AZİZ NESİN’İN GÜNCESİ

Hürriyet Yaşar
Cumhuriyet/Kitap

Ali Nesin’in önsözünü yazdığı Mum Hala I ve Mum Hala II’de Aziz Nesin’in özel yaşamından, öykü, roman, oyun, şiir ve senaryolarının taslaklarına, düşlerinden kendini eleştirisine kadar yalnız bir adamla yüzleşiyor okur. Bir süredir güncelere sardırdım. Neden? Çok parçalı zamanlarda bile okumaya en elverişli tür olduğundan mı? Bir otobüste, dolmuşta, gün içinde birdenbire karşınıza çıkan işe yaramaz bir zaman aralığında yanınızda bir günce var, kafanızda ise okumaya engel bir konu yoksa, günceyi okumaya başlayabilirsiniz. Nasıl olsa en çok üç sayfa sonra yeni bir tarih atmıştır yazar. Zamanınız bittiyse, orada okumayı kesip, daha sonra okumak üzere kaldırabilirsiniz kitabı. İşte bu parçalı biçimi nedeniyle kolay okunur kitaplardan biri de, Aziz Nesin’in Mum Hala I, Mum Hala II, adlı günceleri.

Gerçi anılar ve günceler biraz, yazarın kendini haklı çıkarma alanıdır, evet ama bu güncelerden beliren Aziz Nesin’in şu özelliği herhalde zaten yadsınamazdı: Aziz Nesin kendini topluma, insanlığa inanılmaz derecede borçlu sayan bir insan. Örneğin cimri ama zaman cimrisi, daha çok yazmak, yani daha çok vermek için. Evet, para konusunda da cimri ama sanki kendi parasına bile, kamunun parası gözüyle bakan biri. Kendi parasını harcarken bile, halkın parasını harcıyormuşçasına tedirgin ve hep ‘Bu parayla acaba daha iyi bir şey yapılabilir miydi?’ duygusu yaşayan biri sanki. Ama kendi için daha iyi bir şey değil; ‘Harcamasaydım, örneğin vakıf için daha iyi bir şey yapabilir miydim?’ sorumluluğu’

Niçin günce okumalı?

Sanki, ‘yaşıyorum, öyleyse borçluyum; yaşıyorum, öyleyse vermeliyim’ duygusunun hiç yüksündürmeyen, hiç usandırmayan itkisiyle yaşıyor Nesin. Bir şey daha var onun güncesinde. Hani ‘Yazıdan para kazanılmaz, edebiyattan evi geçindirecek kadar para gelmez’ diye, çok da doğru görünen yaygın bir inanış -inanış ne demek- sayısal verilerle apaçık ortada bir gerçek var ya, işte o gerçek 39 derece ateşle titrerken yazabilenler için geçerli olmasa gerek. Çünkü yazıdan evinin ekmeğini çıkaramayanların hiçbiri, herhalde ekmeğini kazanmak için yine yazının başına oturmuyordur.

İnsan niçin günce okumalı? Özellikle de yazı yazanlar, yazmak isteyenler, yazar olacaklar’ Hele de o günce yazar güncesi ise’ Hele de o günce üç kez yayınevi yakılmış, üzerine tabancayla ateş edilmiş, Sivas’ta yakılmak istenmiş, hepsinden kurtulmuş ama yine de toplumuna küsmemiş, dönekleşmemiş, şimdiki birçok ‘yorgun’ ya da ‘dönek’ gibi ‘Bunlar için miydi?’ dememiş’ Örneğin, bir yazarın, üstelik 100’e yakın kitap yazmış bir yazarın, her yazıya başlarken yazı denen sanatta başarısız olmaktan nasıl da korktuğunu, korka korka da olsa yazdığını, yazmaktan vazgeçmediğini, vazgeçmeyi aklına bile getirmediğini görmek için’

Korkmak dediysek, aman Tanrım, nasıl da korkuyor o koca yazar yazıdan! Başlayana değin başka işlere kaçıyor, dosyalarını düzenliyor, mektuplar yazıyor, olmadık ne kadar iş varsa yapıyor. 2 Ocak 1991 tarihli güncesinde (bir yılbaşı hesaplaşması olmalı) ‘Gerçekten bugüne dek, asıl yazacaklarımın ancak suretlerini yazabildim. Ne olacak?’ diye panik içinde soruyor kendi kendine.

