GALİP ÖZDEMİR ŞİİRLERİ

SÜRGÜN AĞITI

uğultular köpürür dalga dalga
çığlıklar vurur kayaklıklara
sürgün türküleri söyler karadeniz
çocuk ölülerine basarak
yolumu bulabilirsiniz
bir ısıtma tutsa beni hâlâ
yüz binlerce can çekilir içimden
sonra balık olup çocuklar
soluk soluğa rüyalarıma gelirler

ozon kokarım hâlâ
yosun kokarım biraz
işte bu yüzden
etekleri rüzgarlarla süslü çerkeska’m
hangi elma kokulu
sandukalarda saklıdır
ve hıncalım, abreğim, kaşenim
kabzasına ışıltılı sevdalar işlediğim
büyük zaferlere sakladığım kama’m
şimdi egzotik çarşılarda
paslı bir osmanlı antikasıdır

ve yıldırımların terkisinde
yadigar getirdiğim
bir tutam toprağım, teberiğim
savrulsun gayrı
gevenlerin, yalangıların
ayrık otlarının sardığı
taşlarının yosun tuttuğu isimsiz mezarlara…
belki yine döner
döner sesim dağlara

bozkırda şimdi
sarı, solgun
asumanın altında
kınacık kıranına tutulmuş
ölgün başaklar devşirir evlatlarım
ve her gün biraz daha
umutları, hınçları
akıp gider ellerinden
artık ne bir illiy, ne bir wored
dökülmez dağ-(lı) dillerinden

CİRCASSİAN

ben Circassian
Kafkas’ım yani,
Çerkes!
benden başka herkes,
iyi tanır beni.
sürülmüşüm
terek boylarından,
altın post’tan
Oşhamafe
Nart ülkesinden.
sürgünlerin en delişmeni.

sürgün sürgün içinde
aldatılmışım.
ne zaman sesli-
-adım söylense
utanmışım.

boz tepelere
upuzun,
kervan geçmez
turna uçmaz yaylalara
nakışlar işlemişim.
kurşundan çok
ayaz delmiş bağrımı.
önce ağıtlarımı
ve türkülerimi,
sonra yılkılarımı
iğdiş etmişler.

ne bir işmar etmişim Avşar kızına
ne de puştluk vardır endamımda
ancak;
tutkulu bir hırsızıyım
eşkin, ceylan bakışlı tayların.
kapanmışım kendime
sığınmışım sarı kavak sessizliğine
ve ıslık geçirmez surlarıma.

kaç cephede yâren olmuşum,
Türkoğlu
Kürdoğlu
ve Arabıyla.
türküler söylenmiş
coşmuşum, halaylara durmuşum.
woredlerim  kursağımda kalmış.

ufuklara derin derin bakan
yanakları çilli
uzaklara mavi mavi.
muştular bekleyen
bir deli
platonik
yaralı kartallar uçurmuşum..

şahin ölüleri dağlarda
yurtsuz, kimliksiz
ve künyesiz.
şahin ölüleri
güvercinlerle
tuzaklar kurulmuş.
ve şahin ölüleri
bizim olmayan dağlarda.

savaş gümbürtülerinin orta yerinde
yüzümü çevirmişim ganimete
ve ben utangaç,
sessiz kahraman.
biraz Anzavur,
biraz Ethem..
paralanmış Çerkeska’m
ve tarihin puslu aynalarında
kendimden firarî
kendimden uzak durmuşum.

ve tarihin tozlu sahnelerinde
biraz serkeş,
kendinden başka herkes
ve kendinden başka Çerkes.