“KENDİ HALİNDE BİR ŞAİR”İN ŞİİRLERİ -2

Yıllardan temmuz değil
Haz kapıyı çalıyor
açmıyorum
sonsuz hüzne dair bir paradoks
aklımdaki
güneşlenen bir öğle vakti
metin altıok oturuyor yamacımda
yıllardan temmuz değil
kokusu duyumsanmıyor cızırdayan insan etinin
uzaaak
çoook uzak “insanlık”
her şey gibi…
Haz kapıyı çalıyor
açmıyorum
bir ben varım
bir de ben
olamayan
güneşlenen bir öğle vakti
terim kanıyor
ellerim kan-ter
dizeler…
yüreğimi sormayınız!..
biliyorum:
– zaten sormayacaktınız!

Haz kapıyı çalıyor
çığlık çığlığa kuşlar ve evren
– hiç zamanım yok ki ah!
açmadan
örtüyorum…

Şu “uygarlık”:
hani insansı belleğinde
bir arpa boyu fazlası ol/a/mayan
aborijin’den…
gelir /ise/ bir dem kapıma
ozaman:
– Kim bilir..?
Bir gelecek resimlemeliyim bugün
Bir gelecek resimlemeliyim bugün
altuni yapraklar uçuşmalı
içine işlemeli yeşil’in
tualimde
mevsim herhangi
iklim adsız olabilir
güneş olmalı ama bir kenarda gülümseyen
körebe
saklambaç
yağ satan bal satan çocuk
gibi telaşım…

Bir gelecek resimlemeliyim bugün
toprağa düşen ezgi yanaktan süzülüp
avuçlarında yükseltilmeli genç bir kadın’ın
doruğa
güneş-üstü yazılmalı ad:
işçi
alınteri
emek yüzlü uçarı sevinç
gibi telaşım…

Bir gelecek resimlemeliyim bugün
hemen altında güneşin
bir öğretmen yüzü
küçümen parmaklar
ona bakan
siyah tüketmeli kendini
ki aydınlık beyazı
evlada kavuşan ana yüreği
gibi telaşım…

Bir gelecek resimlemeliyim bugün
yıkayıp kan kızılını alanların
– ah fırçam dokunmasın genç ölü’ye n’olur!
fabrika ve yeşille doyurmalı
yıldızlı gecemavi’ye boğmalıyım
hüzünsarı’sını aşkların
sevgili gözleyen narçiçeği
gibi telaşım…

Vakit nakittir dostlar…
bir gelecek resimlemeliyim -mutlaka
bugün…
Bir kırıntı daha…

“…
Bir başka şey özlediğim: bu kırılgan ve ölü hayatlar
dışımda. kızıl papatyalar, yemyeşil bir gökyüzü. varoluş
mutluluğu tenimi harmanlayan. fabrika, gecekondu şentepe, yufka ekmeği
yavruağzı kristal gözyaşı tıp… tıp… ları ve aşk. illa ki:
saçlarımı okşayan elleri
babaannemin.”

Allah aşkını versin!

Işığını tek tek demleniyor
şehir
yokluğun takılı
yutkunamam
sıfır bir
sıfır iki…
canım şu malum saat
suları…
Allah aşkını versin! – 2

Parıltın yaklaşıyor
sağında iki ışık solunda iki
sırtında alevden şal
bir ağlıyor bir gülüyor…
canım şu malum saat
suları…

uçak’mış!
Allah aşkını versin! – 3

Canım sunu malum saat
suları yine!
..

Bir kız sevdim/di
camdan/dı kalbi
kırık kırık
parçalar

Sobe dedim/di
yalan/dı yalan
kesik kesik
ellerim

Bizi sevdi/ği…
masal masal
leb demeden nohut
iyi mi!..
Tuval ve Yüz

İnci… ve Selin Asya için…

Güz resimli hasretlerdi dağlayan
sevdaları
Ağlardı güz resimli akşamlarla
kadınlar
Seherler de boğduruldu bilirsin
güz resimli güneşlere

Yüreğim yine tual sana
İnci-Bahar…
Yüzüm
inadına Asya…

Lakin bilmem neden
hep böyle yapar şu Ağustos Habercisi
amca’lara:
Bir de Eylül’le gelir…

Ak-çam


  1. Arkadaş Babası’ydı
    bir kez gördüm dost
    yemeğinde
    lafladık:

  2. Çerkes olduğum dillendi…
    düzgün olur gerçek Kafkasyalı
    dedi…
    sen de öyle misin?..

  3. Aklımda kalan:
    koskoca bir güleryüz
    onca kitap
    kırmadan şaka…

  4. Ak’ıdır çamların
    en güzeli…
    düzgün olmak
    O’na has…

  5. Beni dinleyin:
    ilk/tek görüşmeyi dahi…
    şiir anlatamaz!

Has: Bonus 3

Giy
kendi
gömleğini…
başka’lar
dökülür
üzerinde…

Öne-m-atik

İki kere iki eşittir dört
etmez her daim
taban…
önemli!

İki kişi eşittir
aşk etmez her daim
kim, kimi, neden, nerede, nasıl…
he billah önemli!

 

Öte-Goethe

Bonus 1

ötele kendini
goethe’den değil
öte’den bak
kendine
geri kalma!

 

Zet…

Bonus 2
evrenlerde tek ağaç
gibi dursan:
‘insan’a uyma…
seçme intihar’ı !

