|
|
................... |
|
................... |
UZUNYAYLA’DA CENAZE TÖRENLERİ |
26.04.2009 |
|
WORDIM Müzeyyen |
................... |
................... |
Köy halkından birisi vefat
ettiği zaman gecenin bir vakti de olsa, görevlendirilen bir genç
tarafından bütün köylüye haber verilirdi. Yakın akrabaları
kadın-erkek cenaze evine giderdi. Haber verilen kişi akraba değil
ise sadece aile reisi giderdi.
Yakın akrabalar cenaze evinde aileyi yalnız bırakmadan sabaha
kadar beklerdi. Diğer kişilerin ise sabaha kadar olmasa da orada
bir süre kalmaları xabze gereğiydi. “Vefat eden kişi akrabamız
değil nasıl olsa sabah olunca gideriz” şeklinde bir düşünce uygun
olmazdı. Köy cemaati bir grup olarak cenaze evinde kederli aileyi
yalnız bırakmazdı.
Cenaze evde yıkanır, kefenlenir ve defin saatine kadar evinde
tutulurdu. Cenaze bayan ise bayanlar, erkek ise erkekler ölünün
yanında kalırdı. Cenaze bekletilmek durumunda kaldığında şişmesini
önlemek için sarılı olduğu kefenin üzerinden karın bölgesine
gelecek şekilde bir makas konurdu.
Bayanlar ve erkekler ayrı ayrı odalarda oturtulurdu. Bayanların
olduğu odada cenazenin birinci derece yakınları yere konulan
minderler üzerine yaş sırasına göre otururdu. Cenazenin yakınları
xabze gereği kanepe, koltuk, sandalye gibi yerlere ve başköşeye
oturmazdı. Başsağlığı için gelenler odadan girdikleri anda cenaze
sahipleri sesli bir şekilde ağlardı. Cenaze sahipleri gelenleri
karşılamak için ayağa kalkmaz, tokalaşmaz, hoş geldin demezdi.
Taziyeleri oturdukları yerden alırlardı.
Gelinlerin, kayınpederleri veya kayınvalideleri vefat ettiği zaman
ayakta, oturmadan ağlamaları xabze gereğiydi. Dedemin vefat ettiği
ilk gün annem ile amcamın hanımı yani evin gelinleri oturmadan
ayakta dedem için ağlamışlardı. (Hader yağeyas: Ölü için
ağladılar.)
Cenaze defnedilmeden evde bekletildiği sırada birkaç erkek bir
başka odada para sayma işi yapardı. Bu işe “devir” denirdi. Cenaze
defnedilmeden ailenin ekonomik durumuna göre kurban kesilirdi.
Genellikle büyükbaş hayvan veya birkaç koyun kesilir hemen bütün
köy halkına pay edilirdi.
Çevre köylerdeki yakın akrabalara mutlaka haber verilirdi. Bu
köylerde cenazeye gidecek olan kişiye köyden kişilerde eşlik eder,
kalabalık bir şekilde cenazeye katılırlardı. Yakınlık derecesine
göre bayanlardan da gidenler olurdu. Başka köyden gelen bayanlar
eve girerdi. Fakat erkekleri cenaze sahibi evden birkaç erkek
dışarıda beklerdi. Karşılıklı durduktan sonra “dığo” yani dua
edip, ölü sahibine başsağlığı verirlerdi. Daha sonra köyde hangi
ev gelen konukları misafir olarak alacak ise o eve buyururlardı.
Kısaca başka köyden gelen erkek misafirlere köy halkı sahip çıkar
misafir ederdi. Bayanlar ise cenaze evinde kalırdı.
Ölünün defin zamanı geldiğinde yüzü son kez yakınlarına
gösterilirdi. Gençler cenazeyi almak için kapının önüne gelir,
thamadeler ve misafir erkekler hep birlikte defin için hareket
ederdi.
Cenaze musalla taşına konup namazı kılındıktan sonra, eğer ölü
erkek ise oğlu veya kardeşi kabrine iner ölüyü defnederdi. Ölü
bayan ise eşi defin işine karışmazdı. Xabze gereği ayıp sayılırdı.
Bayanlar cenaze namazına katılmaz mezara da cemaat ile birlikte
gitmezdi.
Cenaze defnedilene kadar dışarıdan gelen bayanlarda ev sahibi
bayanlar ile birlikte evde beklerdi. Eve dönen cemaat içeriye
girmeden kapıda tekrar yaptıkları dualar ile beraberlerinde gelen
bayanları da alıp köylerine dönerdi.
