|
|
................... |
|
................... |
KENDİNİ SEVMEK: KENDİNE YETEBİLMEK
DEMEKTİR
|
29.03.2011 |
|
TLETSERUK
Nahit Serbes |
................... |
................... |
Kuzey Kafkasya halk
etimolojisine (halk diline) göre; Çerkes toplumu xabze adı
verilen kurallarla yönetilmektedir, yani bu dışarının,
alanın, çevrenin, düzeni anlamına gelir. Xabze kültürü
üzerine yapmakta olduğumuz tüm bu çalışmalar da bu alandan
ve bu çevrelerden edinilen bilgiler ışığında, yalnızca iyi
insan olma, sevgi ve hoşnutluk üzerine oluşturulmaktadır.
Asıl amacımız, gençlerimizin, çocuklarımızın bilinçli,
duyarlı ve hayatın her alanında örnek insan olabilecek
şekilde yetişmelerine vesile olabilmektir. Çünkü ocuklarımız
bizim sevgimize ve şefkat duygularımıza emanet edilmiş birer
canlıdır.
İnsanların birçoğu sevilmediklerini ileri sürerler. Bu
nedenle bütün güçleriyle nasıl sevimli insan olabilecekleri
konusunda, gayret gösterirler. Oysa asıl sorun sevilmemekte
değil, sevmeyi bilmemekte gizlidir.
Şayet bir insan sevmeyi başarabiliyorsa, kendisini de
seviyor demektir. Ama yalnızca başkalarını sevmeye
çalışıyorsa, kimseyi sevebilmesi mümkün değildir.
Hayatımızda en önemli ilişki kendimizle kurduğumuz
ilişkidir. Birçok kişiye kendisini sevip sevmediği
sorulduğunda, hiç düşünmeden evet cevabını verecektir.
Hâlbuki insanlar duygularını daha derin bir şekilde
inceleyecek olsalar, kendi kendilerinin en büyük
düşmanlarının yine kendileri olduklarını fark edeceklerdir.
Kendimizi yargılar, hatta bazen cezalandırırız; merhameti
ise başkalarına saklarız. Hâlbuki kendimize de sevgiyle,
şefkatle, yaklaşmalıyız. Zira unutmamalı ki, biz kendimize
nasıl davranırsak, ne kadar saygı ve sevgi duyarsak,
başkaları da bizi öyle sever ve sayar. Çünkü kendini sevmek
demek, kendine yetebilmek demektir.
Değişmek için ilk adım, farkındalıktır. Öncelikle kendimize
nasıl davrandığımızla ilgili dürüst olmalıyız.
Mesela:
Kendinizle nasıl konuşuyorsunuz?
Kendinizden emin misiniz?
Kendinize karşı kibar mısınız?
Kendinizle barışık mısınız?
Eğer insanların çoğu gibiyseniz, düz bir karnınız, küçük bir
burnunuz, küçük kalçalarınız olmasını, daha akıllı olmayı,
daha heyecanlı bir hayatınız olmasını isterdiniz. Bizim
dışımızda, herkesin halinden memnun olduğunu, kendine
güvendiğini zannederiz. Değişmek isteyen sadece bizizdir. Şu
yanınızdaki kadın ne kadar şanslıdır ki böyle güzel bir yüzü
vardır, karşıdan geçen kadının ne güzel bir ailesi vardır,
arabadaki adamın ne kadar da iyi bir işi vardır. Oysa herkes
ayni şekilde hisseder. Herkes bir takım konularda kendine
güvensizdir. Kuvvetle muhtemeldir ki onun da size bakıp
özendiği bir yönünüz vardır.
Kendimize nasıl davrandığımızı fark edebilince, bunu
değiştirme gücünü de kazanmış oluyoruz. En değerli hedef
kendi kendini sevmektir.
“Daha zayıf olunca halimden daha memnun olacağım, daha
başarılı olunca kendimi daha çok seveceğim, şuna benzeyince
kendimi kabulleneceğim, ya da kendim gibi olmadığım zaman
kendimi kabulleneceğim.”
Hepimiz bu tip şeyler düşünüyoruz, fakat unutmayın kendinizi
tamamen sevince olabileceğiniz en iyi insan haline
gelebileceksiniz.
En yakın arkadaşınıza “Kilo verene kadar seni sevemem.” Ya
da “Mükemmel olmadığın için seni sevmiyorum. Sürekli her
şeyi yüzüne gözüne bulaştırıyorsun” dediğinizi düşünebiliyor
musunuz? Sanmam. Ama kendimize gelince böyle konuşmaktan
çekinmiyoruz.
Hiç kendini iyi hissetmeyen birine gidip onu neşelendirmeye
çalıştınız mı? Ona iltifatta bulundunuz mu? Peki, birine hoş
bir şey söylediğinizde, iltifat ettiğinizde o kişinin
gözlerindeki pırıltıyı fark ettiniz mi? Aynı şekilde
kendinize iltifat ettiğinizde sizinde gözleriniz
ışıldayacaktır.
Xabze, kendimizi sevebilmemiz için önce anne ve babamızın en
iyi evladı, evli isek eşimizin en güzel hayat arkadaşı,
çocuklarımıza en güzel ebeveyn, akrabalarımıza en güzel
akraba, komşularımıza en güzel komşu, ülkeye en güzel
vatandaş, otobüste en güzel yolcu, alışverişte en güzel
müşteri, arabamızda en iyi şoför olmamızı şart koşar.
Özellikle canlıya karşı bir saygı duyuyorsak, çocuklarımıza
da duymalıyız. Onlara kızabiliriz, küsebiliriz belki ama
onların kişiliklerini zedeleyemeyiz.
İnsanlarla olan ilişkimizi insanlık adabı ile devam
ettirmeli, takdir ve teşekkürü karşımızdakinden beklememeli,
doğru ve iyi olanı kendimiz tatbik etmeliyiz.
Sakın zannetmeyin ki günümüz Müslüman, Hıristiyan, Yahudi
gibi inanç sahipleri dinlerin ortak paydası olan iyi insan
olma öğretilerini bilerek yaşıyorlar. İnanç sahiplerinin
çoğunluğu adeta futbol takımı taraftarları gibi akıl mantık
kullanmadan her türlü zemin ve ortamda doğru olmadığını
bildikleri bazı yanlışları savunuyorlar.
Aslında kutsal kitaplar, insanlar arasında ayırım
yapmaksızın onları okuyan herkese yüce Allah’ın öğütlerini
öğretmekte ve yol göstermektedir. Çünkü hiçbir an yoktur ki
o an yaptığımız şeyler ve niyetler kayıt altına alınmasın.
Dürüst, güzel ve huzur dolu bir hayatın insana
kazandırdıkları hakkında, doktorlar ve psikologlar
tarafından kabul edilmiş faydalarından bazıları şunlardır:
a) Artan enerji ve canlılık
b) Derin sükûnet ve iç huzuru
c) İyi çalışan bir sindirim sistemi
d) Düşünce berraklığı ve dikkati yoğunlaştırma
yeteneği
e) Özgüven
f) Bağışıklık sisteminin güçlenmesi
g) Derin uyku
h) Gelişmiş insani İlişkiler
i) Stressiz mutlu yaşam
j) Empati (eş duyum yeteneği)
Her insanın farklı düşüncesi ve anlayışı olabilir. Ancak bu
farklılıkların insanlığın gelişimi için bir zenginlik ve bir
gereklilik olduğunu da bilmek ve anlamak gerekir.
Faydalanılan kaynaklar: Dr. Faruk Budak ve seslikuran.com |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|