KOFİ ANNAN’LA KIBRIS KONUSUNU KONUŞTUM

ŞIH Şamil
15 Şubat 2010

Hani şu Kıbrıslılar yok mu, onların içinde bizim hemşehrilerimizden de var. Bizim kaderimizde, anavatan dışında her yerde olmak var zaten.


Kofi Annan ile Birleşmiş Milletler binasının girişinde
gastecilere poz verirken

1980 miydi 81 miydi tam hatırlayamadım. Kıbrıs’a iş amacıyla gitmiştim. Mesleğimiz gastecilik ya millet denize girerkene ben elimde Ikoflex Zeiss Ikon marka reflex bir fotograf makinesi köy köy Kıbrıs’ı dolaştım.

O zamanlar dikkatimi çekmişti. Kıbrıs’ın yerli Türkleriyle, Türkiye’den gelip oraya yerleştirilmiş Türkler arasında garip bir itişme vardı. Kahvehaneleri ayrıydı.

Bir Kıbrıslı kahvehane sahibine sordum, neden buraya Türkiye’den gelen hemşehrilerinizi almıyorsunuz diye. Verdiği cevap aslında bu gün yaşananların kıvılcımıydı. Kıbrıslıların kahvehanelerinde sistem şöyleydi: Diyelim bir bardak çay içtiniz ve artık eve gideceksiniz. Kalkıyorsunuz çıkış kapısının yanında camdan yapılmış bir kutu var. İçinde kağıt ve metal paralar duruyor. Cebinizde de 10 Lira var,  kutunun yanındaki fiyat listesine bakıp atıyorsunuz içine (çay 2 Lira’ysa) cam kutunun içinden 8 Lira alıyor ve gidiyorsunuz. İşte Türkiye’den gelen Türkler bu sisteme bir türlü adapte olamamışlar. O nedenle de sık sık sorun yaşamaya başlamışlar. Sonunda kahvehaneleri ayırmaya karar vermişler. Bunun gibi farklı alanlarda yüzlerce sorun.

İşte son zamanlarda ‘’besleme’’ muamelesi çekilen Kıbrıslı Türklere ilişkin Kofi Anan ile bir konuşayım dedim. Onun bu konularda baya kafası çalışır. Birleşmiş Milletler’de buluştuk, sonra ver elini Kıbrıs…

İşte Annan’la yaptığım röportaj.

KOFİ ANNAN’LA KIBRIS KONUSUNU KONUŞTUM
CC and CNN Report, 15 Şubat 2011

ŞIH Şamil: Röportaj teklifimi kabul ettiğiniz için teşekkür ederim sayın Annan…

Kofi Anan: Ne demek Sayın Şıx. Asıl ben size teşekkür ederim. Sizin gibi ünü artık dünyaya sığmayan bir gazeteci, tenezzül edip benimle röportaj yapıyor, bu az bir şey mi?

ŞIH Şamil: Aman, estağfirullah sör.

Kofi Anan: Yok yok, doğruya doğru.

ŞIH Şamil: Sayın Annan, Türk ve Rum kesimleri halinde bölünmüş Kıbrıs Adası’nın bağımsız bir devlet olarak birleştirilmesini öneren Birleşmiş Milletler planı sizin adınızla anılır yıllardır. Şu Kıbrıs olayları hakkında ne düşünüyorsunuz?

Kofi Anan: Valla açıkçası anlamakta güçlük çektim. Ammavelakin, bu normal bir süreçtir. Kıbrıslının hatası var.

ŞIH Şamil: Neden?

Kofi Anan: Çünküm, Kıbrıs yan gelip yatacağın yer değildi. Hazır paraya dağ mı dayanır? Bunlar yan gelip yattılar bir de laf ettiler. Olmadı yani.

ŞIH Şamil: Bu mudur yani?

Kofi Anan: Hi… Hi… Hi… Yaw şaka yapıyorum şaka… Hi… Hi… Hi…

ŞIH Şamil: Tha müstahakkınızı versin sayın Annan… Ben de ciddi ciddi dinliyorum sizi.

