DÜŞÜNMEDEN DURULAMAZ Kİ…

Semra Ademey Gürel
03.12.2005

Düşünmediğimiz hiçbir şeyi dil söylemez, söylerse de zaten adı “deli saçmalığı” olur. Düşünmeyi engelleme şansı yok, insan doğasına aykırı. Düşünceler dile gelmek için uygun yer ve kişileri er geç bir şekilde bulur. Sistem zoru, baskı, korku, haram, günah ile engelleme şansı yok. Tıpkı Gorbacov ve onun gibi düşünenleri engelleyemediği gibi. Michael Gorbacov’un şeffaflık ve yeniden yapılanma anlamına gelen, ‘Glasnost’ ve ‘Perestroika’sını konu alan bir belgesel izlemiştim. Orada söylemiş olduğu bir söz dikkatimi çekmişti. “Biz en iyi edebiyatçılara, sanatçılara, bilim adamlarına ve çok iyi eğitim almış bir nüfusa sahiptik fakat konuşmuyorduk, konuşacağımız zamanlarda da sadece mutfaklarda konuşabiliyorduk” diyordu.

Benzer durum bizde de mutfak boyutunda olmasa da var. Düşünmemeye ve özellikle düşündüklerimizi söylememeye azami gayret sarf ediyoruz. Tabular, korkular öylesine sarmış ki her tarafımızı. Neyi ne kadar konuşabiliriz anlayamaz olduk. Fakat teknolojinin bu kadar ulaşımı ve haberleşmeyi etkin kıldığı bir ortamda bizler düşünmekten ve söylemekten, etrafımızı tabular ile örmekten artık vazgeçmeliyiz.

Bazen düşünüyorum da bu gün konuşulanları bundan 10 sene önce başkalarının dayatmaları olmadan kendi irademiz ile biz bize konuşabilseydik acaba daha mı farklı olurdu?

Şu anda aklıma gelenlerden birisi, mesela tabulaştırılan bir duruş, bir düşünce yüzüne zamanında Ermenistan-Türkiye sınır kapısı karşılıklı, sınırlara yakın vatandaşların çok istemesine rağmen açılamamıştı. Sadece kısa bir haber olarak  TV ‘dan her iki tarafında sınırların açılması talebini izleyebilmiştik. Getirisi, götürüsü ne olur doğru dürüst konuşulamamıştı bile. Oysa para en büyük çekici güç olarak bölgedeki her iki halkada kazandırsaydı, belki bu günkü bakış ve düşünceler her iki taraf için çok daha farklı olabilir di. Kim bilir?

Tabi ki her düşünceyi tabulaştırmanın sakıncası olduğu gibi, her düşünceyi de rasgele dile getiremeyiz. Hepimizin sorumlu olduğu aile, toplum ve hukuksal çerçeveler var. Fakat bence ülkelerin birliği beraberliği zedelenmeyecek şekilde, vatandaş olarak menfaat gördüğümüz konularda da düşünceleri dile getirebilmeliyiz.

Bizler de bazen kendi aramızda konuşuyoruz. Birleşik Kafkasya hayalleri kuruyoruz. Neden olmasın ya da nasıl olur dilimiz döndüğünce, yüreğimizden geçenleri anlatıyoruz. Tabi ki bizim Diasporadan anavatanın içişlerine müdahale etmek gibi bir durumumuz olamaz. Bizler sadece yüreğimizden geçeni yani “barış içerisinde sosyal ve ekonomik refaha ermiş bir Kafkasya” istediğimizi dile getirebiliriz. Sonuçta anavatan için neyin en iyi olduğunu bilecek siyasetçileri, ekonomistleri, bilim adamları, devlet adamları, düşünürleri, yöneticileri vs çok şükür var.

Aslında bizim işimiz çok zor yani Diasporadakilerin. Anavatan için konuşuyoruz vatandaşı olduğumuz ülke insanlarına nedenini anlatamıyoruz. Hemen bunlar bölücü mü düşüncesi oluşuyor. Yine anavatan için konuşuyoruz bu defa uzaktan anavatana ahkâm kesmiş oluyoruz. İki ucu kızgın demir tut neresinden tutabilirsen. Kısaca ne İsa’ya yaranabiliyoruz ne de Musa’ya.

Peki bizler düşünmezsek, konuşmazsak, başkaları da konuşmayacak mı? Hiçte öyle değil. Maalesef biz sorunlarımızı, düşüncelerimizi yeterince konuşamıyoruz ama bizim yerimize başkaları çok iyi konuşabiliyor. Hatta konuşmak şöyle dursun icraatlarını bile ortaya koyabiliyorlar. Mesela, en yakın örnek Nalçik olayları ve Çeçenistan’nın durumu. Hepimiz günlerce konuştuk yok falanca ülke, yok falanca grup, yok falanca düşünceler diye sürekli birilerinin o topraklarda ki huzuru bozduğunu her fırsatta dile getirebildik. Ama mutfakta konuştuk ve de konuşuyoruz. Aynı konu için yüreğimizden geçenler birebir örtüştüğü halde, dışarıdan konuşanların baskın sesleri ile birbirimizi yeterince duyamıyor, anlayamıyoruz.

Ne yazık ki zaman hızla akıp gidiyor. Giderken de düşünenler, düşündüğünü de uygulayanlar koşar adım önde gidiyor hem de yerlerini sağlamlaştırarak. O halde bizlerde ayrı mutfaklarda konuşmaktan vazgeçip ferah bir yerde konuşmaya başlamalıyız. Diasporada oluşacak güçlü bir birlikteliğin anavatana katabileceği artıları düşünmeliyiz ama hep bir ağızdan da konuşabilmeliyiz.

Tek çatı altında tabulardan, korkulardan ve mutfaklardan kurtulmuş olarak sesli düşüneceğimiz günleri her gün, her zaman sessizce elimde olmadan düşünüyorum. Düşünürken de dünyada eşi tek olan her canlıya, hele ki bunların içerisinde en kutsalı olan insana sevgi duyarak, incitmekten korkarak düşünüyorum.

Düşünmeden durulamaz ki…