Ölüm ne kadar acı olsa da ölünün yakınları bu acılarını
olabildiğince sakin ve taşkınlıklar yapmadan, ağıtlar yakıp çirkin
davranışlar sergilemeden karşılardı. Abartılı davranışlar
sergilemek basitlik olarak değerlendirilirdi. Bazen bayanların
olduğu odadan ağlama sesleri yükselecek olur ise erkeklerden biri
odanın kapısına gelip nasihatlerde bulunup, metanetli olmalarını
ister kibarca uyarırdı.
Cenazeden birkaç gün sonra taziye için gelenlere evin gelini sesli
ve de abartılı olmadan, en sakin şekli ile hoş geldiniz der,
hal-hatır sorardı. İlerleyen günlerde ise gelen kişileri yolcu
etmek için cenaze sahipleri sadece oturduğu yerden kalkar, hiçbir
şekilde kapıya kadar onları yolcu etmezdi.
Erkekler içinde durum farklı değildi. Onlarda ayağa kalkmaz,
hal-hatır sormaz, misafiri yolcu etmezdi. Taziye için gelen kişi
evin büyüğüne başsağlığını verip uygun bir yere otururdu.
Başsağlığı vermek için birkaç kişiden oluşan bir grup geldi ise
içlerinden thamade konumunda olan kişi taziyeyi verir diğerleri
sessizce dinlerdi. Taziye için gelen bir erkek, cenaze sahibi
(yakın ve en yaşlı) bayana da taziye verme durumunda kalır ise,
bayanların olduğu odanın kapısından ilgili bayan çağırılır ve
ayaküstü başsağlığı dilerdi.
Cenaze evinde bir hafta on gün kadar dağılmadan yakın akrabalar
hep birlikte kalırdı. Sürekli gelen eş-dost ile ev hiç boş
kalmazdı.
Cenaze evinde gelenlere hiçbir şekilde ikramda bulunulmazdı. Yemek
saatlerinde gelen olur ise sofraya buyur edilir onun dışında gelen
için herhangi bir ikram olmazdı. Acı gün için gelen dostlara sofra
açıp ikramlarda bulunmak xabze gereği yemuğ sayılırdı.
Bu acılı durumda olan aile en az bir hafta yemek pişirmezdi.
Yemeklerini köy halkı karşılardı
Cenaze evinde ilk günden itibaren sadece akşamüzeri (ikindi vakti)
logum-halive (hamur kızartması) yapılır evdekilere ve köyün
çocuklarına dağıtılırdı. Bu durum bir haftadan sonra ölünün elli
ikisi çıkana kadar her Perşembe akşamı tekrarlanır ölünün ruhuna
hediye edilirdi.
Cenaze evi ölen kişinin kırkı ve elli ikisi çıkana kadar bütçesine
göre sabun, çay, şeker vs gibi eşyalar alıp dağıtırdı. Dağıtılan
bu eşyalar yoksul olsun olmasın bütün köy halkına eşit miktarda
verilirdi.
Ölünün en yakın erkek akrabaları bir hafta boyunca ikindi
namazından ve sabah namazından sonra mezarı ziyaret eder dualar
okurdu. Bir haftadan sonra kırkı veya elli ikisi çıkıncaya kadar
sabah vakti mezara gider dua ederdi.
Kırkıncı günde ölünün ruhuna mevlit okutulur, mevlit bitiminde ise
şerbet ve şekerler ikram edilirdi. Elli ikinci gününde ise çevre
köylerden de çağırılanlar ile birlikte oldukça geniş bir misafir
kitlesine yemekli davet verilirdi. Ölünün ruhu için Kuran
hatmedilip zikirler çekilirdi.
Ölünün yakınları uzun süre yas tutarlardı. Hiçbir düğüne veya
eğlenceye katılmazlardı. Erkekler uzun bir süre sakal tıraşı dahi
olmazdı. Köyde uzun süre çok zorunlu olmadıkça komşularda düğün,
nikâh vs gibi eğlenceler yapmazdı.
Aylar sonra köyde yapılacak olan bir düğün veya nikâh için ölü
evinden müsaade alınıp kendileri de davet edilirdi. Xabze gereği,
bu tür eğlenceler cenaze evi ziyaret edilip nezaketen müsaade
alınmadan yapılmazdı. |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|