KALEM -25 (Тхыпкъэ)

Ali Çurey
05.04.2018

Can dostlarım, bir önceki yazımda; ikinci yazımın konu başlığı “Ekonomi” olacak, diye belirtmiştim. Şimdi sözüme sadık kalarak yazıyorum.

Sevgili dostlarım, yaşadığım kazanın (ilçe) nüfusu milyona yakın ve belki de daha da fazla. Pazar günü sabah saat 9:30’da evden çıktım. İki saate yakın, bir zaman içinde, cadde ve sokaklarda gezinen veya iş yeri açık olan yurttaşlardan, gözüme kestirdiğime tek soru sordum.

– “Ekonomi” diyince ne anlıyorsun veya “Ekonomi” nedir?

Önce şaşkın şaşkın “Bu da nereden çıktı?” gibisinden baktılar. Sonra ve hemen “para!” diyenler çoğunlukta. Ancak, “tasarruf” veya “üretim” diyen de oldu. Her ne halse, ben amacıma ulaştım. Yani “istatistik” yaptım! İyi mi? Bu arada, soru mu soru ile yanıtlayanlarda oldu.

– Amca, sence nedir?

Yanıtım; ”Ben sana soruyorum. Öğrenmek için birader!”.

Sevgili dostlarım, ekonomi sözcüğünü bu gün duymayan yoktur herhalde. Sağır Sultan dahil. Gerek ekonomistlerimiz ve gerek siyasilerimizin ağzından duya duya alıştık. Ve hatta doyduk. Kimisi, ekönomi, kimisi ekenomi ve kimiside ekonomi der. Kısaca nasıl telaffuz edilirse edilsin, bu kavram, evrensel kimlikli bir sözcüktür. Kökeni ise Fransızca’dan. (Kimine göre de Yunanca.)
Yani;
Eko: Yankı.
Ekol: Sanat veya düşünce akımı.
Ekoloji: Çevre bilim.
Ekonomi: İktisat bilimi-tutumluluk.
Ekose: İskoç tipi tartan kumaş.
(Bkz. Sözlerin Soy Ağacı-Sevan Nişanyan, Çağdaş Türkçe’nin Etimolojik Sözlüğü)

Sevgili dostlarım, kökü ve kökeni ne olursa olsun; ekonomi, hemen hemen tüm dünya dillerinde taht kurmuş bir kavramdır. Yaşasın ekonomi!

Ben, yani Ali Çurey, her şeyi bilen! ”Mağdur” edebiyatına son verelim. Çünkü eko ile egoyu karıştırmadan diyorum ki, Türk insanı kahır ekseriyeti “ekonomi” denilince, ”para” diye anlıyor. İnanın bende öyle anlıyorum. O halde, koca koca laflar etmeden, evirmeden kıvırmadan parada anlaşalım. Eee, Napolyon ne demiş: “Para Para Para!” Düştün mü dara yetişmeli para! Yetmiyor yetişmiyor kardeşim. Zira, paranın nasıl kazanıldığını, bilmiyorsan, ne kadar paran olursa olsun yetmez ve yetmiyor. Peki ne yapacağız? Her birimizin, arkasında dayısı yoksa, her birimizin tosuncuk becerisi bulunmuyorsa, kereviz yemekten (o da çok pahalı) ama kerizleşiyoruz. Otçulların, etçillere egemen olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Mağduriyet bitti. Para, el değiştirdi. Yani ekonominin dümeni döndü.

Sevgili dostum! Şimdi kafanı iki elinin arasına al! Ekonomi?” eşittir para ise, kazandığın paranın nasıl harcanacağını öğren, öğrenmeliyiz. Haaa, beterin beteri vardır. Açlıktan kim ölmüş. Açlar mezarlığı var mı? Şükür etmek lazım. Bunu bulamayanlarda var. vs. gibi klasik tekerlemelere tutsak olmayı kabul ettinse sus! Ve de şükür et ve otur.

Sevgili dostlarım, az veya çok (tavanı ve tabanı ne ise) kazandığın, yani gelirin hayati veya zorunlu giderlerin eşit ise eyvallah! Giderin, (zorunlu) gelirini aşıyorsa, ekonomin bozuktur. Giderek açık vermeye başlarsın. Onun için, önce kendini ve sonra aileni, yani anne ve babanı varsa kardeşlerinin dününü, kısaca ‘’nereden geldiniz, nasıl geldiniz ve ne için geldiniz’’ sorularına kendince bir yanıt bul! Şayet, üç nesil halen ekonominiz bozuksa, bir yerlerde bir kopukluk var demektir. Bunun için binlerce gerekçe bulabilirsin. Ama bir işe yaramaz.

Sevgili dostlarım, köyünde veya kasabanda birilerinin teşviki veya kışkırtmasıyla, hiç araştırmadan veya soruşturmadan yallah İstanbul’a, Ankara’ ya, İzmir’e veya bir başka büyük şehre göçüyor. Daha önce oralarda bir gece kondudan tanıdık veya hemşehrisinin yardımıyla bir kondu yapıyor.Genellikle devletin ve milletin ortak mülkü olan bu yerlere el koyuyor. Yanına, iki-üç büyük çöp bidonunu üst-üste koyup, tepesinede bir dondurma külahı misali huni takıyor. Ve adına bilinen bir şahsın veya olayın adını koca yazılarla yazıyor. (Örnek olması için; Şeyh Şamil Camii! vs.) Daha önceleri, bir Atatürk heykelciği ile yetinenlerde vardı.

NOTLAR:

1) Sevgili Cihan Candemir, benim en işsiz günlerimde işveren, yazılarımda yardımıma yetişen kadim dost ve değerli hemşerim. Yürekten sana teşekkür ediyorum. Ben, kerkenez kuşu ile ilgili bir mesaj vermek istemiştim. “Бгъащхъуэ” tamam.

2) Yıllarca, üç beyazların (un, tuz, şeker) zararlarını ayet dinler gibi dinledik ve uygulamaya çalıştık. Şimdi ise buğday, şeker pancarı ve tuz üzerine didişiyoruz. Dahası, ıspanakta demir var diye, ıspanak otu yemekten kuzuya döndük. Şimdi anlaşıldı ki, ne demir varmış, ne kömür.

3) Masraf ile israfı, ticaret ile ibadeti, ekonomi ile siyaseti karıştırırsak cehalet egemen olur. İfrat ile tefrite dikkat!

4) Ömer Hayyam’ ın çok hoşuma giden bir dörtlük sunmak istiyorum.

Celladına aşık olmuşsa millet

İster ezan, ister çan dinlet

İtiraz etmiyorsa sürü gibi illet

Müstahaktır ona her türlü zillet