HANGİSİ DAHA CAYDIRICI?

TLETSERUK Nahit Serbes
20.06.2012

Bir öğrenci arkadaşının kalemini “alıp” çantasına koyar; ama arkadaşı bunu fark edince öğretmene şikâyet eder. Öğretmen de öğrencinin babasını okula çağırır. Baba durumu öğrendiğinde oğluna çok kızar. Eve dönerlerken oğluna der ki: “Vallahi seni hiç anlamıyorum. Neden arkadaşının kalemini alıyorsun ki? Benden iste, sana çalıştığım yerden onlarca kalem getireyim.”

Sizce bir insanın çalıştığı yerden evine kalem “götürmesiyle” bir öğrencinin arkadaşının kalemini “alması” farklı şeyler midir? Bu ikisi farklı dürüstlük tanımı içine girer mi?

Bir işyerinden bir kalem almak çoğu insan için hırsızlık tanımı içine girmez. Çoğunluğumuz için işyerlerinin bu tür imkânları çalışanların kişisel olarak kullanacağı kaynaklardır. Sanki bunları alıp eve götürmek o işyerinde çalışanların hakkıdır.

Doğru olan nedir? Hangisi dürüstçe, hangisi dürüstlük dışı bir davranış?

Hepimiz kendimizi dürüst, etrafı ise sahtekâr görme eğilimindeyiz. Ama neredeyse hepimiz “beyaz yalanlar” söylemekten, haklı olmak için sebepler icat etmekten, bazı masum hileler yapmaktan kendimizi alamayız.

İnsanın hileye eğilimi bilindiği için, devlet neyin suç olduğunu kanunlarla tanımlıyor ve yaptırımını koyarak insanları suç işlemekten caydırmak istiyor.

Kazanma isteği pek çok insan için karşı koyulamaz bir arzudur. Birçok deney, en masum insanların bile kazanmak adına hileye başvurduklarını kanıtlıyor.

Hileyi engelleme konusunda ayıp kavramı kanun ve kurallar kadar hatta onlardan bile daha etkili.

Filozof Benedict’e göre Batı toplumları “suç toplumları”, Doğu toplumları ise “ayıp toplumlarıdır”.

“Ayıp toplumlarında” esas olan kişinin kendi çevresinin neyi doğru ya da neyi yanlış olarak tanımladığıdır. Bu toplumlarda “ayıp baskısı” kanunların baskısından daha önemlidir. Eğer insanları hileden alıkoyacak bir güç varsa bu “ayıp ” korkusudur.

Xabze toplumu “ayıp toplumudur”. “Ayıp toplumlarında” insanlar sosyal çevreleri tarafından reddedilme ya da alaya alınma korkusu içinde yaşarlar. Bir yanlış yaptıklarında, tek umutları bunun yakın çevreleri tarafından fark edilmemesidir.

Yale gibi dünyanın en saygın üniversitesinin yaptığı deneylerde, dürüst olan insanların bile önlerine fırsat çıktığında, bir miktar hile yapmakta sakınca görmediğini ortaya koyuyor.

New York Times’ın kitapları çok satan yazarı Dan Ariely; dindar olmanın ya da olmamanın hile yapmayı açıklamadığını ifade ediyor. Fakat kendilerine dini kurallar hatırlatıldığında insanlar daha az hileye başvuruyorlar. Sınavdan önce kutsal kitap üzerine yemin ettirmek kopya çekenlerin oranını düşürüyor.

Demek ki dini ya da ahlaki kuralları insanlara bir kere öğretip onların bu kurallara ömür boyu uymalarını beklemek boş bir uğraşmış. Her davranıştan önce kuralları hatırlatan uyarılar yapmak daha etkili. Mahkemelerde şahitlerin doğruyu söyleyeceklerine dair yemin etmeleri boşuna koyulmuş bir kural değil. Doğru davranmaları için insanlara her seferinde doğruyu hatırlatmak gerekiyor.

“Batı toplumlarında” kanunlarla, Doğu toplumlarında ise“ayıplayarak” suçu önleyebiliriz.

Bizim toplum olarak hangi davranışların “ayıp” olduğunu yeniden tanımlamamız gerektiğine inanıyorum. Mesela trafikte emniyet şeridine girmenin suç olduğunu biliyoruz; ama bu suç yaygın olarak işleniyor. Peki, bunu “ayıp” olarak kabul etsek sonuçlar değişir mi? Başarılı olur muyuz? Bence oluruz. Bu davranışı “kurnazlık” değil de “ayıp” olarak kabul ettiğimiz gün çok yol kat etmiş olacağız. Ben Xabze toplumunda ayıp baskısının devlet baskısından daha caydırıcı olduğuna inanıyorum. (1)

(1) Kaynak: Temel Aksoy