BİR GÜNDE DÖRT ÇERKES YERLEŞİMİNE GEZİ

Hafız GUSER Fahrettin Abatay
Yazıya Aktaran: HAPİ Cevdet Yıldız

Hafız GUSER Fahrettin Abatay anlatıyor:Yıllar önceydi üç arkadaş, bir yaz günü, özel bir arabayla Kepsut’un Dereli köyüne doğru yola çıktık. Burası orman içinde  güzel bir Abzegh köyü. Bize bir torba dolusu ceviz verdiler. Burasının cevizi benzersiz, kabuğu incecik, içi dolgun ve nefis. “Benzerini Antalya Korkuteli Yeleme Abzegh köyünde gördüm. Biz Shapsughlardaki cevizler kalın kabuklu, anlaşılan Abzeghler ceviz ıslahı işinde ileri gitmiş, bu ceviz türünü de Kafkasya’dan getirmiş  olmalılar.  Çünkü komşu köylerde öyle ince kabuklu meyve veren devasa ceviz ağaçları yok, yeni yeni bodur cevizler yetiştirmeye çalışıyorlar” diyorum.

“Olabilir” diyor GUSER Fahrettin ve sözünü sürdürüyor: Dereli’den daha yukarıdaki Soğucak’a doğru dağa tırmanıyoruz. Bereket yol şose, güzel. Orası en son ve zirvedeki tek Abzegh köyü, orman içi.

Bir çeşmeye yakın çimenlik ve ağaç gölgesi bir yere  oturduk. Yere bez serdik, yiyecekleri çıkardık ama sürahi ve bardak almayı akıl etmemişiz.

Birkaç küçük kız çocuğu merakla bizi izliyorlardı. “Mo şükak’o”  (Gelin buraya) dedim. “Şüivıne tarı?” (Eviniz hangisi?) diye bir kız çocuğuna sordum. “Mırarı” (Şu) diyerek evlerini işaret etti. “Aşığum vıane yıdej kui, haç’eh’er Adıgeh’, psı yeşönh’e psışüatlere gogonre kıfayeh’  ui  vıane ye’u” (Öyleyse annenin yanına git, konuklar Çerkes, su içmek için sürahi ve bardak istiyorlar de) dedim.

Birazdan kız çocuğu eli boş geri döndü: “Sıane, haç’eh’er vınem kıereblağeh’, vınem şereşh’eh’ kısiuağ, şükak’u” (Annem, konuklar eve buyursunlar, yemeklerini evde yesinler dedi, gelin) dedi.

Tanımadığı erkekleri, kocası evde yokken, Adigeler dışında kim eve çağırır?

“Thavıeğepsev, sişaş, vınem tıkıebleğağem nah tiguape huğe. Te zıdğepsefınev ketek’uahı, vıane gubğene tferıemıtleğ’u” (Teşekkür ederiz kızım, eve gelmiş olmaktan daha çok memnun olduk. Dinlenmek ve hava almak için dolaşıyoruz, annen kusurumuza bakmasın) dedik.

Kız bir süre sonra örtülü bir tepsi üzerinde bir sürahi, birkaç bardak ve fırından yeni çıkmış koca bir halığuj’ü (хьaлыгъужъу;içi dolu pide) ile döndü.

Derken köyden üç erkek geldi, “Huna mır?Şükıeblağeh’ ” (Oldu mu bu?Buyurun eve) diye ısrar ettiler. Sonunda onları ikna ettik ve hep birlikte yemeğe oturduk. Bir sürü kavun ve karpuz da yanımıza almıştık, onlardan çocuklara da verdik, kadına da gönderdik.

Soğucak’tan çıktık hemen yakındaki Karanlıkdere’ye gittik. Baktık adamın biri uzanmış ağaçtan armut topluyor. Durduk, “Vıadıga?” (Adige misin?) diye sesendik. “Sıadıg ade, sışıdına?” (Çerkes olacağım tabii, eşşek olacak değilim ya?) diye yanıt verdi. Bu sözler üzerine yanımızdaki Talat Hoca’yı bir gülmedir aldı gitti.

Bizi eve davet etti ama “Tığogurık’u” (Yolcuyuz) dedik, zorla verdiği armutları alıp yolumuza devam ettik, Güvem köyüne vardık. Burası da diğerleri gibi bir Abzegh köyü.

Bir günde fena bir gezi sayılmazdı bu gezimiz.