Bir öğrenci
arkadaşının kalemini “alıp” çantasına koyar; ama arkadaşı
bunu fark edince öğretmene şikâyet eder. Öğretmen de
öğrencinin babasını okula çağırır. Baba durumu öğrendiğinde
oğluna çok kızar. Eve dönerlerken oğluna der ki: “Vallahi
seni hiç anlamıyorum. Neden arkadaşının kalemini alıyorsun
ki? Benden iste, sana çalıştığım yerden onlarca kalem
getireyim.”
Sizce bir insanın çalıştığı yerden evine kalem
"götürmesiyle" bir öğrencinin arkadaşının kalemini "alması"
farklı şeyler midir? Bu ikisi farklı dürüstlük tanımı içine
girer mi?
Bir işyerinden bir kalem almak çoğu insan için hırsızlık
tanımı içine girmez. Çoğunluğumuz için işyerlerinin bu tür
imkânları çalışanların kişisel olarak kullanacağı
kaynaklardır. Sanki bunları alıp eve götürmek o işyerinde
çalışanların hakkıdır.
Doğru olan nedir? Hangisi dürüstçe, hangisi dürüstlük dışı
bir davranış?
Hepimiz kendimizi dürüst, etrafı ise sahtekâr görme
eğilimindeyiz. Ama neredeyse hepimiz “beyaz yalanlar”
söylemekten, haklı olmak için sebepler icat etmekten, bazı
masum hileler yapmaktan kendimizi alamayız.
İnsanın hileye eğilimi bilindiği için, devlet neyin suç
olduğunu kanunlarla tanımlıyor ve yaptırımını koyarak
insanları suç işlemekten caydırmak istiyor.
Kazanma isteği pek çok insan için karşı koyulamaz bir
arzudur. Birçok deney, en masum insanların bile kazanmak
adına hileye başvurduklarını kanıtlıyor.
Hileyi engelleme konusunda ayıp kavramı kanun ve kurallar
kadar hatta onlardan bile daha etkili.
Filozof Benedict’e göre Batı toplumları “suç toplumları”,
Doğu toplumları ise “ayıp toplumlarıdır”.
“Ayıp toplumlarında" esas olan kişinin kendi çevresinin neyi
doğru ya da neyi yanlış olarak tanımladığıdır. Bu
toplumlarda "ayıp baskısı" kanunların baskısından daha
önemlidir. Eğer insanları hileden alıkoyacak bir güç varsa
bu "ayıp " korkusudur.
Xabze toplumu “ayıp toplumudur". “Ayıp toplumlarında”
insanlar sosyal çevreleri tarafından reddedilme ya da alaya
alınma korkusu içinde yaşarlar. Bir yanlış yaptıklarında,
tek umutları bunun yakın çevreleri tarafından fark
edilmemesidir.
Yale gibi dünyanın en saygın üniversitesinin yaptığı
deneylerde, dürüst olan insanların bile önlerine fırsat
çıktığında, bir miktar hile yapmakta sakınca görmediğini
ortaya koyuyor.
New York Times'ın kitapları çok satan yazarı Dan Ariely;
dindar olmanın ya da olmamanın hile yapmayı açıklamadığını
ifade ediyor. Fakat kendilerine dini kurallar
hatırlatıldığında insanlar daha az hileye başvuruyorlar.
Sınavdan önce kutsal kitap üzerine yemin ettirmek kopya
çekenlerin oranını düşürüyor.
Demek ki dini ya da ahlaki kuralları insanlara bir kere
öğretip onların bu kurallara ömür boyu uymalarını beklemek
boş bir uğraşmış. Her davranıştan önce kuralları hatırlatan
uyarılar yapmak daha etkili. Mahkemelerde şahitlerin doğruyu
söyleyeceklerine dair yemin etmeleri boşuna koyulmuş bir
kural değil. Doğru davranmaları için insanlara her seferinde
doğruyu hatırlatmak gerekiyor.
"Batı toplumlarında" kanunlarla, Doğu toplumlarında
ise“ayıplayarak” suçu önleyebiliriz.
Bizim toplum olarak hangi davranışların “ayıp” olduğunu
yeniden tanımlamamız gerektiğine inanıyorum. Mesela trafikte
emniyet şeridine girmenin suç olduğunu biliyoruz; ama bu suç
yaygın olarak işleniyor. Peki, bunu “ayıp” olarak kabul
etsek sonuçlar değişir mi? Başarılı olur muyuz? Bence
oluruz. Bu davranışı "kurnazlık" değil de "ayıp" olarak
kabul ettiğimiz gün çok yol kat etmiş olacağız. Ben Xabze
toplumunda ayıp baskısının devlet baskısından daha caydırıcı
olduğuna inanıyorum. (1)
(1) Kaynak:
Temel Aksoy |