Kofi Anan: Sayın Şıx. Burada acayip olan, parayı veririm, düdüğü çalarım mantığıdır. Karşıdakinin itirazı buna. Hani derler ya, sağ elinin verdiğini sol elin bilmesin, işte o yapılmalıydı. Besleme lafı çok çirkin oldu.

ŞIH Şamil: Sayın Annan konunun çok etrafında dönmedik mi? Biraz içine girsek.

Kofi Anan: Haklısınız. Bakınız sorunun temelinde kültür ve anlayış farkı var.

ŞIH Şamil: Nasıl yani? İki taraf ta Türk. Nasıl kültür farkı oluyor?

Kofi Anan: Şöyle oluyor. İki taraf ta Türk ammavelakin yetişme tarzları farklı. Kıbrıslı Türkler daha çok Batı kafasında, Türkiye’deki Türkler ise Şark kafasındaki insanlardır. İşte bu fark çatışmayı -aynı milletten olsalar da- kaçınılmaz kılar.

ŞIH Şamil: Vay canına! Bu nasıl aklıma gelmedi benim?

Kofi Anan: Sen Annan değilsin de ondan…

ŞIH Şamil: Vıyyyyy!

Kofi Anan: Hi… Hi… Hi… Yaw şaka yapıyorum şaka… Hi… Hi… Hi…

ŞIH Şamil: Hellim peynirine döndürdünüz beni sayın Annan.

Kofi Anan: Bak bu güzel işte. Demek ki, Kıbrıs’ı tanıyorsun. Hellim peynirinin ününü Kıbrıs’ı bilmeyen bilmez.

ŞIH Şamil: Eh işte benimde ufak araştırmalarım olmuştu. Şu kültür farkına kafam takıldı ama. Biraz daha açar mısınız?

Kofi Anan: Açayım. Kıbrıs Barış Harekatı’ndan 4-5 yıl sonra Kıbrıs’ı ziyaret etmiştim. Hem güneyi gezdim hem kuzeyi. Güney bildiğin Kıbrıs, bir değişiklik yok. Lakin Kuzey Kıbrıs bir acayipti. Türkiye’den binlerce aile getirilmiş ve Kıbrıslı Rumların bırakıp kaçtığı villalara bu aileler yerleştirilmişti.

ŞIH Şamil: Eeeee? Bunda acayiplik nerede?

Kofi Anan: Dur, sabret. Acayiplik yok tabikine. Fakat gözle görülen bir kültür farkı hemen dikkati çekiyordu. Mesela, yan yana villalara baktığında; hangi villada Türkiye’den gelen Türk’ün, hangi villada Kıbrıslı Türk’ün yaşadığını şıp diye anlardın.

ŞIH Şamil: Uh! Valla mı?

Kofi Anan: Ekmek Kuran çarpsın!

ŞIH Şamil: Nasıl yahu sayın Annan?

Kofi Anan: Şöylekine, Kıbrıslı Türk’ün oturduğu villa tertemiz, bildiğin tertipli düzenli villa. Mermi ve bombaların isabet ettiği duvarlar pencereler tamir edilmiş, pırıl pırıl boyanmış, bahçelerinde güzelim portakal mandalina ağaçları. Türkiyeli Türklerin oturduğu villalar savaştan nasıl çıkıldıysa aynen duruyor. Mermi ve bombaların deldiği duvarlara çaputlar tıkıştırtmış. Kırık pencere camları pantolon düğmeleriyle sıkıştırılmış. Bahçede ne kadar portakal mandalina ağacı varsa sökülmüş, domates, hıyar ekilmiş.

ŞIH Şamil: Tamam, tamam anladım durumu!