Ama sonra, belki birçoklarının atladığı bir şeyi o atlamıyor, o şeyden korkmuyor, onu hiç savsaklamıyor: Kendiyle yüzleşmek. Kendiyle yüzleştiğinde, azarlayabiliyor kendini: ‘Geç masanın başına, otur yaz. Sen yazmayacaksın da başkası mı yazacak! Kim nerden bilsin senin ne yazacağını’ Otur çalış adam gibi de, kaçıp durma öyle!’ (Aklımda kaldığınca, belleğimin ürettiğince yazıyorum, kitaptan alıntı değil. Belki burada, böylesi daha iyi.)

Bu yüzleşmeyi savsaklamayan kişiye yazar olmaktan başka yol kalır mı? Ama o büyük konularını erteleyişleri konusunda kendiyle yüzleşmekte geç kalmış olmalı ki, yaşamının son yıllarında güncesinin çeşitli yerlerinde pişmanlık yaşıyor o erteleyişleri yüzünden. Çünkü artık onları yazmaya zaman kalmamıştır.

Toplumsal sorumluluk

En çok kimler okumalı Aziz Nesin’in güncelerini: ‘Komünist’i bir acayip yaratık sanıp Aziz Nesin’i de komünist bilenler’ Aziz Nesin’e ‘Şeytan Aziz’ diyenler’ Onun Madımak’tan kurtulduğuna üzülenler’ Öbür dünyada onun yerinin cehennem olacağına inananlar’ Kendini ve ailesini güvenceye aldıktan sonra, artık yalnızca kendinin ve ailesinin konforunu artırmaya çalışmakla sorumluluklarını yerine getirdiğini sananlar’ En çok da, bir sanatın sanatçısı olmak isteyip de, yeterince zamanı olmadığını düşünenler, bu yolda kendini sanatına gereğince adayamayanlar’ Kendini adamak nasıl olurmuş, çalışmak diye bildiğimiz şey, gerçekte nasıl bir çalışmakmış, bunu Aziz Nesin’in güncesini okuyunca anlayabilirler.

Tüm yaşamı bir toplumsal sorumluluk anıtı olan bu büyük insanın güncesi de, bütün has aydınların yapıtları gibi insana Dostoyevski’nin bir sözünü anımsatıyor: ‘Herkes her şeyden sorumludur.’

Ama asıl, tembel, üşengeç ya da korkak yazarlar için bir tümcesi var Nesin’in: ‘Yazar, yazamadığı yazıdan daha çok sorumludur.’ (27 Haziran 1991)

68 yaşında iken, kendine 85 yaşına dek ömür biçen Aziz Nesin, yobazların 1993’teki Madımak saldırısından sonra ancak iki yıl yaşayabildi; o vahşi saldırının ikinci yıldönümü günlerinde, 6 Temmuz 1995’te, daha önce birkaç kez yoklayan kalp krizlerinden biri onu alıp götürdüğünde, seksen yaşındaydı. Arkasında, yazılacak kitapların yüzlerce dosyası, binlerce öykünün notları kaldı; bir de, bizim için yonttuğu armağanı olan ‘toplumsal sorumluluk ‘anıtı yaşamı’n.

Mum Hala I- II/ Aziz Nesin/ Nesin Yayınları/ 480 s.+526 s.

Bereketli toprakların lezzetleri

Aşçı Didem Şenol’un Kızınız Defneyi, Oğlumuz İskorpite Ege Pazarlarından Lezzetlerle Yaratıcı Yemekler adlı tarif kitabı Ege pazarlarının şenliğini evlere taşıyor. Kitap Ege’deki 12 pazar yerinden alınmış ürünlerle yapılan yiyeceklerin tarifleri içeriyor.

