KAFKASYA DENKLEMİ

Bülent Aras
Sabah Gazetesi, 20 Mayıs 2010

Kafkasya’da devrim niteliğinde gelişmeler yaşanıyor. Bu gelişmelerin merkezinde Rusya-Gürcistan savaşı ve Türkiye ile Ermenistan ilişkilerinin düzelme süreci yer alıyor.

Ülkeler pozisyon değiştirme, bağımsızlık arayışındaki oluşumlar ise Kafkasya’nın sınırını kuzeye genişletme mücadelesi içinde. AB ve Amerika, kendilerine resimde yer bulmada zorlanıyor. Yeni dönemin belirleyici aktörleri olarak Rusya, Türkiye ve Azerbaycan öne çıkıyor. Başbakan Erdoğan’ın Azerbaycan’a verdiği garanti ve Rusya ziyareti bölgeyi yeniden ülke gündemine taşıdı.
Azerbaycan için Karabağ sorunu toprak bütünlüğünü ve bağımsızlığını koruma mücadelesi anlamına gelmekte. Sorunun özünü, Yukarı Karabağ bölgesi ve 7 Azeri reyonunu Ermenistan’ın işgali oluşturuyor. Son 15 yıl içerisinde Azerbaycan’ın bütün önemli dış ve iç politika gelişmeleri bu sorun ile ilişkili.

Karabağ sorunu

Azerbaycan ile siyasi ve iktisadi ilişkiler, Karabağ sorununda Azerbaycan’ın pozisyonunu destekleme ya da tarafsız kalmaya endeksli. Amerika, AB ülkeleri ve hatta Doğu Asya’da Güney Kore, Çin ve Japonya ile kurulan ilişkilerin çözüme katkısı bekleniyor.

Rusya’nın ev sahipliğinde Nisan ayında Azerbaycan ve Ermenistan cumhurbaşkanları, sorunu barışçı yollarla çözeceklerine dair bir anlaşma imzaladı. Karabağ sorununun çözümü için kurulan Minsk grubu, yoğun diplomatik çaba içerisinde. Taraflar, Minsk Grubu eşbaşkanları eşliğinde Prag’da müzakere sürecinin temel ilkelerini konuştu. Yeşeren ümitler Azerbaycan’ın Amerikalı eşbaşkanın Ermenistan yanlısı olduğu ve kendini başarılı göstermek için gerçekleri çarpıttığı iddiası ile yerini belirsizliğe bıraktı.

Azerbaycan yönetimi için Karabağ sorununda atılacak her adım aynı zamanda önemli bir iç politika konusu. Diplomasi masasında verilen sözler, ülkeye gelince anlamsızlaşabiliyor. Gürcistan savaşı ve uluslararası destek beklentisinin boşa çıkması, Azerbaycan’ı Rusya’nın yanına itiyor. Batı yanlısı dış politika, Bakü’de anlamını yitiriyor. Karabağ sorununda ne tür bir mesafe kaydedildiğini anlamak için önümüzdeki ay St. Petersburg’da tarafların Rusya’nın gözetiminde bir araya gelmesini bekleyeceğiz.

Başbakan Erdoğan, Azerbaycan gezisi sırasında ve takip eden süreçte Karabağ sorunu çözülmeden Türkiye’nin Ermenistan ile sınırları açmayacağını söyledi. Acaba gizli diplomasi, futbol diplomasisi ve koşulsuz görüşme planı, yol haritası, hükmünü yitirdi mi?

Erdoğan müdahalesi ile siyasi riski minimize etti. Türkiye’nin Kafkasya’da çok boyutlu bir oyun planı var. Ermenistan ile yakınlaşma, Rusya ile ilişkiler, Azerbaycan faktörü, Nabucco ve Güney Akımı gibi enerji geçiş projeleri ve diğerleri. Azerbaycan’ı bu çok boyutlu ve dinamik süreç içerisinde tutmak gerekiyor.

Siyasi irade oluşuyor

Sadece Nabucco için gaz arayışı, Türkiye’nin enerji ihtiyacı, Azerbaycan ile ilişkilerin iç politikaya yansıması düşünüldüğünde siyasal riskin boyutu anlaşılabilir. Erdoğan’ın Azerbaycan’a Karabağ sorunu ile ilgili garanti vermesi, Ermenistan sürecini bir anda altüst etmedi.

Ermenistan’dan gelen tepkilere bakıldığı zaman, normalleşme sürecinin bir direnç kazandığı, karşılıklı bir siyasi irade ve kamuoyu oluştuğu görülüyor. Erdoğan ve Putin’in Soçi görüşmesi ile Rusya’nın Kafkasya’da Türkiye’nin açılımlarına engel olmayacağı teyit edildi.

Karabağ sorunu ile ilgili Minsk Grubu, Rusya ve ABD’nin yoğun çaba harcayacağı bir döneme giriyoruz. Ermenistan ile ilişkilerde Karabağ sorununun ne ölçüde gündemde olacağını bu girişimler belirleyecek. Ermenistan Türkiye’nin müdahil olmasına taraftar değil. Sorunda mesafe alınması bütün tarafları rahatlatacak. Ancak Karabağ ile ilgili işlerin olumsuz seyri, her şeyin sonu demek değil.

Türkiye-Azerbaycan ilişkilerinde bir gerilim test edildi. Türkiye’nin yönetilebilir riskler alması söz konusu olabilir. Erdoğan’ın risk yönetimi bu durumda daha kritik bir eşikte yeniden devreye girmek durumunda kalabilir.