BİZ KİMİZ?

GHUENKHO K. Özbay

Günümüz dünyasında yeniden tartışılan siyasi kavramların başında ulus ve halk gelmektedir.

Ulus, aynı kandan gelen insan guruplarına, halk ise, belirli bir coğrafi yapı içindeki yaşam ortaklığı olan insan topluluğuna denir.

Örnekleyecek olursak, Mıyekhuape’de (Maykop) yaşayanların hepsine Çerkes ulusu diyebilir miyiz? Diyemeyiz, çünkü hepsinin kan birlikteliği yok ama bu sınırlar içinde yaşayanlara Mıyekhuape halkı diyebiliriz. Çünkü, aynı kandan gelme değiller, aynı dili konuşmuyorlar, sadece yaşamları için bir arada bulunduklarından yaşam ve geleceklerini paylaşıyorlar. Halkta yaşam ortaklığı, ulusta kan ortaklığı geçerlidir. Halk, kendi anlaşma dili olarak her hangi bir dil kullanabilir.

Şimdi günümüzün ifadesiyle Çerkeslere baktığımızda, aynı kandan gelen ve aynı dili konuşanlar olduklarından onların bir ulus olduğu ortadadır. Ancak, Çerkesya’da sadece Çerkesler yaşamıyor, başka uluslardan insanlarda yaşamaktadır. O halde, Çerkesya için Çerkesya halkı tabiri kullanılmadır. Günümüzde anlaşma dili olarak Rusça kullanılmakta ama her gurupta kendi dilini rahatlıkla kullanmaktadır. O topraklar Çerkeslerin olmasına rağmen bizden başka uluslardan yaşayanlar varsa da anlaşma dili olarak Adigece’nin kullanılmasını istemekteyim. O toprakları şekillendirecek olanlarda orada bir arada yaşayanlardır.

Evet, bizler bunların olmasını arzularken kendi içimizde de bu konuda değişik görüşlerde ortaya atılmaktadır. Bu kavramlar özellikle Türkiye’de yaşayanlardan gelmekte. Bizler sürgün topraklarına isteyerek değil, kapitalist güçlerin anlaşmaları sonucu sürgün edildik. İçinde bulunduğumuz sürgün toprakları da ne devletlere, ne insanlara ihanet etmedik. Aksine onlara destek verdik. İçinde bulunduğumuz ülkelerin harçlarında bizlerde varız, varız da, sizler bizden ayrı değilsiniz, Türksünüz diye benliğimizden uzaklaştırılmak istendik. Buna bazı Çerkeslerimiz, kukuwlarımız, kendi ulusları için hiçbir şey yapmadıkları halde, o güzel kimliği kullanarak bizleri başka ulusların içine atmaya çalışmaktalar. Bununla ilgili bir çok isim verilebilse de son dönemlerde sayın Hıncal Uluç bey gelmekte. Bakınız, ben Çerkes asıllıyım ama Türk’üm diyen Hıncal beye verilen cevap: “Benim rahatsız olduğum tamda senin üzerine bastığın gibi, , şu (Türk’üz) lafıdır. Çünkü bu laf dayatmadır. Türk olmayana ustacım. Söyler misin bana lütfen? O marşın içindeki; ‘’Türk’üz, bütün başlardan üstün olan başlarız;Tarihten önce vardık, tarihten sonra varız. İmtiyazsız, sınıfsız, kaynaşmış bir kütleyiz’’ sözleri ırkçılık, ayrımcılık, kafatasçılık değil de nedir?

‘’Türk kökenli olmayan yurttaşlarımızı cebren -atalarının bu ülkenin kuruluşunda emeği olsa da, onlarda Kurtuluş Savaşı’nda kanlarını akıtmış olsalar da bu topraklar için, sen Türk’sün kardeşim! Türk’üm diyeceksin! Çünkü Türklük üstünlüktür! Türk olmak ayrıcalıktır’’ diye basbas bağırmak insan hakkının neresine, hangi demokratik anlayışa sığar Hıncal
ağabey? (1).

Bunun dışında akademik unvanlarını kullanıp Çerkesleri Kafkas Türklüğüne dil yoluyla bağlamak isteyenlerimiz de var. Bunlar bu tip yapılara kendilerini monte etsinler, bizim ibrikçi başlarına ihtiyaçlarımız yok. Bizim istediğimiz anavatan topraklarına dönmek, aradaki halkla gelecekte birlikte olmaktır. Bizim isteğimiz, biz Rus’uz, Türk’üz, Arap’ız değil, bizler Çerkesyalıyız diyebilmek, demektir. Bizim işimiz, o toprakları, oranın insanlarını seven, kader ortaklığını sürgünde bizim yaptığımız gibi sahiplenerek yapacak, geleceği birlikte paylaşmaktır.

1) Sevilay Yükselir, Sabah Gazetesi. Sh. 14 07 Ocak 2011