AĞLAMAYI UNUTMAYALIM

Semra Ademey Gürel
06.05.2006

Ben CC’ye bir arkadaşım sayesinde üye olmuştum. O arkadaş bana “neden yazmıyorsun yazsana” derdi. Bende her defasında “ben ne yazabilirim ki, yazamam” derdim. Allah’tan ne yazabilirim ki demişim. Ya “tamam yazayım” deseydim. Maazallah düşünmek bile korkunç…

Nasılda söz dinlermişim. Bana bir defa yaz dedi ya, hızımı alamaz oldum. Kafama takılan, aklıma gelen ne varsa yazıyorum. Bazen kendime “akıllı uslu ol, otur oturduğun yerde” diyorum ama bu nasihatim on beş dakika sürmüyor. Kendimi klavyenin başında buluyorum. Hoşuma gidiyor. Sizler ne düşünüyorsunuz, kızıyor musunuz, seviyor musunuz bilmiyorum ama tek bir şey biliyorum ki asla kimseyi yıkmak istemiyorum.

İnanın amacım, bu kültürün bütün güzelliklerini dilimin döndüğünce anlatabilmek. Anadilin insana verdiği o büyük hazzı söyleyebildiğim kadar söylemek. Bu noktalara çekebildiğim kadar dikkat çekmek. Kültürümüzün zarar gördüğünü düşünüyorum ve her birey sorumluluk alsın istiyorum.

Geçenlerde bir toplantıya dahil oldum. Toplantıda yer alan orta yaşlarda annesi Çerkes olan, sürekli araştıran, okuyan son derece kültürlü, zeki ve inançlı bir bayan “siz nasıl bir milletsiniz anlamak zor, çok eskileriniz Wuc gibi son derece asil ve muhteşem bir oyunu oynarken bu gün sizler ne haldesiniz bir bakın. Neden bu geriye gidişiniz?” dedi.  Nedenini kendisi az çok cevapladı ama ben cesaret edipte tek kelime söyleyemedim. Çünkü etrafımda ki kişilerin, hem de Çerkeslerin beni yanlış anlamasından korktum. Ne acı değil mi? İçim cızzz etti ve tek kelime dahi söyleyemedim.

Çerkes insanı toplum insanı, cemiyet insanıdır. Her zaman nerede nasıl duracağını bilir. Koskoca bir hastanede sadece davranışlarına bakarak bir Çerkes aileyi tanıyabilir misiniz? Evet tanırsınız çünkü kendine has ayrı bir davranışı, ayrı bir bakışı vardır. Binlerce insanın olduğu yerde birbirimizi tanımış ve o kadar emin olmuştuk ki ilk sorumuz “Çerkessiniz sanırım, nerelisiniz? “demek olmuştu. İşte bize bunu veren xabzemizdir, kültürümüzdür.

“Biz nasıl bir milletiz” diye ciddi, ciddi her gün bu soruyu kendimize sormamız lazım. Neler oluyor bize? Eskilerin hoşgörüsü, mücadele ruhu, taşıdığı yüreğin yarısı dahi bizlerde yok. Biz bilerek mi böyle olmayı seçiyoruz yoksa sebeplerimiz varda mı söyleyemiyoruz? Eğer öyle ise, her ikisi de bana göre yanlış.  Bizi her ne kadar anlamasa da yine en iyi anlayacak olan bizdendir. Bizi her ne kadar istemese de en iyi yaşatacak olan, yine bizden olandır.

Bana göre yapmamız gereken tek şey samimi ve içten olmamız. Biz birey olarak her şeyi bilmek, doğru yapmak, iyi düşünmek, zorunda değiliz. İstesek de yapamayız. Bezimde hatalarımız olacak ama bunları samimice kendimize itiraf edip, başkaları ile de paylaşabiliyor isek işte o zaman korkularımız da kayıplarımız da olmaz.

