KALEM -17 (Тхыпкъэ)

Ali Çurey
12.02.2018

Sevgili dostlarım, bu defa da “saçmalama” hakkımı kullanmak istiyorum. Çooook, çok eskiden, gökyüzünün sonsuzluğunda, “ХЬА (ha) Takım Yıldızları” adında bir yer varmış. İnsanları veya mukimleri, bulundukları o yıldızlar dünyasında evrenin her köşesine gidebilecek kadar teknik imkanları varmış. Yani, çok ileri bir uygarlık, içinde yaşarlarmış.

Bir gün kendi aralarında, “Biz neden, bir başka yerlere gitmiyoruz?” tartışması yapmışlar. Ve bir karara varmışlar. Ama “Nereye, nasıl ve kimlerle gideriz?” sorusu ortaya atılmış. Yine, uzun ve yorucu tartışmaların sonunda “dünya” adını verdikleri, gezegene gitmeye karar kılmışlar. Günler, aylar süren bir hazırlık yapmışlar. Ve adına, gemi (Къухь) adını verdikleri aracı hazırlamışlar.

Hazırlarmış ama bu kez de ‘’gemiye kaç insan (ХЬА) binecek ve bunlar kimlerden oluşacak?’’ sorusu gündeme gelmiş, ancak o da kısa zamanda hallolmuş. “Dört insan -ХЬА”da karar kılınmış. Ve isimler, emir komuta merkezine iletilmiş. Artık her şey tamammış. Küçük bir sorun kalmış: “Acaba, dünyanın neresine inmemiz gerekmektedir?” Yani “Pilot Bölge” neresi olacaktır? Sorun küçükmüş ama hiç tahmin edilmeyecek büyüklükte ve çetinlikte tartışmalar yaşanmış. Ancak, ileri uygarlık içinde olanların antlaşmaları da uygarca olduğundan sonunda anlaşmışlar.

“Pilot Bölge” olarak Dicle ve Fırat nehirlerinin kaynaklandığı bölgede karar kılmışlar. Bu bölgede Pişondur ile Gihondur adlarında (şimdilerde bu nehirler yok) iki nehir daha varmış ve bu bölgenin adını da A-den (А Дэн -kabul gören yer-) koymuşlar. Artık, her şey tamammış. Ancak beklenmedik başka bir sorun çıkmış; giyim-kuşam ve beslenme! Çünkü, kendi gezegenlerindeki besin maddeleriyle yeni dünyanınki uyuşmuyormuş. Buna mutlaka çare bulmaları gerkşyormuş. Ve o da bulunmuş. Yani, giysi ve besin maddelerini kendi gezegenlerinden getirmeye karar vermişler. Ve öyle de olmuş.

Sevgili dostlarım, bu olup bitenlerden, elbetteki dünyada yaşayan canlıların haberi yokmuş. Zira, dünyada, bu günkü anlamda canlı yokmuş. Sadece nefilim adı verilen, dev canlılar yaşarmış. Görünüşte insan gibi imişler. Ama onların değil bir başka gezegenden haberleri olması, kendi gezegenlerinin ayrıntılarından bile haberleri yokmuş!

İşte, sevgili dostlar, hal bu durumda iken, HA (ХЬА) Takım Yıldızları’ndan kalkan gemi (Къухь), aylar içinde A-den’e inmiş. İnmesine inmişler, ama gemiden çıktıklarında gördükleri olağanüstü güzellik, onları büyülemiş. Şaşkınlık içinde, birbirlerine bakışmışlar ve sonra başarılarını birbirlerine sarılarak ve naralar atarak kutlamışlar. Ancak, çevreye ve iklimine, uyabilmek için; bir müddet, kah gemide, kah dışarıda kalarak çevreyi tanımaya ve uyum sağlamaya çalışmışlar. Sonra yukarıdan, yani geldikleri yerin yönetiminden bir emir gelmiş;
– Sakın etrafınızda gördüğünüz, görünüşü güzel ve çekici meyvelerden yemeyiniz. Çünkü, onlar hakkında, yeteri kadar bilgimiz yok. Yerseniz, belki de ölürsünüz! Uzun zaman, bu irtibat devam etmiş. Pek çok uyarılar almışlar, derken; bir gün gelmiş, irtibat kopmuş!

Peki sonra ne mi olmuş?

Şaşkınlık ve endişe başlamış. Çünkü, her geçen gün özel giysileri yıpranıyor ve özel yiyecekleri tükeniyormuş. Ve nihayet, giysileri eskimiş,  yiyecekleri tükenmiş. Aralarında tartışmaya başlamışlar; adı “Hanok” olan erkek, bu tartışmalara dayanamayıp, aralarından ayrılmış ve kaybolmuş. Geriye iki kadın, bir erkek kalmış. Bu defa da iki kadın arasında kıskançlık kavgası başlamış. Kavgayı, Nı-se (Нысэ) kaybetmiş. Ve üstün gelen “Hayır”cı “Хьауэ” olmuş. Böylece, “ХЬА”, ‘’Hayır’’cı Хьауэ ile kalmış. Ve bizler, bu dünyada, bu iki varlıktan türemişiz!?

Acaba; biz dünyalıların, her şeyin gökyüzünden geldiği gibi “kabullerimiz”, bu geçmişin belleklerimizde kalan izlerinin yansıması olabilir mi?

NOTLAR:
1) Ben, inançlarla ilgili bilgi ve yazı yazmıyorum. Tüm inançlardaki (göksel-görsel) kavram ve sözcüklerin kökenini araştırıyor ve kendimce bir sonuç çıkarıyorum. Bunlarla sınırlı bilgi, belge ve önerilerinizi paylaşın.

2) Bütün kutsal kitaplar bir peygamber vasıtası ile insanlara ulaşmıştır. Bu kitapların, birbirleriyle olan ilintisini ancak onları anladığınız ve anlayacağınız bir alfabe ve ana dilinizle okumakla mümkündür. Zira, her kavme kendi ana dilinde, peygamberlerin gönderildiği bilgisi kitabidir. Göksel inançlı kutsallar, makale mantığı ile değil, teolojik anlayış ile yorumlanabilir. Kanaatimce, bu buyrukların, yani göksel buyrukların müzakeresi, ait oldukları, zaman dili ve mekan kavramları ile sınırlı olabilir. Sadece, konunun bir yerlere çekilmemesi için örneklersek; ulaşımda, teknolojide, müspet ilimle oluşan ve değişen kavramlar söz konusu olabilir. Özellikle, dilbilimsel açıdan müzakere edilebilir.

3) “Sirius (takım yıldızları)”: Buradaki “Sirius” sözcüğünün, kökeni hakkında, bilgilendirilmemi bekliyorum!

4) “Her kavme, peygamber gönderilmiştir!” kitabi buyruktur. Bu anlayış merkezli düşünerek, kendimize bir soru sorabiliriz; yeryüzünde sayısal olarak ne kadar kavmin ve hangilerine hangi peygamberin gönderildiği, meselesi belge ile ispatlanabilir mi?