ANADİL BİLİYOR MUSUNUZ?

Semra Ademey Gürel
29.04.2006

Geçenlerde market alış-verişimi yaptım tam kasaya yaklaştım ki, iki bayan benden sonra sıraya geçti. Kendi aralarında sohbet ediyorlardı. İsteyerek ve bilerek kulak misafiri oldum. Rusça konuşuyorlardı, anladım fakat nedendir bilmem onlar ile konuşma ihtiyacı duyup, sanki dillerini anlamamışım gibi hangi dilde konuştuklarını sordum.

Bayanlardan biri türbanlı, güzel ama sert bakışları olan biriydi. Diğeri ise sarışın, yeşil gözlü son derece sempatik bir bayandı.  Sormuş olduğum soruya türbanlı olanın sert bir bakış atmak ile yetinmesi zamanında garip sorular ile epey canını sıktıklarını hissettirdi bana. Cevap vermek istemedi ve direk sepetteki eşyalarına yöneldi. Diğeri ise hafif mahcup bir şekilde bozuk Türkçe’si ile “bize hangi dili konuştuğumuzu soruyor” dedi. Türbanlı istemeden zoraki oldukça sert bir ses tonu ile “anadili” dedi. Ben yine ısrarla ve hafifte gülümseyerek “iyi de hangi dil” diye sordum. Yine sert bir şekilde “Rusça” dedi. İstediğim cevabı aldığımı ben bilerek “aaa çok güzel, kusura bakmayın bende Kafkas asıllı olduğum için  sadece dikkatimi çekti” dedim. Türbanlı olan sepetteki eşyaları ile uğraşırken diğer taraftan da “Gürcü müsün” diye soğuk bir şekilde sordu. Hayır dedim “Adige.” Anlam veremedi şöyle bir düşündü. Sanırım beni tam duyamamıştı. Bana yine aynı sertlikte “anadil biliyor musun” dedi. “Evet biliyorum, siz  Nalçik’i biliyor musunuz?“dedim. Aman Allah’ım gözleri ışıldadı. Bana sert sert konuşan kişi birden değişti. Telaşla sorular sormaya başladı.  Duyduğu mutluluk o kadar gözle görülüyordu ki bende şaşırdım. “Dil çok önemli, asla ana dil unutulmamalı, kaybolmamalı” dedi. Sonra “Ahh Nalçik” dedi. Başladı anlatmaya…

“Ben Nalçik’e gittim, epey kaldım. O kadar güzel, muhteşem insanları var ki, ve de  atları. Nalçik kadar güzel bir yer var mı acaba” dedi. Yanında ki diğer bayan “sizden Kayseri de çok var biliyor musun” dedi. “Evet bende Kayseriliyim” dedim. İşte o anda zaman durdu. Bana ardı ardına sorular soruyorlar ve ısrarla bana benim kültürümü anlatmaya çalışıyorlardı.

“Bak sizin kurutulmuş etiniz var bilir misin?”  öyle bir lezzet yoktur.

“Sizin düğünlerde ki adetlerinizi biliyor musun? Bilmiyorsan ben sana anlatayım. Ben çok kaldım, düğünlerini bilirim.

“ Sizin peyniri biliyor musun? Halen yapıyor musunuz? Çok güzeldir.

“ Ah Nalçik ahh o kadar güzel ki, insanı, adetleri, doğası her şeyi çok güzel… vs

Sohbet öyle çekmişti ki bizi karşılıklı gözlerimizden ışık saçıyorduk. Yüzüme bile bakmak istemeyen bayan Nalçik adını duyunca ev adresine kadar verdi. Kendisi evlenip Türkiye’ye yerleşmişti. Uzun yıllardır Türkiye de kalıyordu. Marketin karşısındaki kafeteryada bir Pazar günü buluşup uzun uzun Nalçik’ten konuşmaya karar verip ayrıldık.

İşin garip tarafı farkında olmadan kasanın önünü kilitlemiştik ve kasada ki görevliden bekleyen müşterilere kadar herkes pür dikkat bizi dinliyor anlamaya çalışıyorlardı. “Garip bir samimiyet var ama birbirlerini de yeni tanıyorlar bu nasıl bir iş ki“ dedirten cinsten bakışlar ile.

Ben bekleyenlerden özür dileme ihtiyacı duydum ama kimse tek kelime şikayet etmedi ve gülümseyerek devam edin gibisinden baktılar.

Beni burada etkileyen şey ise ilk sorduğu soruydu. “Ana dil biliyor musun?” Evet cevabı o asi bakışlarını yumuşatmıştı. Nalçik ise çılgınca sevindirmişti. Bana ilk nasihati de “sakın anadili unutmayın, aman aman çok önemli” demekti.

Bu güne kadar anadilimi bildiğim için kimse bana bu Rus bayan kadar sevgi dolu bakmamıştı.

Büyüklerimizden takdir eden olmuştu ama kimseyi bu kadar sevindirememiştim.

Evet ben dilimi biliyorum ama benden sonrakilere öğretiyor muyum? Tabi ki hayır. Dil evde, ailede başlar. Benim Abhaz olan annem inatla Kabardeyce konuşur. Biz kardeşlerde  birbirimize “adigece konuşacağız” diye ne kadar söz versek de Türkçe konuşuruz. Sözüne evde en sadık kalan da benim ama ne yazık ki yeterli değil. Yine ben azimliyim, annemden başka konuşacak kişi bulamayınca bolca Kuşha Doğan kaseti dinleyip o açığımı kapatmaya çalışıyorum. Abhaz annem Çerkesce konuşmamamıza çok sinirlenir ve “ben sizden çok sizin dilinize sahip çıkıyorum utanın” der. Ah utanmak ile sorunu çözebilsek…

Etrafıma bakıyorum anne baba çok güzel Çerkesce konuşuyor ama genelde çocuklarının anlamaması için. Yani gizli şeylerini Çerkesce konuşuyorlar. Neden sürekli konuşmuyorsunuz dediğimde cevap yok. Nedenini kendileri de bilmiyor. Kısaca bu durumlara son günlerde baya içerledim ve çok sevdiğim Ragıp Mete bey ve Kaya Şenvar bey sayesinde kiril alfabesini de öğrenmeye karar verdim. Bir iki derken en kısa sürede onunda üstesinden geleceğim.

Hiçbir şey için geç değil yeter ki isteyelim.

Hiçbir şey güç değil yeter ki isteyelim.

İnsanın kendi dilinin, kelimelere kattığı lezzet bir başka oluyor. Dilerim bu lezzetten mahrum kalmayız.