GÜRCÜ KARDEŞLERİMİZE

TLETSERUK Nahit Serbes
31.03.2010

Gürcülerin uzun tarihi, gelişmiş köklü bir kültürleri vardır. Trans Kafkasya’nın ilk üniversitesi olan Tiflis Üniversitesi, Gürcü dili ve alfabesi bu gelişmiş, kültürlerinin ürünleridir. Ancak bu gün Gürcistan halkı bu gelişmiş kültüre yakışmayacak bir şekilde yoksulluk içerisindedir. Kuşkusuz bunun da en başta gelen nedeni Gürcü elitlerinin savaş yanlısı saldırgan politikalarıdır. Savaş ve barış kararlarını bu ırkçı politikacıların vermesi, milli servet kayıplarına sebep olmakta, savaşın sıkıntılarını da yoksul Gürcü halkı ve diğer komşu halklar (Abhaz- Oset) halkları çekmektedir.

Yukarıdaki bu sözlerimizin ne derece doğru olduğunu anlamak için, yakın tarihteki Abaza Gürcü ilişkilerine kısaca göz atmak yeter.

1864 Sürgünü ile iyice yıpranan nüfusunun çok büyük bir kısmını kaybeden Abazalar, aradan otuz yıl geçtikten sonra 1917 Rus İhtilalini büyük bir umutla karşılayıp özgürlüğün tadını çıkarmaya hazırlanırlarken, hiç beklemedikleri tehlike ve tehditlerle yüz yüze gelmişlerdi. Kendisiyle komşu olmaktan öte ne tarihi, ne de ırki ilişkileri bulunmayan Gürcistan, Abhazları zorla boyunduruğu altına alma sevdasına düşmüştü. İngur nehrini geçen, Sohum’u ele geçiren Gürcüler bununla da yetinmemişler, Armavir demiryolu hattının ilk istasyonunu da işgal etmişlerdi. Gürcüler bu başarılarını gerçekte Alman askerlerine ve Sohum’a gelen Kazak süvari alayına borçlu bulunuyorlardı. O zaman Abazalar bir umut olarak İstanbul’daki Kuzey Kafkasya Cemiyet-i Hayriye’sine feryat mektupları gönderiyorlardı.

O zamanki işgal komutanı Alman Generali Otto von Kress, Gürcülere Abazaları kurşuna dizme izni vermekten söz edecek kadar Gürcü yandaşlığını benimsemişti. Gürcüler ayrıca Kazakları da kışkırtıp Abhazlara saldırtıyorlardı. Yine kazandıkları başarılara güvenerek Abhazya’yı Gürcüleştirmeye girişmişler, bütün memurlara üç ay içinde Gürcüce öğrenmemeleri halinde görevlerinden alınacaklarını tebliğ etmişlerdi. Bu bağlamda Gürcü memur ve komiserler atamışlar, Abhazya’nın içişlerine karışır olmuşlardı.

Gürcüler ilerleyen günlerde tam bir imha siyasetine girişmişler, Abazaları anavatanlarında ikamet ve çalışma haklarından yoksun bırakmışlar, Müslüman Abazaların yaşadıkları Çeker, Ceblovi, Makovi ve Govi köylerinde katliamlar geçekleştirmişlerdi. Ozvijeniski, Tatariski, Kindogski, Tamişiski, Kunbolski, Mokoniski, Talhanski ve Nekvarçilski köyleri yağmalanmak ve yakılmak suretiyle tahrip edilmişlerdi.

Gürcüler, ileri gelen Abazalardan Seven Bsarba, Aleksandr Şırvanitze, Tataş Marşan, Murat Bey Marşan, İlyica Aşuya, Mecit Bukaş, Lilan Turartes, Çak Kefvakyu, Franşoz Acya, Tatarhan Acya, Hanço Pua, Takoy Tesvya ve Kadir Aluzya’nın mallarına ve canlarına da kastetmişlerdi. Bu duruma itiraz eden tüm Abazalar tutuklanmışlar, İhtiyar Murat Bey Marşan ile birlikte on iki Abaza kurşuna dizilmişlerdi.

Gürcüler ayrıca Abhazya sakinlerinden olan Mengrellerle, Rumları da Abazalar üzerine saldırtıyorlardı. Bir ara Gürcü Metropolitenin şükran ayini için Abhazya’ya doğru yola çıktığı, ayin sonrasında Abhazya’nın Gürcistan’a ilhak kararının ilan edileceği söylentisini yaymışlardı.

