ÇERKESLERDE İNANÇ VE HOŞGÖRÜ

TLETSERUK Nahit Serbes
14.03.2010

İyi ve üstün insan olma gibi, dinlerin peygamberler aracılığıyla öğütlediği güzel ahlakı yaşayan ve yaşatan Çerkeslerde, Allah inancı da kendine has yüksekliğini ortaya koyar…

Çerkes dilinde Tanrı olarak ifade edilen “Thaşho”, Allah anlamında kullanılan tek kelimedir ve soyut, görünmez tanrı varlığını ifade eder. Ayrıca Tha kelimesi, çeşitli Tanrı isimlerinin başlarına veya sonlarına eklenen bir sözcüktür. Buradaki ”Tha’’lardan kasıt, Tanrı’nın gücünün yansıması anlamında bazı doğa olayları, doğa varlıkları ve soyut kavramlardır. Kutsal sayılan doğa olayları ve doğa varlıklarının en önemlileri güneş, ay, yıldırım, ateş, su, rüzgâr, ırmak ve özellikle ormanlardır. Çerkesler, Basklar, Keltler ve İskitler gibi, en derin duygularını ormanlarda, asırlık ağaçlarda bulurlardı. Ormanlar Çerkeslerin mabedi, sığınağı ve toplantı yerleri olduğu kadar; savaş ve barış alanı, sevgi yuvası, hayal ve hatıra yeriydi. Ağaç dallarının uğultusu, yaprak sesleri müziklerinin esin kaynağıydı. Soyut kavramlar ise aşk, güzellik ve bereketten oluşuyordu.

Dualar, Tanrı’ya dans ve müzik eşliğinde yalvarış ve güzel söz söyleme biçiminde gerçekleşiyordu. Bu ayinler; teatral unsurlar ve koreografik motiflerle süsleniyordu.

Çerkesler ruhun ölümsüzlüğüne inandıklarından ‘Hadrikhe’ (öbür dünya) dedikleri bir ölüler âleminin varlığına inanır, buranın korkulacak bir yer olmadığını, oraya gidip dönmenin olası olduğunu kabul ederlerdi.

Çerkesler, iyilik ve güzelliğin doğu ve güneyden; kötülüğün ise kuzey ve batıdan geldiğine inanırlardı. Burada açık olarak doğa kanunlarının insanlar üzerinde olan etkilerini görebiliyoruz. Doğudan insanlara ve doğaya yaşam veren güneş, güneyden canlılara yaşam veren serinlik ve yağmur, kuzeyden ise soğuk, kar ve fırtına gelirken; canlılara yaşam veren güneş batıda kaybolarak yeryüzünü karanlıklara bırakıyordu.


Anavatanda Efendi ve Aristokrat Çerkesler

Çok tanrılı dönemden sonra Çerkeslerin yeni dinlerini bütünüyle değil de xabzeyle çelişmediği oranda benimsedikleri anlaşılmaktadır. İnanç farklılıklarına rağmen, köklü ortak kültür, birlik düşüncesi “xabze” daima ön plandadır.

1992 yılında Rusya’da Komünist sistem yıkılmış, insanlar dini inançlarını özgürce yaşamaya başlamışlardı. O zamanların Maykop Müftüsü bana kendilerinin hangi mezhebe ait olduklarını bilip bilmediğimi sormuştu. Ona şöyle bir cevap vermiştim: Mezhepler İslam’ı parçalamak için çıkarılmıştır. Asıl olan Müslümanlık, iyi insan olma projesidir. Müslümanlığınızı inkâr etmediğiniz sürece Müslüman’sınız. Ne kadar iyi insan olursanız o kadar iyi Müslüman’sınız.”

Maykop’ta yeni yapılan bir camiyi Hıristiyanların da yoğun olarak ziyaret ettiklerine şahit olmuştum. Kendilerine bunun nedenini sorduğumda, “Biz camiyi de Allah’ın evi olarak kabul ediyoruz, buraya Kuran ve ezan sesi dinlemek için geliyoruz‘‘ diye cevap vermişlerdi.

Bugün, Kuzey Kafkasya da Müslüman, Hıristiyan ve Musevi dinlerine mensup çeşitli halklar ve farklı kavimler bir arada barış içinde yaşamaktadır. Değişik inançlara sahip bu insanlar ibadetlerini kendi ibadethanelerinde özgürce yapabilmektedir.

Gönüllü olarak Maykop’ta bulunan Yaşar adında Tokatlı Adige bir imam, benim de hazır bulunduğum ziyafette, “İçkili sofrada oturulmaz” gerekçesiyle sofrayı terk edince, sofrada oturanlardan ve Türkçe konuşabilen bir Çerkes, Yunus Emre’den, “Dervişlik baştadır, taçta değildir. Allah’ı ararsan gönlünde ara, Kâbe’de, Mekke’de Hac’da değildir” dizelerini okumuştu. Kanımızca, bugün Kafkasya’da yaşayan Müslüman Çerkesler dine Yunus’un, Mevlana’nın gözüyle bakmaktalar.

Uyumadan önce Tanrı’nın varlığını hatırla ve dua et” bir Çerkes atasözüdür.