ABHAZYA DERSİ…

Sezai Babakuş
05.06.2014

Abhazya’da, mufalefetin parlamentoyu, yönetim merkezlerini ve radyo-televizyon kurumunu işgaliyle başlayan siyasi kriz, erken seçim mutabakatıyla şimdilik yatışmış görünüyor. Krizin çatışmaya dönüşmeden ve kan akmadan atlatılmış olmasını bir teselli vesilesi saysak da, durum, “dünyaya demokrasi dersi veriyoruz” yollu hamasetlerle geçiştiremeyeceğimiz kadar ciddidir ve derinlemesine irdelenmeye muhtaçtır. Abhazya’da olup bitenler hem demokratik hukuk devleti olamamanın, hem de henüz tamamlanmamış olan ekonomik paylaşım savaşının sonuçlarıdır. Bu yönüyle, pekçok ülkede yaşanan ve yaşanmakta olan güç ve iktidar kavgalarının bir benzeridir. İstisnası ve bizim açımızdan ehemniyeti ise, bu kavganın, özgürlük ve bağımsızlık yolunda verilen olağanüstü mücadeleyi ve kazanılan başarıyı zaafa uğratıp uğratmayacağı, sadece Abhazlar için değil tüm Kuzey Kafkas halkları için, sadece anavatandakiler için değil tüm diyaspora için yükselen umudu gölgeleyip gölgelemeyeceğidir…

Önce, Abhazya’nın son iki yüzyılda nereden nereye geldiğini kısaca hatırlayalım; Çarlık Rusyası’nın savaş ve sürgünlerle dolu yıkıcı kolonizasyonundan Sovyet ihtilalinde bağımsız bir ülke yaratma çabalarına, Stalin’in baskıcı diktatörlüğü altında siyası hak gasplarından asimilasyoncu istilalara, Sovyetlerin yıkılmasından sonra Gürcistan’ın askeri saldırısına ve işgal girişimine karşı özgürlük savaşı vermekten yıllar süren ağır ambargolara rağmen ayakta kalmaya ve nihayet 2008’de bağımsızlığını kabul ettirmeye…

İşte böyle zorlukları aşarak ve imkansızlıkları başararak bugünlere ulaşan Abhazya’nın iktidar kavgalarına sürüklenmesi daha bir acı vericidir. Bu, azgın okyanusları ve fırtınalı denizleri aşıp bir kaşık suda bocalamak gibidir.

Abhazya’nın bugün yaşadığı sıkıntılar ve gerginlikler sürpriz değildir. 1992/93 savaşının ve yıllar süren ağır ambargonun travmaları yanında harabeye dönmüş olan ülkeyi yeniden imar edecek ekonomik ve teknik imkansızlıklarla karşı karşıya kalınmıştır. Bunlara bir de, desteği ve etkisi altında olduğu (ve rol model kabul ettiği) Rusya Federasyonu’dan aldığı yapısal hastalıklar (otoriter yönetim modeli, yolsuzluklar üzerine kurulu vahşi ekonomik düzen, korkunç gelir dağılımı adaletsizliği) eklenmiştir. Demokrasi, hukuk ve makul bir ekonomik düzen adına örnek alabileceği Batı dünyasından beklediği ilgi ve desteği görememiş, aksine tecrit edilmiştir. Tüm bunlar adım adım Abhazya’yı bugünkü gerilimlere sürüklemiştir.

Gürcistan saldırısının ve özgürlük-bağımsızlık ülküsünün birleştirdiği Abhazya halkı, sonraki süreçlerde ayrışmaya ve kamplaşmaya başlamış, ilk ciddi dalgalanma 2003 yılında yaşanmıştı. Yönetim zaaflarının ve demokrasi-hukuk eksikliklerinin yanısıra, o zamanlar için tek kaynak olan sabit değerlerin (arazilerin, binaların, otellerin ve diğer turistik tesislerin, tarım çifliklerinin ve küçük sanayi işletmelerinin vs.) paylaşımından hoşnut kalmayanların oluşturduğu muhalefet, başkanlık seçiminde kendi adayını çıkarmış, sert geçen seçim süreci sonunda da kazanmıştı. Abhazya bugüne kadar o seçimi kazanan blok tarafından yönetilmiş, iktidarı kaybedenler ise muhalefette kalmıştır. Özellikle 2008’den itibaren, Rusya’dan gelen hibeler (ki, 6 yılda 1 milyar dolar cıvarında olduğu söyleniyor) ve başta turizm gelirleri olmak üzere artan nakit girişi (ki, yüzmilyonlarca dolar olduğu söyleniyor), yeni bir paylaşım savaşını ortaya çıkarmıştır. Yani, 2003’lerde iktidar değiştiren sabit değerleri paylaşim kavgası, bugün, nakit değerlerın ve ticari imtiyazların da eklendiği büyük bir paylaşım savaşına dönüşmüştür.

