ARTIK HANLAR ÇOCUKLARINI VERMİYOR

Kuban Paul Seauhmann
10.10.2003

19.yüzyılın başlarında oldukça yoğun uygulanan bir gelenek vardı. Elbette şimdi tarih oldu ama üzerinde biraz değerlendirme yapmakta yarar var.

Bu, “Atalık” diye Türkçe’ye çevirebileceğimiz bir uygulama. Özünde, o zamanın Kırım Hanlarının çocuklarını eğitmeleri için Çerkes ailelerine vermeleri olayına bu ad veriliyor.  2-3 yaşından başlayarak 15-16 yaşlarına kadar Çerkes ailenin yanında büyüyen çocuk, sonradan kendi ailesinin yanına dönüyor.

Kırım Hanları neden böyle bir yöntemi benimsedikleri belli; çocuğun bedensel gelişimini tam yapması, iyi savaşçı olması ve sosyal kurallara uyum sağlaması. O dönemleri düşünürseniz, bir Han çocuğunu alelade bir Çerkes ailesine veriyor ve 10-12 sene ondan uzak kalıyor. Neden? Çünkü, neslini sürdürecek olan kişinin bedensel, akılsal ve toplumsal gelişmesinin tam olmasını istiyor.

Bu iki toplumu nüfus olarak ele alırsanız, Çerkes nüfusu nereden baksanız 20 kat daha az. Sadece Kırım Hanları mı? Hayır. Kalmuk ve Nogay beyleri de çocuklarını Çerkes ailelere teslim ediyordu.

Şimdi ne oldu? Ne olacak? Biz çocuklarımızı Kafkasya’da açılan Fetullah Gülen okullarına teslim ediyoruz. Kafkasya’dan getirilen gençleri Hüdayi Vakfı’ında ücretsiz eğitiyoruz. Bunu da kasıla kasıla övünç konusu yapıyoruz.

Bu ne inanılmaz bir çöküştür.

Ne yapıyoruz?

Artık, Hanların çocuklarını eğiten aileler kalmadı mı? Hala bu düzeyde on binlerce ailemiz var. Ancak, sadece adı Çerkes kalmış olanların derdi başka. Çerkes olmak ne demek? Ümmet olmak varken! Varsın çocuğumuz ümmetçi olsun. Sonra alsın eline kılıcı kendi hemşehrisine vursun. Ne gam. Çerkeslik ne ki?

Sonra kös kös, elpençe divan durup etek öpmeleri görünce şaşırıyorlar. Şaşırılacak ne var? Çocuğunu başkası eğitirse bunun bedelini ödersin.

Nereden nereye gelmişiz. Anlı-şanlı Hanlar çocuklarını eğitmeleri için Çerkes ailelerinin kapısını çalarken, şimdilerde vakıfların kapısını bizimkiler çalıyor. Altı üstü vakıf!

Çerkes ailelerin yanında eğitilen çoğu çocuğun sonradan Han’lığa, ana-babasının yanına geri dönmeyi reddettiği tarihte yazılan konulardır. Her koşulda yalnız geleneğini çocuğa aktaran ailenin mütevazılığını bir düşünün, diğer tarafta bugün 3-5 çocuğu okutuyoruz diye kasılanları bir düşünün.

Bu kadar mı çöktük?

Elbette, çökmedik ama çökmüş gösterilmek; değerleri ve gelenekleri yıkarak bir toplumu yok etmek daha akıllıca bir yoldu. Nitekim bunu da Çerkes vakıfları adı altında çok güzel beceriyorlar. Köle ruhlular da bundan elde ettikleri kazançları övgüyle dile getiriyorlar.

Yani, dünya üzerinde kendi içinden kendini bu kadar güzel çökerten başka bir ulus var mıdır? Kendi çocuklarını başka kültürlerin eline teslim eden ikinci bir ulus?

Üzücü olan, başka bir kültürü kabullenmek değildir. Olabilir. Alman kültürünü benimsiyor olabilirsiniz. Bu bir suç değil. Alman gibi de yaşayabilirsiniz. Bir Arap gibi de…Sorun bu değil. Sorun ikiyüzlülük. Çerkes gibi yaşamıyorsan, Çerkes gibi yaşıyor gösterip, bir kültürün altına dinamit koymamalısınız.

Her şeyi açık seçik ortaya sermelisiniz. Takiye yapmamalısınız. Çıkıp yayın organlarınızda “biz Çerkeslikten çok falanca kültürü yaşamak istiyoruz” diye dürüst davranmalısınız. Hem Çerkes’im deyip hem başka kültürleri insanlara aşılama riyakarlığını yapmamalısınız.

Herkes açıkça düşüncesini ve yaşam biçimini ortaya koymalıdır. Bu toplumu yok eden en önemli etken ikiyüzlülerin ikinci yüzünü göstermemeleri. Tarihi bu açıdan incelerseniz; Çerkeslerin savaş nedenlerinde ve sonuçlarında hep bu insanların parmakları olduğunu göreceksiniz. Yani düşman cephede savaşarak bizi yok edemedi. İçimizdeki kullarıyla kazandı. Hala da kazanıyor.

Çocuklarını eğitmek için bize veren Hanlar, o dönemlerde de çok şaşkındılar. Nasıl şaşırmasınlar? Koskoca Han’lığa sahipsin. Çocuğunu Çerkeslere yolluyorsun. Onların içinden birileri çıkıyor sana kulluk yapıyor. İnanılması güç bir şey bu. Han’da ne diyor o zaman? Eh! Sen kul olmak istiyorsan benim canıma minnet. Buyur kulum ol. Sana bina veririm. Aş veririm. İş veririm. Sen yeter ki iste. Yalnız yanımda öyle başını dik tutamazsın. Sonuç olarak ben Han’ım sen kul. Ha bu arada üç beş çocuğunu de getir bedavadan ben okuturum. Ne de olsa senin çocuğun. Ha iyi eğitilmiş, ha kötü eğitilmiş. Sonuçta benim çocuğum iyi eğitiliyor.

Günümüzde farklı şeyler olmuyor. Üç aşağı beş yukarı aynı olayları yaşıyoruz. Yalnız roller değişti. Hanların çocukları için kuyruğa girdikleri Çerkes aileleri artık yok. Artık her Çerkes aile en azından kendi çocuğunun yaşamını kurtarma derdinde.

Kafkasya’dan Türkiye’ye getirilen çocuklarımız…Onlar ne olacak?

Bu gidişle bu soruyu sormaya gerek kalmayacak.

Çocuklarını Çerkes ailelerine vererek eğiten Hanlar, gökyüzünden Hüdayi Vakfı’nda çarşaflara sokularak derslere sokulan bu Çerkes çocuklarını görüyorsa ne düşünüyorlardır acaba?

SonSöz
Çerkes, çocuklara bağırmayandır. (Kuban)