 

Affedersiniz

Mine G. Kırıkkanat için…


  1. Gülmeyin…
    deli değilim…
    henüz!
    yalınayak koşardık:
    kaldırım kenarları…
    birikmiş sular…
    o zaman da…

2.
Yokluktan değil
memur çocuğuydum
memur da memur hani
o zamanlar…


  1. Yalnızca hoşlaşırdım
    parmaklarımla…
    serinlik…

  2. Ve ayna:
    ikinci bir hayat

  3. Hiç gör(e)memiştir ilk sevgilim ayaklarımı
    sularla…

  4. (Oysa nasıl yakışır ses
    su’ya…)

  5. Sonuncu’yla
    hiç konuş(a)madık…

  6. Şimdi…
    vurduğum kuşlar düşer
    usuma…
    sokak lambaları…
    çocukluğum dokunur geçer

  7. Şimdi…
    kuşları özgürleştiriyorum
    eskişehr’in akşamları
    karanlığa rehin
    ben Annemi özlerim…

  8. Bambaşkadır…
    yalnızca Anneniz’e benzer

  9. “Adalet Elçisi”
    kepçesiyle

Hüzünmavi

5 Kasım 2003-(139)…

Elbruz doruğu
Gibi
Bir Hüzünmavi
Ağlatır, aşırır beni
Kaf Dağı’nın ardına
Mayıs’lar… Kasım’larla…
Yanıbaşım diaspora
Çeçen Çocuk yüreğime tutunur,
Düşer…
Birbirine kardeşlerim…

Susturun “Dönüş Weredleri”ni, o:
“Hali Vakti Yerinde Bir Aşk”…
Bakınız, ennn kabul edilebilir Bahane’dir şu:
“Dede-Mezarlık”lar…
Ya Mülteci ve Çocukhayat
Ah.. işte o’dur yiten!
Vuruver kimliğine “Moder-i-n Bir Pranga” daha
Hadi ey, “Asi ve Özgür Tutsağı”, diasporanın…

Wawi wuuuw!.. Tsey Mahmut Saşa…
Duyuyor musun?..

”Benim Dağıstanım”

“Taşız biz, diziliriz örmek için duvarlarını sarayın
Samanlığın, tapınağın, mahzenin ve zindanın”
Şair, Rasul Hamzatov Anısı’na…
2 Kasım 2003

Her “şair ölümü”nde
Dizeler yetim…

 

“ÖZÜR” DİLERİM…

Acı yakar… (Acınmak da…)
Kebapçı olmak ne gerek… anlamak için?


  1. Bulut-kanatlar’a yerleşir de
    Düşlerim
    İki adım: Irak mı ırak…
    Yahut: Tekerlekli sandalye!

  2. Mavi’nin en gecesi
    En muhaciri Turuncu’nun
    En kırmızısı Gül ve Aşk’ın: Aklımda!
    Göster deseniz…
    Yapamam!

  3. Çocuk-sevinç çığlıklar’la
    Narçiçeği yüreğim
    Çıt yok: Kulağımda

  4. Ah suskunsa kelime
    Cümle bile yaslamıyor
    Bağrına…

  5. Evet özürlü’yüm
    Çok şükür!..
    -Tanrı: Bir tren kazası
    Bir de “düşün özrü” vermesin!
    Rahatsız etmiyorum ya…
    “Mükemmel Dünya”nızda?..

    “Özür” dilerim…

Kaçınılmaz

Bir gün “söylem”in
Gerisine düşerse “şiir”im:
Dürerim defterini!

Ada

I want to know God’s thoughts… the rest are details – Einstein
31 Aralık 2003, Ada…

Dokunsalar ağlayacak
gibi durma öyle
Sen!.. kirletilmiş insanlığın bakir çocuğu
Gözlerinde yıldızlar şavkısın, bırak
Bakışın: Belirsiz noktalarla öpüşen “en doğru”
sonsuzluğu yakınsayan

İffet ile ıstırabı tokuştur benliğinde
Yürek çırpıntısı –söylerim- bekler biraz
Çocuk düşleriyle çık çıkabilirsen yine, atlı karınca’lara
Gece-mavi avcuna doluşur da, şaşırma!.. düşen, kalsın

Gözlerinin ta içinden bakan
dı umut, biliyorum
Bütüüün bir şehri taciz eden, şu, kahkaha
Gün doğar, gün yakar, gün ikindi yüzünde
Bir yalan’a dair şüphelerle, çocuklar

Kırılmış Hayat’ınla şimdi, bir Kafkas Semaver’i
İçinde, Ana Dil’den o üzünçlü nağmeler
Kan sızdırdı kalpak: Damlıyor bak!
Mekanizmada ikinci mermi: Mülteci

Üfledin yelkenini, sırtın mutat deli rüzgar
Ah aldırma, Vuslat –korkarım yine- Başka Bahar’a kaldı
kalacak!..
Suna

Sobelendin tarafımdan, yine
Uslanmadın gitti, vesselam…
Nasıl da sabahın körü, bilmem
Afiriklersin rüyalarımı…

Dolayısıyle…

Sezen için…
Ocak 2004, “Yaz Biterken”… sonrası

Aşk: ortak olunamayan noktaya taşmak
Madde ve ruh’taki dans

Sen
Ben
Bir de…
Giz’in kaotik aroması
Berrak dengesi açıklığın

Hangisi muzaffer..?

“Muammaaa!..
Dolayısiyle bilemiyorum
Arka sokaklarda neler oluyor…”