunda yeni kesilmiş hayvan ciğeri, diğer ucunda ise hayvanın kalbi vardır.


Kişisel ya da ailesel sorunlarda kişi ya da aileler birbirlerini Anıha’da yemine davet ederler. Yemine davet edilenin yemin davetine katılmaması, kişi ya da ailenin kendisine yöneltilen suçu kabul etmesi anlamına gelir. Yapılan bu törende yalan yere yemin etmenin büyük felaketlere sebep olacağına ve bu dünyada iyilik yapılırsa iyilik, kötülük yapılırsa kötülükle karşılaşılacağına inanılır. İnanışa göre hiçbir şekilde başka birilerinin kötülüğü için Anıhalara gidilmemesi esastır.

Buna karşılık 16 Ağustos 1920’de Eylir-Anıha tapınağını ziyaret eden Mustafa Butbay (Butba), bu konudaki anılarında düşünce ve duygularını şöyle ifade etmektedir: Abhazya’nın bu eski ve gizemli inançlar tapınağı hakkında, çocukluğumda ne kadar masallar dinlemiş ve heyecanlanmıştım. Aynı duyguları bugünde yaşadığımı hiç unutamam. Anneler beddua ederlerken, bazen “Eylir Tapınağı seni çarpsın” derlerdi. Acaba çocukluğumuzda tüm hışmıyla bizi korkutan bu basit tapınak ne gibi bir giz kaynağıydı? Nasıl bir kaos, nasıl bir korkunç hayaldi? Orada nasıl bir giz ve erklik gizleniyordu? (...) Niha Abhazca’da yemin demektir. Eski Abhazlar bugün üzerinde birçok kilise bulunan tepeye çıkarlar, ulu ağaçlar etrafında yemin ederlerdi. Shapsughların Asına, Abhazların Anıha adına yemin etmeleri bu olsa gerektir. Bunun Dervidizm devrinden kalma bir gelenek olduğuna kuşku yoktur.

Dervidizm, soyseverlik ve doğaseverlik inan bağıyla, Hıristiyanlıktan önce Kafkasya ve özellikle Abhazya’da geçerli bir dindi. Abhazya’nın sık, göksel ormanları bu inan bağını yaratmıştır. Özellikle atalarımızın “Yıldırım çarpsın” bedduaları, sık ormanlara, ulu ağaçlara birçok kez yıldırım düşmesinden, silahla ağaç altına sığınan yolculara isabet etmesinden kaynaklanmaktadır.

Sık ormanlar arasında genişçe, bükümlü, sarmal bir yolu izledik. Tepeye çıktığımızda karşımıza gölgeli, geniş, yemyeşil bir avlunun ortasında üzerinde haç olan beyaz bir bina çıktı. Küçük bir kiliseyle karşılaştığımızı anladım. Yıllarca belleğimde yer eden, belleğimi gözdağıyla inciten bu karışık ve giz dolu tapınakçığı görünce, doğrusu düş kırıklığına uğradım. Ben garip, korkunç, vahşi ve gizlerle dolu bir tapınakla karşılaşacağımı sanırken, önüme zarif bir Hıristiyan tapınağı çıkmıştı. Avlusuna girdiğimizde aralarında bir papazın da yer aldığı topluluk sohbet ediyorlardı. Arkadaşımın Abhazca beni tanıtmasından sonra, hemen hepsi ayağa kalkarak etrafımı çevirdiler. Türkiye’deki Abhazlar hakkında sorular sordular, ben de gereken cevapları verdim.
Kiliseyi gezdirmek istediler. Papaz Efendi'nin açtığı kapıdan girer girmez karşımıza yardım sandığı çıktı. Kilisenin değerli eşyasını gösterdiler, Yalnız çok eski ve değerli olduğunu iddia ettikleri diğer bazı kutsal eşyanın bulunduğu dolap anahtarı başpapazda olduğundan, onları göremeden ayrıldık.

Mustafa Butbay anılarında Batum civarında 20-30 hanelik bir Abaza köyüyle karşılaştığını, dillerini unutmadıklarını, Laz şivesiyle Türkçe konuştuklarını da kaydetmektedir. Yine Mengrellerle Abhazlar arasında doğal sınır oluşturan İnkor Irmağını geçtikten sonra, Abhazya’nın Samurkazan havalisine vardıklarını, ancak Samurzakan ve Abjiva kıyısında yaşayanların Abhaz olduklarını bilmelerine karşın dillerini unuttuklarını, Abhaz diliyle konuşanların çok az olduklarını aktarmaktadır.