Bütün bu mezalime karşı ayaklanan Abazalar Tataş Marşan liderliğinde harekete geçmişlerdi. Umutsuzluk aşılamaya çalışan Gürcü propagandalarına karşın, bir avuç Abaza vatanlarını ve kendilerini savunmak için hiçbir özveriden geri kalmıyorlardı. Hatta son savaşta silahları zayıf, ancak milliyetleri metin olan Abazalar 30 kayıp verdikleri halde, mükemmel silahlarla donatılmış Gürcü, Rum ve Kazaklardan oluşan karma orduya 1000 kadar kayıp verdirmişlerdi. Tecrübeyle görülmüştü ki, 800 kişiyle saldıran bir Gürcü kuvvetinden ancak 20 kadarı kurtulabiliyordu.

Abhazya’dan sürekli olarak gelen imdat çağrıları, İstanbul’da yankı bulmuş, Kuzey Kafkasya Cemiyet-i Hayriye’si derhal bir yardım kampanyası başlatmıştı. Bu olayların ardından, Rusya’daki iç savaşı kazanan Lenin’in önderliğindeki Bolşevikler Mart 1921’de SSCB’yi oluşturmuş, Abhazya’da kurucu cumhuriyet olarak bu birlikte yerini almıştı.

Ancak Lenin’in ölümünden sonra devlet başkanı olan Stalin 1931 yılında Abhazya’yı özerk bir cumhuriyet olarak Gürcistan’a bağlamıştı. Daha sonra Stalin’i de zehirleterek öldürttüğü iddia edilen o zamanın Mengrel asıllı KGB Başkanı Beriya, Aralık 1936’da Abhazya Devlet Başkanı Nestoru Lakoba‘yı Tiflis’te misafir ettiği Başkanlık sarayında, yemeğine zehir koydurarak öldürtmüştü.


Nestoru Lakoba

Lakoba’nın cenazesi Abhazya’ya getirilerek devlet töreniyle kaldırıldıktan sonra, Gürcüler önde gelen Abaza aydınlarını Rusya ve Gürcistan’ın bütünlüğü aleyhine çalışmakla suçlayarak temizlik hareketine girişmişti. Bu kapsamda gözaltına alınan 2 bin 186 kişiden 794’ü idam edilmiş, geri kalan bin 392 kişi de Sibirya’ya sürülmüştür. İdamların infaz edildiği Gagra Şehir Parkı’nda bulunan bina bugün hâlâ korunmaktadır.

Gürcistan’ın daha yakın zamanda Abhazya’ya ve Osetya’ya yaptıkları saldırıları ve Abaza ve Osetlere uyguladığı katliamları da unutmadık. Abaza ve Oset halkları halen bu yaralarını sarmaya ve acılarını unutmaya çalışıyorlar.

Son günlerde ise sanki yukarıda saydıklarımız -hatta birçoğunu konuşmak istemediğimiz- olaylar ve acılar hiç yaşanmamış gibi, Adigey’den gelip Amerika’ya uçan Gürcü ve Amerikan ittifakının sözcüleri bize yol gösteriyorlar.

Soçi Olimpiyatlarını bahane edip İstanbul’da, “Ruslar Adige Cumhuriyetini feshedecek. Gürcü parlamentosu Adige soykırımını tanıyacak” (1) Amerika Adigelere ulusal mücadelelerinde yardımcı olabilecek.” (2) şeklinde klasik Rus düşmanlığı üzerine konferanslar verip, yeni bir oyunu sahneye koyma peşindeler.

Evet, biz tarihimizde Ruslardan çok çektik ama son yıllarda bölgenin “küçük emperyalist devleti Gürcistan’dan da az çekmedik. Adigeler artık büyük ya da küçük emperyalist devletlerin peşine takılıp yeni acılar, felaketler yaşamak istemiyorlar. Kırıla kırıla bizim bu acılara verecek insanımız da kalmadı.

Artık Adigeler bu oyunlara gelmezler ve bu tuzaklara da düşmezler. Gürcü kardeşlerimiz eğer bizler için gerçekten bir şey yapmak istiyorlarsa önce bağımsız Abhazya ve Güney Osetya Cumhuriyetlerini resmen tanısınlar ve Tüm Kafkas halklarından özür dilesinler, kısacası sonra da işlerine baksınlar.

1) Murat Berzeg’in Şamil Vakfı’nda 28 Şubat 2010 de verdiği konferans
2) Jıneps Gazetesi 18 Mart 2010