Abhazya’da iki kademeli bir paylaşım sıkıntısı vardır. İlki, emeğiyle geçinen geniş halk kitleleriyle tepedeki elit azınlığın arasındaki gelir dağılımı adaletsizliğinden, ikincisi ise elitin kendi içindeki paylaşım rekabetinden kaynaklanmaktadır. Kamu ve özel sektörde çalışanların aylık ortalama maaş ve ücretleri 100-150 dolar cıvarındadır, oysa hayat pahalılığı hemen hemen Türkiye ortalaması düzeyindedir. Buna karşın yönetici ve girişimcilerden müteşekkil küçük bir azınlık çok büyük paralar kazanmaktadır. Bırakalım devletin üst yönetiminde olanları, kamu kurumlarının ve işletmelerinin yöneticileri ve bedelsiz ya da çok düşük kiralarla devredilmiş özel işletmelerin sahipleri hatırı sayılır bir zenginlik içindedir. Bu oligarşik azınlık grubu mensuplarının servetleri her yıl milyonlarca dolar artmaktadır.

Bugün patlak veren olaylar, çok düşük gelirlerle geçim sağlamaya çalışanların başkaldırısı değildir; bu, tepedeki elitin kendi içindeki paylaşım kavgasıdır. Daha önce iktidar gücünden nemalanmış olup da yeni dönemde bundan mahrum kalan ya da nemaları yeni iktidar gücünden faydalananlarınki kadar hızlı büyümeyenlerin meydan okumasıdır. Bu kavga, kaba bir hesapla bir kaç bin kişi arasındadır. Muhalefet denilen taraf halkı etkileyecek söylemlerle (milliyetçilik, demokrasi, yolsuzluk vs.) iktidar denilen taraf üzerinde baskı kurmaya çabalıyor. Oysa bugünün muhalefet liderleri, on yıl önce, bugünün iktidar liderleri tarafından aynı söylemlerle alaşağı edilmişti. Abhazya’nın içinde bulunduğu ekonomik sistemin (ya da sistemsizliğinin) asıl mağduru olan geniş halk kitleleri henüz öfkelerini dışa vurmuyor, “bunca mücadele, bunca savaş ne içindi?” sorusununu ağırlığı altında, sabırla ve kaygılı bir sessizlikle gelişmeleri izliyor. Elbet bu sabrın ve sessizliğin de bir sınırı var…

Özgür ve bağımsız olmak, demokrasinin ve hukukun egemen olacağı bir devlet kurmak, barış ve refah içinde yaşamak… Dünyanın her yerinde tüm halklar (toplumlar) bu değerler için mücadele etti, ediyor. Başaranlar var, kısmen başaranlar var, henüz başaramayanlar var, belki de hiç başaramayacak olanlar var. Biz yolun en zor kısmını katettik, elbirliğiyle özgürlük mücadelesi verdik ve bağımsızlığa ulaştık. Şimdi, kurduğumuz devleti yüceltmemiz, demokrasi ve hukuk düzenini kurumlaştırmamız, refahı paylaşan ve barış içinde yaşanılan bir ülke yaratmamız gerekiyor.

Toplumsal kabiliyet ile siyasi statü birbirini tamamlayan öz ve kabuk gibidir. Büyük mücadelelerle kazandığımız, büyük bedeller ödeyerek sağladığımız siyasi statüyü korumak, toplumsal kabiliyetimizi sürekli güçlendirmekle ve diri tutmakla mümkündür. Aksi halde, özle kabuk arasında ortaya çıkacak boşluk, kabuğun çökmesiyle sonuçlanacaktır.

Bunca şeyi başarmış Abhazya halkının kabiliyetine, basiretine ve bilgeliğine güvenmeliyiz. Bundan sonrasını da başaracaktır…