“BEN ÇERKES’İM” DİYORSAN…

Ali Çurey
21.03.2016

Sevgili Hemşehrilerim, son günlerde klavye atışmalarını yeğenim İbrahim Çurey’ in aracılığı ile öğreniyor ve okuyorum. Bazen de okutmuyor; üzülüp tansiyonum yükselmesin, şekerim azmasın diye. İsmen ve şahsen çok iyi tanıdığımı sandığım değerli dost ve kardeşlerimin yazı üslupları cidden içimi acıtıyor.

Tanrı insana “insan aklı” ve “konuşabilme” yetisi armağan etti ve de güzel söz söylemenin meyvelerini de tatma imkanı sundu. Hani Adige dilinde bir söz vardır; “псалъэ гуауэ джамэ зэуэгьуэ”       diye. Nasıl oluyor da ve nasıl oldu da “Adige Kültür Emekçileri” diyebileceğimiz ve beğensek de beğenmesek de var olan, olabilen bu değerlerimiz bu hale geldi?

Eleştiri mi?

Sonuna kadar!

Akıl verme ve akıl alma mı?

Allah’ına kadar!

Atış serbest!

Amaa!

Argo sözcüklere hayır!

Sevgili Kardeşlerim; sözlerimi ne olursunuz “Akıl verme ve nasihat etme (bunlarda ayıp değil ama) ve bilmediklerinizi öğretme” şeklinde algılamayınız. Asla alçak gönüllülük göstermek için söylemiyorum; sizlerin bildiklerinin ve bilipte söylediklerinizin yüzde birine sahip değilim. Ben Ali Çurey, tek bildiğim, daha doğrusu bilmeye ve bildirmeye çalıştığım konu; Çerkeslerin Hatti-Hititlerle olan bağı ile Çerkes Yazım Tarihi’ni belgelemektir. Ne var ki, bende hayatın içindeyim. Tıpkı herbiriniz gibi. “Yok olan değerlerimize” ben de üzülüyor ve çareler arıyorum.

Doğru veya yanlış, kurtuluşumuzu “Anavatana Dönüş”te buluyorum. Buna inandım ve bu inancımı pratiğe çevirme uğraşı veriyorum. Gönderebildiklerimizi gönderdik ve ancak şimdilik gücümüz ve aklımız buna yetiyor. Anavatan dışında da yani içinde yaşadığımız Türkiye Cumhuriyeti’de bizim ikinci vatanımız oldu. İsteyen dostlarım istedikleri gibi yaşasın. Dünya güzeli bir ülke. İnsanları da bir o kadar güzel. Burada veya orada birbirimizle kişisel bir davamız yoksa, kavga neden?

“Ben” olma psikolojisi tüm insanların ortak özelliğidir. Bunun kötü ve olumsuz yanları olduğu gibi iyi ve güzel yanları da vardır. Belki de insanlığın tekamülünde bu özelliğin rolüde vardır. Onun için “Ben” “Ego”ya dönüşmedikçe faydalıdır da. Onunda dozu dozajını “insan aklı” sınırlar. Yeter ki akıl devrede olsun.

Sevgili kardeşlerim, iki kişi herhangi bir konuyu tartışabilir veya uzlaşabilir. “Aman kardeşlerim” ve “benden yana olanlar yetişin” mi dedi veya diyor kiö birileri buna katılma ihtiyacı duydu. Veya duyuyor. Bırakınız tartışan iki insan, ellerindeki tüm argümanları kullansın. Bunlar “dövüşmüyor”, tartışıyorlar. Ayırmanıza gerek yok.

