ARAMIZDA FARK KALDI MI?

Kuban Paul Seauhmann
02.03.2005

Anavatan dışında; kimimiz vatandaşı olarak, kimimiz çalışanı olarak 40 ayrı ülkede yaşıyoruz. İzlenimlerimiz şu yönde: Ülkenin yaşam biçimi insanlarımız üzerinde farklı etkiler bırakıyor. Örneğin, Almanya’da bir Çerkes delikanlısı; eğitim, sanat, kültür üçgeninde gezinirken; Türkiye’deki gencimiz; savaş, kan, intikam dairesine hapsolmuş.

Birkaç örnek verelim. Alıntılar üzerinde imla düzeltmeleri yapmadan aynen aktarıyoruz.

(Türkiye’den bahsediyor) ”Nasıl olsa alıştık ne kadar soykırımcı şerefsiz varsa cillop gibi ilişkiler kurup ilişkilerimizi geliştirmeye ve Devlet Madalyası dağıtmaya.”

Bir başkası; (o da Türkiye’den söz ediyor) ”Bunlar işte böyle adi herifler, şerefsizler. Bir de Kafkasyalı gençlere vatan haini diyorlar. Kendi devlet adamları emperyalistlerle kadeh vuruyorlar bunları gören yok.”

Bir başkası da hızını alamayıp ”hainliğin” tanımını yapmış; ”hainler…
hainin milleti – dini olmaz!  her dilde hainin karşılığı şerefsizdir.  bu çeçenler içinde çerkesler içinde aynı. umarım diğer tartışmalardaki soru işaretlerine bu yazı bir ışık tutar”.

En dehşetlisini de ”Yalnız Kurt” rumuzlu biri yazmış; ”Ey Evlad-ı Vatan! Vur Vatanın bakirlerine kızıl kefenler biçenleri vur! Vur! Çelik kolların kopana kadar, olanca kininle şiddetinle vur!”

Örnekleri çoğaltmak olası.

Şimdi, bu yazılanlardan insanların bulundukları psikolojisi görebiliyor musunuz? Kullandıkları sözcükler, vurgulamalar ve değerlendirmelerine baktığınızda Çerkeslikle uzaktan yakından bir bağlantı kurabiliyor musunuz?

Neden gelişmiş bir ülkede yaşayan insanımız kendini eğiterek toplumumuza yararlı bir insan olma yolunda ilerken; gelişmemiş ülkedeki insanımız kan kokuyor? Çünkü, sorunları ilkel bırakılmış mantığıyla çözülebileceğine inanıyor. Oysa basit bir yöntem uygulasa gittiği yolun yol olmadığını anlayacak. Nasıl mı? Anlatalım.

Diyelim ki, kan dökerek, şehit olarak sorunu çözecek. Kanı nasıl dökecek? Ordu kuracak, silah alacak, tank alacak, savaş uçakları alacak.

Pekiyi.

Bunları neyle alacak?

Parayla. Parayı nereden bulacak?

İşte sorunun temeli bu.

Parayı nereden bulacağını öğrendiği an, her şeyi tüm çıplaklığıyla görmüş olacak.

Eğer siz kavgalı olduğunuz komşunuzu alt etmek için gerekli ekonomik güce sahip değilseniz, eliniz mahkum birinden borç alacaksınız. Borç aldığınız kişi sizi sonra rahat mı bırakacak? Komşunuzu alt edeyim derken, para aldığınız kişinin boyunduruğu altına girmekten sizi ne kurtaracak?

Bizim gibi ekonomisi ve nüfusu küçük olanların ”savaş” sözcüğünü kullanırken 1000 kez düşünmesi ve tartması gerek. Elin kaşığıyla çorba içilir mi? Ülkeler kendilerini geliştirmek için eğitime, teknolojiye, bilime yönelirken; bizim ”haydi savaşa” dememiz biraz komik olmuyor mu?

Savaşın kaybettirdiklerinin salt insan ölümü olduğunu düşünmek, bataklığa boğazına kadar saplanmak demektir.

Yapılacak çok iş var. Öncelikle bu kan kokusundan kurtulmak gerek. Barış içinde kendimizi geliştirerek, dünya üzerindeki her insana örnek olacak insanlar yetiştirmeliyiz. Bir konuda (karşı düşünce üretirken bile) yazıp, çizerken, Çerkesliğin nezaketinden kopmamak gerekir. ”Adi”, ”şerefsiz” gibi bırakın Çerkes’i herhangi bir insanın ağzına yakışmayacak sözcüklerden arınmak gerekir.

Çerkes insanı yaşadığı ülkelerdeki insanlara elbette saygı duyacak. Onların huzurunu kaçıracak her türlü davranıştan uzak duracak. Bunu yaparken de yaşadığı toplumda nitelikli insan olacak. Ancak o zaman üzerine sinen kan kokusundan sıyrılıp insanlarına hizmet verme olanağına sahip olacaktır.

Bizi diğerlerinden ayıran en önemli özellik; insanlara duyduğumuz engin hoşgörü ve sevgidir.

Sürekli düşman edinen; kişi olsun devlet olsun, cılız kalmaya ve yok olmaya mahkumdur.

Bu nedenle, aramızdaki farkları yok etmeye çalışanlar ve onlara benzemeye eğilimli olanlar kültürümüze ve geleceğimize en büyük darbeyi vurmaktadır.