GEL DE ANLAT

Semra Ademey Gürel
07.01.2006

Evleri tren yoluna yakınmış ve tren her geçtiğinde yatak odasındaki dolabın kapısı gıcırtılar çıkararak açılıyormuş. Bir, iki derken artık kadın sıkılmış ve kocasına tamir etmesini söylemiş. Kocası da, ”aman hanım ben ne anlarım çağır marangozu da baksın” demiş. Neyse kadın birkaç gün sonra marangozu çağırmış. Marangoz dolabın kapısına bakmış, bakmış sorunu bulamamış. Dışarıdan bakınca bir şey anlaşılmıyor bu defada tam tren geçerken dolabın içine girip bakayım demiş. Tam dolaba girmiş ki evin beyi gelmiş. Dolabı açmış birde ne görsün dolapta bir adam. Sen ne arıyorsun burada diye öfkeyle sormuş. Marangoz şaşkın ve çaresiz, ”gel de anlat şimdi tren beklediğini” demiş…

Evet, bizlerde tren beklemiyoruz ama beklediklerimizi de anlatamıyoruz. Toplum olarak aramızda inanılmaz derecede bir iletişimsizlik var. Birimizin söylediğini diğerimiz anlamıyor, anlamak istemiyor ya da anında tepki veriyor. Neler oluyor bize? Karşıt düşüncelere neden tahammül edemiyoruz?

Çerkes toplumunda kan davası yoktur. En azından ben öyle biliyorum. Birbirine küs olan iki aile vardıysa memleketin ileri gelen thamadeleri toplanır, davet verilir ve aileler barıştırılırdı. İki aile ciddi anlamda barışmadıysa dahi aralarındaki kırgınlığa başkalarını çekmezlerdi. Toplumsal olaylarda yine birlikte yer alabilirlerdi. İşte bunları hatırlayınca insan, neler oluyor bizlere demeden edemiyor.

Ben dünyada tekim, benim bir eşim daha yok. Benimle ortak yönleri olan, aynı duygu ve düşünceleri paylaşan birçok insan vardır. Ancak hiçbiri tam olarak ben değil. Şimdi benimle tıpatıp aynı olan biri ile ben ne paylaşabilirdim ya da onunla olmaktan ne kadar haz alabilirdim?

Hani kızla-erkek yeni arkadaş olur ve ortak nokta bulmaya çalışır ya işte o durumları az çok hepimiz biliriz. Yani erkek ya da kız, ”ben kırmızıdan hoşlanırım” der, diğeri hemen ”bende” der, ”ben patates kızartmasına bayılırım” der, diğeri ”benimde en sevdiğim yemektir” der, biri tiyatro sever diğeri ”hiç kaçırmam” der. Oysa çoğu beklide yalandır, etkilemek içindir. Uyumlu olduğunu ispat etmek için tatlı bir aldatmacadır. Bunun hiçte öyle olmadığı evlendikten sonra acı bir şekilde ortaya çıkar.

Oysa ben kırmızı seviyorsam, karşımda ki mavi seven olsun ve bana mavinin güzelliğini anlatsın. Karşımdaki tiyatrodan zevk alan olsun ki, ben neden tiyatrodan zevk almadığımı anlayayım. Yani tezatlar olsun. Olsun ki, benim ufkum daha çok açılsın, başka lezzetleri de tadayım. Ben, beni arayıp durursam ne anlamı kalır? Benim düşündüğümün tersini düşünsün ki, bende o düşüncelerden yeni şeyler çıkarayım, gelişeyim.

Biri, bir düşünce ortaya atar ve gelen basit bir eleştiride ya da karşıt bir düşünce de hemen küsülür veya iletişimi sonlandıracak şekilde tepkiler verilir. Küslüğe neden olan konudan her iki tarafta bir fayda göremez. Bu şekilde kısır bir alanda döne dolaşa duran insan belki farkında bile olmadan zamanla kendisini bir köşeye çeker.

Benim bilmemek ya da yanlış bilmek gibi bir hakkım olsun. Doğruyu biliyorsan anlat bana ama bende bilemeyeceğimi kabul ederek seni dinlemesini bileyim. Hata yapmak insan içindir. Boşuna dememişler ”hatasız kul olmaz” diye, beni hatalarım ile de kabul et. Ancak bana hatam için küsme ya da beni kırma, incitme. Kısaca iletişimi kesme…

Çok seslilik olmalı ama gürültü yaratmadan. Toplum menfaatine olacağına inanılan konularda karşıdan gelen sesleri de duymak lazım. Eğer bir birlik sağlanacak ise, kızla-erkeğin üç gün sonra ortaya çıkacak etkileme taktikleri gibi dürüst olmayan şirinlik içeren, içi boş destekler ve düşünceler ile olmasın. Baştan birbirine kırmızı ve mavi anlatılsın dekora hangisi uyar ise o seçilsin ama küsmeden, kızmadan anlatılsın.