ESKİ KİTAPLARİ TEKRAR OKUMAK

TEVU Nuriyet
Zekoşnığ Dergisi 2021/3 sayısı
Çeviri: Çetawe İbrahim

Eski Adığe kitaplarını tekrar okumayı severim… Çoğu Sovyet döneminde yazılıp yayınlanmış kitaplardır. Yazarlarının olağanüstü deneyimleri, anlatım zenginlikleri, fevkalade ilgi çekici olmaları nedeniyle bu kitapları beğenir, kendime yakın hissederim. Bu nedenle vakit buldukça tekrar okurum bu kitapları. Kısa bir süre önce TLEVUSTEN Yusuf’un seçme eserlerinin yer aldığı kitaba göz attığımda ilk hikayelerinden “Aminat”ı tekrar okudum. Yazarın ilk hikayelerinden, oldukça sıradan bir hikaye. Edebiyatçıların bu hikayeyi yazarın en iyi eserlerinden saydıklarını sanmıyorum. Sıradanlığı ve sadeliğiyle insanın yüreğine dokunabilen bir hikaye.

Tlevusten’in hikayesi Sovyet dönemini, nine dedelerimin zamanını anlatıyor. Yazarın sade bir dille, gerçek yaşama yakın bir şekilde yazıyor olması nedeniyle hikayesini mutluluk duyarak okudum. Hikaye konusu günümüz yaşamına oldukça uzaksa da yakın olan yönleri de var.

Hikayeden küçük bir bölümü buraya aktarmak istiyorum: “(…) Kendi gibi yetim fakir bir kızla evlenmışti. Aile olacağız diye çabalıyorlardı ama bir türlü borçtan kurtulamıyor, bir ilerleme sağlayamıyorlardı. Yaşamın çok zor olduğu bir zamandaydılar. Varlıklı olanların varlıksızları ezdikleri bir dünyaydı. Kimden destek görebilirlerdi ki, insanların çoğu fakirdi…”

Geçtiğimiz asrın 90’lı yıllarının yazarın sözünü ettiği hikaye kahramanlarının yaşadığı zamanlardan farklı olduğunu kim söyleyebilir ki? Günümüzde de varlıklı insanların davranış ve yaşam biçimlerini sıradan insanlar anlamakta zorlanıyorlar ama benim esas ilgimi çeken burası değil. Genç kız Aminat ve iş arkadaşları arasındaki ilişkiler, köy insanlarının yaşamları, umutları… Bildiğiniz gibi Tlevusten kitabını geçtiğimiz asırda yazmış. Kendisi de bu asırda doğup yine bu asırda 85 yaşında yaşama veda etmiştir. Bununla birlikte, bu kısa hikayesinde değindiği konuların günümüz gençliğini ilgilendirmediğini söyleyemeyiz. O zamanlarda olduğu gibi günümüzde de insanlar arasında bir rekabetin varlığı söz konusu. Günümüz insanları geçmiştekiler gibi tütün yetiştirmiyorlar çünkü tütün insan sağlığına zarar veriyor. Bunun yerine çilek yetiştiriyor günümüz ķöylüleri. Kimin çilek tarlasının daha iyi, daha verimli, kimin daha çok gelir elde ettiği konusunda rekabet içindeler günümüz Adığe köylüleri. Aminat’ın zamanındaki rekabet tütünü zamanında dikmek, iyi ürün almak, zamanında hasadı tamamlayıp övgüye layık olmak, Kızıl Bayrak Nişanı’nı kazanmak içindi.

Günümüz insanları Sovyetlerin çeşitli dönemlerine ait kitapları ilgiyle okuyorlar. Devrim, iç savaş, kolhozların kuruluşu, İkinci Dünya Savaşı, Stalin, Kuruşçev, Brejnev’in iktidar yılları… Ülke tarihini edebiyat yoluyla da öğrenmek istiyorlar. O dönemin usta yazarları vardı, eserleri de büyük bir dikkatle takip ediliyor, uygun bulunmayanlar yayınlanmıyordu.

Niçin gizleyeyim, ben klasik olmuş veya olmamış Sovyet yazarlarını ve bizim Adığe yazarlarımızı çok seviyorum. Çünku Sovyet zamanında yazılmış eserlerde günümüzde yazılanlarda bulunmayan bazı güzel vasıflar vardı. Bu vasıfların en önemlileri arasında kendini gösterme hastalığının eski yazarlarda bulunmayışıdır. Okurlarım bağışlasınlar bu sözcükten hazzetmiyorum ama durumu anlamanızı sağlamak için kullanmak zorunda kaldım. Sovyet yazarının başta gelen amacı okuruna bir konuyu anlatmak, onun kalbine dokunabilmekti.

Bir kısım insanlar Sovyet dönemi edebiyatı denince salt rejimden yana eserler üreten F.Gladkov’un “Çimento” gibi kitaplarını anlıyorlar. Kabul etmeliyiz ki o zamanın şartları ağırdı, zordu. Çeşitli dillerde, farklı janrlarda (türlerde, tarzlarda-CC) yorulmak nedir bilmeden, ustalıklarını günden güne geliştiren yazarlar vardı o zamanlar. Ne yazık ki günümüzde bu tür yazarlardan yoksunuz.

