BÖYLE NEREYE KADAR?

BABUG Ergun Yıldız
04.11.2009

Eğer hayat sadece laftan ibaret olsaydı, söz ve söylem eyleme dönüşmediği halde bir işe yarasaydı, sanırım biz şu anda en ileri milletlerden bir tanesi olmuştuk.

Kendimi bildim bileli konuşuyoruz.

Dünya ileri gidiyor, biz konuşa konuşa geriye gidiyoruz.

Adım adım mevzi kaybederken bile, hayret edilecek bir pişkinlik içerisinde olanlar olmamış, yaşananlar yaşanmamış gibi laf cambazlığını sürdürmekte de ısrar ediyoruz işin tuhaf tarafı.

Kendi halkının çıkarını savunmaktan, kendi hakkını istemekten aciz olanlar, başkalarının hakkını savunur pozisyonlarda arz-ı endam ediyorlar gündemimizde periyodik olarak.

Süslü ifadeler, allı pullu akıl yürütmeler, hiçbir zaman çıkmayan, sittin sene de çıkmayacak saçma öngörüler onların egosunu tatmin edip isimlerini parlatırken, halkımızın ruhunu sıkıyor umudunu kırıyor, direncini ve bilincini köreltiyor.

Diasporada bizi yok sayıyorlar alenen.

Birilerinin mücadele ile aldığı hakları yutkunarak izliyoruz ama kendi hakkımızı istemek, böyle bir taleple ortaya çıkmak aklımızdan bile geçmiyor.

Bu aczimizi ‘sorumlu sadık vatandaş!’ safsatasının arkasına saklamaya çalışırken, hala pişkin pişkin yüksek perdeden konuşmaya da devam ediyoruz.

Sus bari be adam!

Kürt’ten fazla Kürt, Türk’ten fazla Türk savunucusuyuz yıllardır ama kendi halkımızın menfaatlerini savunmak gerektiğini kavramıyoruz.
Dünyayı değiştirmeye yelteniyoruz ama kendi kara kaderimizi değiştiremiyoruz.

Yarın çok geç olacak, hatta bu gün bile çok geç artık.

Biz yarın ortaya çıkıp haklarımızı talep ettiğimizde, Türk kardeşlerimiz (!) Kürt kardeşlerimizi (!) salacaklar üstümüze, kendileri de arabulucu olup bizim hakkımızı savunacaklar!

Yakında Adigey’de Çerkes Kürt sürtüşmesi çıkarsa ve bunun yansımaları diasporaya ulaşırsa hiç şaşırmayacağımı şimdiden ilan ediyorum.

Bu süreçten bir sonraki adım, devletin Kürtleri Çerkesler ve diğerleri üzerinde bir sopa gibi kullanması sonucunu getirecektir bize.

Biz uyumaya devam edelim.

Gelelim anavatana…

Şu Kabardey’in toprak meselesi, konuşula konuşula artık neredeyse yalama olan bir konu.

Sözde Çerkes evladı bir kesim, dün bu meseleyi “zavallı Balkar halkının hakkını savunması” gibi lanse ederken ve el altından desteklerken, bu gün aynı adamlar gelinen noktayı avuçlarını ovuşturarak;
“Kabardeyde gergin durum”
“Kabardeyde kritik mesele”
“Kaberdeyde istikrarsızlık” diyerek sunuyorlar.

Onlar bunu istiyor çünkü, istikrarsız ve güvenliksiz ortam.

Karışıklık ve şaibeli gündem.

Tıpkı karanlıktaki yarasalar gibi, tıpkı dumanlı havadaki kurtlar gibi.

Biz yine meselemize dönelim:

Nihayet geçtiğimiz günlerde, bir avuç Balkarın ülkenin % 40’ına yakın toprağa sahip olduğunun parlamento tarafından kabul edilmesi ile “köyler arası topraklar” sorunu geçici bir süre son buldu.

Tehdit ve şantaj işe yaradı ne yazık ki.

Cemiyet bir tepki vermedi, çünkü olan bitenden insanların çoğunun haberi bile yok.

Haberi olanlar ise komisyonlar ve komiteler vasıtasıyla uyutuldu, uyuşturuldu.

Bizim komite ve komisyonlar “yapıyoruz, ediyoruz, engelleyeceğiz vs. vs.” diyerek insanları uyuturken, kendileri de uyuyakaldılar ne yazık ki ve yasa ikinci defa kabul edildi parlamentoda.

Bu yasa üçüncü kez meclisten böyle geçerse yürürlüğe girecek, 2012 yılında çıkacak Rusya Federasyonu kadastro haritalarına da böyle geçecek ve o saatten sonra geçmiş ola.

Balkarlar aralıksız baskı uyguladılar, mitingler yaptılar, ayrılık tehditleri savurdular ve istediklerini aldılar.

Bunlar yetmezmiş gibi, birlikte yaşadıkları diğer halkı ikinin biri koşup Moskova’ya şikayet ettiler.

“Kabardeyler Rusları ülkeden kovuyor, bizi asimile ediyorlar” diye yalan ve fitne yaydılar.

Tarihi çarpıttılar, haritaları belgeleri bilgileri çarpıttılar.

Dün dağların tepelerinde oturanlar, bu gün şehirlerin merkezlerine gelip çöreklendikleri ve % 40’ı Kabardey etnik toprakları olan arazilere yerleştikleri yetmiyormuş gibi, bir de bu toprakların kendi toprakları olduğunu söylemekten çekinmiyorlar artık, biz misafir geldik onlar buraların yerlisi oldu.

Faşistlerle işbirlikçilikten sürülenler, geri döndüklerinde kendilerine topraklarını iade eden, cumhuriyetin adına isimlerini ekleyen, kendilerinin rehabilitasyonu için her türlü desteği veren bir halka bunca çamuru atabiliyorlar utanmadan.

İşbirlikçilikten sürülenler, geri döndüklerinden bu yana devletten yardımlar almaya, suyu elektriği gazı neredeyse bedava kullanmaya, tüm devlet olanaklarından neredeyse bedava yararlanmaya devam ediyorlar, bir asalak gibi sırtımızda yaşıyorlar ama bu da onlara yetmiyor.

Halkımız yine aynı vurdumduymazlık içerisinde, halkımız yine olan bitenden bihaber, halkımız yine aynı acınası biçareliğini devam ettiriyor.

Bir yerlerde dilimizi, kültürümüzü, kimliğimizi çalıyorlar ama biz derin bir uykudayız. Bir başka yerlerde ise topraklarımızı, tarihimizi, gelecek umudumuzu çalıyorlar ve bizler yine derin bir uykudayız.

Artık konuşmak bile gelmiyor içimden açıkçası.

Eminim bu kadar biçare, bu kadar zavallı, bu kadar acınası bir başka halk yoktur yeryüzünde.

Ve yine eminim ki; bu kadar yüksekten konuşan, boş konuşan, aptallıktan başka anlama gelmeyen göstermelik bir gurur ve hamasetten öteye gitmeyen pısırık bir itidal sahibi hiçbir halk yoktur yeryüzünde.

Aydınları (!) bu kadar karanlık,
Sorumluları bu kadar sorumsuz,
Toprakları bu kadar ucuz,
Geleceği ve kaderi bu kadar sahipsiz bir başka halk da yoktur yeryüzünde.

Bu kafaya sahip olduğumuz sürece, bizim için -güzel yarınlar- söz konusu bile olamaz.

Geçmişle övünerek, bu günü yaltaklanarak geçirmek, gelecek için hiçbir millete sermaye olmadı.

Bize de olmayacak.