Kofi Anan: Asıl farkı söylemedim daha. Güzelim villaların beyzmıntını ahır yapmışlar, büyükbaş hayvan besliyorlar. (Cahil okuyucuya not: Villa tipi evler, genellikle 2 ya da 3 kat oluyor. En alt kata beyzmınt diyorlar. Beyzmıntlar genellikle ikincil yaşam alanı olarak kullanılıyor. Ne biliyim çalışma ofisi, sinema odası, çocukların oynama odaları falan gibi.)

ŞIH Şamil: Yuh yani… Attınız sayın Annan…

Kofi Anan: İki gözüm önüme aksın ki doğru söylüyorum.

ŞIH Şamil: Eeeee… Başka?

Kofi Anan: Oradaki bir Türk Albay anlatmıştı. Bir gün Lefkoşa’dan Girne’ye gelirken arabası arıza yapıyor. Bu da iniyor ve kaputunu açıp bakıyor, arabanın altından bir yağ sızıntısı var. Yahu belki kendim hallederim, deyip arabanın altına giriyor. Tam sorunu çözecekken bir araba duruyor yanında. Adamın biri iniyor ve kaputu açık olan Albay’ın arabasının aküsünü sökmeye başlıyor. Albay alttan sesleniyor: Ne yapıyon hemşerim? Gelen cevap şu: Aman be birader, sadece aküyü alıyorum diğerleri sana kalsın.

ŞIH Şamil: Hiçbir şey anlamadım.

Kofi Anan: Anlatayım. O dönemlerde savaş nedeniyle Rumlar arabalarını da yol kenarlarına bırakıp kaçmışlar. Yüzlerce böyle araç sağda solda duruyor. Yoldan geçenin sütünde bir sorun varsa, artık devletin olan bu araçları soyuyor. Bu Türkiyeli vatandaş da Türk Albay’ın arabasını Rumlardan kalan araçlardan, Albay’ı da arabadan parça çalan biri sanıyor…

ŞIH Şamil: İçim daraldı sayın Annan. Ancak kültür farkını net olarak anladım. Şimdi size bir bira ısmarlayabilirim. Yanında nar gibi kızarmış patates ve acılı ketçap. Ne dersiniz?

Kofi Anan: Aşk olsun sayın Şıx! Bize viski yok mu?

ŞIH Şamil: Uh! Özür dilerim elbetteki…

Kofi Anan: Hi… Hi… Hi… Yaw şaka yapıyorum şaka… Hi… Hi… Hi… Ben birayı çok severim. Hele bir de Samuel Adams olursa breh, breh, breh…

ŞIH Şamil: Ne demek, hemen… Sayın Annan, bu güzel röportaj için çok teşekkür ederim. Son sözünüzü alabilir miyim? Biraları ısıtmayalım.

Kofi Anan: Asıl ben size teşekkür ederim. Son sözüm şudur: İlkel toplumlarda nüfusu çok olan, az olanı küçümser, baş eğdirmeye çalışır, başaramazsa aşağılamaya başlar.

ŞIH Şamil: Valla bana pek yabancı gelmedi bu tahlilininiz. Yıllardır bizim millet de anavatana aynı muameleyi çekiyor.

Kofi Anan: Bak gördün mü demek ki tahlilim de yanlışlık yok. Hadi biralarımızın başına gidelim artık…

******

Değerli okuyucular, biralar yüzünden Kıbrıs’taki Çerkeslerle ilgili araştırmalarımı yazamadım. Ancak size şu kadarını yazayım siz gerisini getirirsiniz:

Kıbrıslı Türk ile Türkiyeli Türk arasında dağlar kadar fark var. Kıbrıslı Çerkes ile Türkiyeli Çerkes arasında zerre kadar fark yok.

Sadece bir genç Adige dedi ki: Sayın ŞIH’ım, bizler ve Türkiye diasporası zengin değiliz ve anavatana maddi desteğimiz yok. Buna rağmen ‘’besleme’’ muamelesini nasıl çekiyoruz, hele bir anlatın bana…

Ne diyeyim? Kem… Küm…