Tekrar Tlevusten’in Aminat’ına dönelim. Burada kolhoz hayatının orta yerinde yer alan önder işçi genç kız Aminat ile onun köylülerinin tütün ekim çalışmaları anlatılıyor. Büyük küçük bütün köy halkının başta gelen sorunları kolhozun tütün tarlalarıdır. Aminat’ın başında olduğu gurup tütün yetiştiriciliğinde en önde ilerlemekte iken bir gün Aminat uyuyakalır ve zamanında işine gelemez. Aminat bu hatasından utanç duymakta, gurubunun bu gecikme yüzünden başkalarından geride kalmaması için yapması gerekenleri düşünmektedir. Kızın bu davranışından dolayı nasıl utanç duyduğuna burada dikkatinizi çekmek isterim. Günümüz insanları arasında bu kelimenin ne anlama geldiğini bilmeyenler vardır. Utanmanın sıkılgan insan davranışı olarak anlayanlar vardır. Oysaki, utanmak insanın en kıymetli özelliklerinden biridir. Adığelerin bu kelimeye yükledikleri derin anlamdan sözetmek istemiyorum. Burada yazarın hikaye kahramanlarına yüklemiş olduğu tavır ve davranış biçimlerinin her çağ için geçerli olduğuna okurların dikkatini çekmek isterim. Bu kahramanlar temiz kalpli, utanmasını bilen, olgun, gerçeği seven, rekabetçi, yardımlaşan, dost insanlardır.

İşlerinde başarılı ve önder olanlarla, onlardan geride kalmış olanlar birbirlerine karşı açık kalplidirler. Çünķü başarı hepsinin başarısıdır, amaç ve hedefler birdir. Aminat bu durumu şu sözleri ile dile getirir: “Amacımız yaşam kalitemizi yükseltmek, ülkemiz insanını mutlu yapmaktır… Bundan daha güzel ne olabilir ki!”

Bu düşünceleri desteklemeyecek insan yeryüzünde yoktur. Her insan güzel yaşamın özlemini duyar, ülkesini sever ve onun insanlarının mutlu olmasını ister.

Yine Aminat insanlara şunları söylemektedir: “Toprağımızı gereği gibi işleyecek olursak o da bize bunun karşılığını verir. İyi bir yaşam istiyorsak her birimiz tüm imkan ve kabiliyetimizi sonuna kadar kullanarak çalışmalıyız.”

Kolhoz yaşamında yer alan genç kadının ifade ettiği düşüncelere aslında Adığe halkı eski zamanlardan beri sahipti. Adığeler çok eski zamanlardan beri toprağın iyi işlenmesi gerektiğini bilerek yaşıyorlardı. Aynı şekilde yardımlaşmakta eski bir Adığe geleneğiydi. İmeceler bu geleneğin bir gereğidir. Adığe dilinde bu geleneği anlatan çok kelime vardır. “Birlikte çalışmak mutluluk, birlikte yemek lezzettir”, “Birlikte dağ bile yerinden kaydırılır”, “Toprağı iyi işleyen mutluluk bulur”,”Çalışanın övgüsü yapılır” vb.

Buradan şu sonuç çıkıyor: Hikaye kolhoz yaşamı üzerine yazılmışsa da anlatılanlar Adığe insanıdır, yazan da Adığe yazarıdır. Günümüzde Adığe köyleri çok değişime uğramıştır. Sovyetler zamanında köylüler köy kütüphanesi ve kulüplerinde toplantılar düzenlemeyi, kitap okumayı severlerdi. Aminat gibi insanlar tüm güçleriyle kolhozlarını zenginleştirmek, yaşamlarını güzelleştirmek, büyük ülkelerini güçlendirmek için çalışmışlardır. Günümüz köylerinde böylesi ulvi amaçlar uğrunu var gücüyle çalışan genç bulabilir miyiz? İyi gençlerimiz yok demek istemiyorum ama bazı köylere girdiğinde “burasıda Adığe köyü mü” diye insanın kuşkuya düştüğü oluyor.

Bundan dolayıdır ki, Sovyet dönemi ile ilgili kitapları her okuyuşunda daha önceden dikkatini çekmemiş yeni bir şeye rastlamak, bunları yeniden anlamlandırmak mümkündür. Ayrıca bu kadar uzun bir dönemde yazılmış bu kadar çok kitabı görmezden gelip okumamak mümkün müdür? Sovyet zamanında bilgi ve birikimleri farklı çok yazar yetişmiş, çok kitap yayınlanmış, bu kitapları da çok insan okumuştur. Bu kitaplar yabancı dillere de çevrilip başka ülke insanlarınca da okunmuştur. Bir çok Sovyet yazarı dünyaca tanınmış olup hala unutulmamışlardır.

Bu kitapları şimdilerde severek yeniden okuyorum. Sovyetler zamanından kitapseverler çoktu, kitaba ulaşmak zordu. Bizde ailecek kitapseverdik. Babam, mekanı cennet olsun, çok okur, Adığe yazarların tüm kitaplarını edinirdi.

Günümüzde pahalı olmasının dışında kitaba ulaşmak kolaylaştı. İnternette var, eski kitapları satanlarda var. Bu nedenle Sovyet zamanı kitaplarına ulaşmak daha kolay oldu. O zaman okuma imkanı bulamadığım kitapları şimdi okuyabiliyorum.

Şimdilerde yazarın neyi söylemek istediğinı, yazıdaki alegoriyi daha iyi anlar oldum. Yaşadığım bunca yıllların, görüp geçirdiklerimin bunda etkisi var. Yeniden okuduğun kitaplarda daha önce farketmediğin çok şeyler görüyor, ilginç düşüncelerle karşılaşıyorsun. Bu durumu en güzel XVIII nci yy.da yaşamış Fransız filozof ve biliminsanı Volter’in şu sözleri ile ifade edebilirsin: “İyi bir kitabı ilk okuduğumuzda iyi bir dost bulmanın hazzını yaşarız. Okuduğumuz kitabı tekrar okuduğumuzda ise eski dostumuza kavuşmuş gibi oluruz.”