Nazlı Pişkin

Sebze-meyve pazarları renkleriyle, sesleriyle, kokularıyla her daim gönlümü şenlendirir. Aşçı Didem Şenol’un Kızınız Defneyi, Oğlumuz İskorpite Ege Pazarlarından Lezzetlerle Yaratıcı Yemekler adlı tarif kitabı da Ege pazarlarının şenliğini evime taşıdı. Kitap Ege’deki 12 pazar yerinden alınmış ürünlerle yapılan yiyeceklerin tarifleri içeriyor.

Havran, Urla, Alaçatı, Ödemiş, Tire, Milas, Yalıkavak, Muğla, Ula, Marmaris, Bozburun, Datça pazarlarının günlerini belirtiyor yazar ve o pazardan seçtiği yerel ürünleri mutfaktaki teknik bilgisiyle yaratıcı düşüncesini tat bilgisiyle harmanlayarak yaptığı yiyeceklerin tarifleri yer alıyor kitapta. Yemek yaparken daima mevsime has malzemeleri kullandığını ve bu malzemelerle pişen yemeklerin zorlama olmadığını, fazla süslemeye gerek kalmadan sade ama çok çekici lezzetli yemekler ortaya çıktığını belirten Şenol, tat ve doku dengesine de önem veriyor. Mutfakta başarılı olmak için doğru tekniği uygulamak kadar tat duyusunun gelişmesinin önemini de vurguluyor. Kelle peynirli ve armutlu roka salatası, lavantalı zeytin, kişniş tohumlu havuç çorbası, iskorpit çorbası, dağ kekikli hoplatma patates, adaçaylı, cevizli, beyaz peynirli köy eriştesi, ızgara meyvelerle cevizli kaymak, yaseminli meyve salatası kitaptaki ağız sulandıran tariflerden bazıları.

Yemek tariflerinin yazımında alışılagelmiş emir kipi ve ikincil tekil şahıs kullanmak yerine Şenol’un kitabını birincil tekil şahıs kullanarak yazması esere yaşanmışlık ve samimiyet katmış. Tarifin her aşamasının ayrıntılı olarak anlatılması, mutfağın uygulama tarafına aşina olmayanların işini kolaylaştırıyor. Tariflerin ev mutfağında uygulanabilecek tekniklerle yapılması ve yer yer bu tekniklere dair bilgilere yer verilmesi, hazırlama, pişirme tekniklerinin yanı sıra tabakta sunum önerilerine de yer verilmesi Kızınız Defneyi Oğlumuz İskorpite’yi diğer tarif kitaplarından ayıran özelliklerinden biri. Başka bir özelliği ise, Şenol’un bazı tariflerin sonunda ana malzemeye yakıştırdığı ikincil tatları da listelemesi. Böylece yazar, okura alternatif tat önerileri de sunarak yaratıcılığı teşvik ediyor. Malzemelerin ne oldukları ve Anadolu mutfağındaki kullanımlarına dair bilgilere de zaman zaman yer veriliyor kitapta. Kitabın cazibesini arttırıcı nitelikteki yemek fotoğrafları, kategorik dizin, malzeme dizini ve ölçü tablosu ile teknik açıdan da desteklenmesi yemek kitapları yayıncılığının geldiği nokta açısından önemli.

Didem Şenol, bu bereketli toprakların batısındaki pazarlarda boy gösteren ürünleri kullanarak memleketin yerel ürünleriyle ‘gerçek’ ve lezzetli yiyecekler yapıp bunlarla donatmış sofrasını. Şenol’un tariflerinin bazıları Anadolu topraklarından süzülmüş tariflerin yorumlarıyken bazıları Batı mutfağının tariflerinin Anadolu mahsullerine uyarlanmış halleri. Kızınız Defneyi Oğlumuz İskorpite, Halil İbrahim bereketli Zekeriya sofralarının kurulduğu bu coğrafyada yerel ürünlerle yaratıcılığı teşvik eden tarifleriyle leziz bir kitap.

Kızınız Defne’yi, Oğlumuz İskorpite Ege Pazarlarından Lezzetlerle Yaratıcı Yemekler/ Didem Şenol/ Yapı Kredi Yayınları/ 280 s