Bazen kendimizi mehter takımına benzetiyorum. Tek fark biz geri giderken 5 adım diyoruz, ve sürekli yanımızdakilere çarpıyoruz. Ne kendi dengemizi sağlayabiliyoruz nede başkasının denge sağlamasına izin veriyoruz. Olayları iyice gözlemleyin, bakın. Eğer haksızsam haksızsın diyin. Biri bana sen haksızsın dese cennete kabul edilmiş gibi sevineceğim. Fakat iyice gözlemlediğinizde bana hak verip cennetin kapısını yüzüme kapatacağınızdan eminim.

Diaspora aynı kalıptan çıkmış gibi Avrupa’sı, Asya’sı, Ortadoğu’su, Amerika’sı hepimiz aynıyız. Acaba bu genlerimizden mi geliyor diye merakta etmiyor değilim. Eğer öyle ise o geni bulup sonsuza dek kurutmak lazım.

Bir çoğunuz CC sayfalarında Avrupa’da ki oluşum çabalarını okumuştur. Anlayan varsa buyursun. Bir tarafta eskiyi yetersiz bulup hiçbir şey yapmadığını iddia eden bir yazı ile yeni oluşumu müjdeleyenler, diğer tarafta yaptıklarını maddeler halinde sıralayan karşı cevaplar. Şimdi tarihine kadar yapılanları ortaya koyana mı  inanmak lazım, politika yapana mı? Yine bu olayda, bana göre en acı ve vahim taraf da ne yazık ki henüz resmiyet kazanmamış bir oluşum da, yeni bir görev dağılımı yapmak için seçim yapmanın ayları kaybettireceği altı çizilerek dile getirilmesine rağmen duyarsız kalınması ve seçim istenmesi. Bu nasıl bir mantık ben anlamış değilim.

Çoğu zaman benim anlama yeteneğim yok, çok düz bakıyorum diyorum. Ama yok, her tarafını evirip çevirsem de ortaya çıkan tek sonuç “çekemezlik”. İşte bu kelime yüzüne her defasında ne yazık ki “bir adım ileri beş adım geri” diyoruz.

Birlik diyoruz, beraberlik diyoruz, bizi temsil edecek bir güç, bir oluşum, bir yasal kurum diyoruz ve hatta kuruyoruz Ama kültür ve dilimizi anında unutup alternatifler, karşı oluşumlar peşine düşüyoruz. ve hatta en üst kurum kabul ettiğimiz ve en yetkili olan kişinin ricalarını duymazlıktan geliyoruz..Af edersiniz de amaç neydi ? Kültür, dil, birlik, beraberlik? Bilemediniz şıkların hiçbiri…

Ben sonuç olarak açık ve net olarak ve de üzülerek şunu gördüm. Yediden yetmişe bizdeki eksiklik “amaç, hedef eksikliği”. Birileri yola çıkıyor amaç tayin etmek, hedef koymak istiyor ama “çekememezlik” genlerimiz anında devreye giriyor ve olayı daha başlamadan sabote ediyor.

Tatlı hayallerimizle buralardan Kafkas cumhuriyetlerine akıllar veriyoruz, onlar adına kararlar almaya ve hatta dünya kamuoyunu da o yönde hareket etmeye davet ediyoruz. Sahi biz kimiz? Birlik kurmuş, gürül, gürül yürüyen, tek el, tek yürek olmuş sözüne sonuna kadar sahip çıkanlar mıyız?

Sadece elimizi vicdanımıza koyup gerçekten “istediğimiz nedir?” bunun altını üstünü çize, çize kendimize haykırmamız lazım. Bunu yapmadığımız sürece ileri gitmeye çalışan kişiye, geri giderken yalpalayıp dengesini bozmaktan ve zamanını harcamaktan başka bir şey veremeyiz. Bize lazım olan şey sadece inanç, amaç ve hedef…

Unutmayalım ki bizler, yanında ki can yoldaşı gemide ağırlık olmasın diye…