Gelelim asıl meseleye. Ben kendi fikir ve düşüncelerimin hayata geçmesi için bir yol ve yöntem seçemez miyim? Ve buna bağlı olarak yani, anavatana dönüş ve orada yaşayabilmem için mevcut koşullar çerçevesinde uzlaşı içinde olmamın kime zararı var? Tersinden, gurbette yaşayanlarımızın da, insan aklı içinde tavır belirlemesinin kime zararı var? Her iki cenahda kendine özgü koşulları mevcut. Neden birinin, illaki “benim söylediklerim ve yaşam tarzım daha doğru“ dayatması oluyor?       “Politika” diye bir kavram var. “Güçler dengesi” diye bir gerçeklik var. Bu anlamda daha anlayışlı ve daha akılcı olmak dururken neden saldırganlık ? Birileri “x”       ve birileri de “y”den yana olması ve öyle davranması niçin “yalakalık” olsun. Ben veya sizler hangi iş kolunda, bağlı olduğunuz kişi veya kuruma, yerine göre “yalakalık” yapmadık ki? Bugün ben hala “yalakalık” yapmakla meşgulüm.       Bırakında “yalaka” olma ve yapma hakkımı kullanayım. Yüz elli yıldır gurbette yalakalık yapıyoruz. “Türk’üm doğruyum (…)” diyerek yalan söylemedik mi? Korkudan “Korkma sönmez (…)” demedik mi?

Sevgili dostlar, senin veya benim kendi küçücük çıkarımız ve rahatlığımız için, birilerinin karşısında esas duruşta veya büzülerek gösterdiğimiz sahte ve yapay tavırların adı nedir?

Peki soruyorum: Bir halkın bugününü veya geleceğini belirlediğine inanılan bir fikir ve düşüncenin yaşama geçebilmesi için “X” veya “Y” gücüne uyum sağlamaya çalışmanın adı mıdır “yalakalık”? Hangisi daha kutsaldır; senin kişisel “çıkarların” mı, yoksa halkımızın daha doğrusu ulusça geleceğimiz mi?

Daha uzun ve yüksek sıçrayabilmek için bazen geri adım atmakta bir kuraldır.

“Rusya” kavramı yanlıştır. Doğrusu Rusya Federasyonu’dur. “Federasyon” içinde tek halk ve tek ulus yoktur. Onun için “Ruslar, şunu yaptı bunu yaptı” gibi tümceler eksiktir. Örneğin “Abhazya” kurtuluş savaşında sadece Ruslar değil, Çeçenler, Adigeler, Osetler, Dağıstanlılar, Tatarlar, Rusya Federasyonu askerleri olarak savaştılar. Abhazya ve G. Osetya bugün bağımsız bir devlet olarak yaşıyorlar. Ve buna ön ayak olan Rusya Federasyonu ve dolayısıyla Sayın Putin’dir. Şimdi sen ve ben (Ali Çurey) “Kahrolsun şu Putin ve yönetimi” dersek; “Kardeşim“ dediğin Abaza veya Oset’e ne demiş oluyorsun? Çok basit bir mantıkla, “Keşke onlara şu Putin arka çıkmasa idi mi?“ diyeceğiz. Böyle bir tutum diğer Kuzey Kafkas halklarını nasıl etkiler? Lütfen! “Ocu- bucu- böcü” gibi günlük cazibesi bulunan sözcüklerin hiçbir pratik getirisi yoktur. Ne övelim, ne de yerelim. Ama birilerine de hakkını teslim edelim. Abhazya – Gürcistan savaşında, Ankara en azından lafzan Tiflis yönetiminin saldırılarını          “ Haksız” olduğunu söyleyebilmeliydi değil mi?

Sevgili dostum ve kardeşim. Biz Çerkesler olarak, tarihte yaşamadığımız bir olay mı var ki, yaşamak zorunda olduğumuz bir yol arıyoruz? Kısaca dünyanın neresinde olursak olalım içinde bulunduğumuz ülke ve koşullarına uyum sağlarken “yok” olmamak birinci önceliğimizdir. Esasen amaç bu olunca, tartışılması gereken “şey “daha pratik olanı hangisidir? sorusuna yanıt aramaktır. İşte bu yanıtta doğal olarak ayrışmalar söz konusudur. Bu da olması gereken bir sonuçtur. Ben “dönüş” sen “kalış” dersin. Ne var bunda, kavga ve hakaret edecek?

Dahası; birileri de, ‘’Kardeşlerim nedir bu ‘dönüş’ ve ‘kalış’ kavgası. Ben veya biz böyle çekişmelere katılmıyoruz. Tümünüz akılsızsınız. Şurada gül gibi yaşayıp gidiyoruz, ölümlü dünyada değer mi bu kavgalara?” diyebilir. Ona da eyvallah!

Kısaca Nasrettin hoca hesabı; vallahi siz de haklısınız.

Hani “Ben Çerkes’im” diyorsan… Çerkes gibi davran!