KULEYİ BULMAK -II

Doç. Dr. ENGANOY Erol Yıldır
11.03.2006

KULE ARAYICILARINA NOTLAR-2”

B. Kuleler nerede bulunurlar

1) Kuleler, kimi kişisel tecrübelerimize dayanarak söyleyebiliriz ki; Her yerde bulunurlar. Bu her yer Himalaya dağlarının tepesinde, Afrika’daki Nübye çölleri de, ya da İrlanda’nın yeşil çimenli tepelerinde de olabilir! Bu aniden karşınıza çıkacak ilginç ve yalnız yapıları aramaya başladığınızda yaygın olarak kullanılmış olmalarına rağmen -hatta en yakınında yaşayanların bile- haklarında çok az bilgi sahibi olduklarını göreceksiniz. Bu konuya bir örnek olarak; Çeçenya’da ziyaret ettiğimiz bir kulenin yanı başındaki evde yaşayan bir ihtiyarın, XVI. Yüzyılda yapıldığını bildiğimiz -ve gerçekte kendi atalarına ait bu yapıyı- eski çağlarda Yunanlıların yaptığını (!) iddia etmesini gösterebiliriz.

2) Kuleler dünyada, aynı bölge içinde sayıca en çok olarak Kafkasya’da bulunurlar. Bu durum ne yazıktır ki, konunun birinci dereceden ilgilileri olan Sanat tarihçilerinin dahi çok az bildiği –hatta hiç bilmediği- bir gerçektir. Bu bilgi eksikliği genel olarak bu bölgenin SSCB döneminde dış dünyaya yeterince açık olmayışından kaynaklanır. İkinci bir neden olarak ta kulelerin müstakil yapılar olarak dağınık durumda ve ulaşılması zor noktalarda inşa edilmiş olmalarını ileri sürebiliriz.

Kafkasya’nın farklı bölgelerinde tarih boyunca yapımı süren kulelerin günümüze ulaşan yüzlercesi hala ayaktadır. Bölgeler halinde ve bir özet olarak ele alırsak;

Kafkasya’da;

a) Çeçen ve İnguş ülkelerinde (Vaynah diyarı) 2000 den fazla kule kalıntısı vardır, bunların 200 kadarı hala ayaktadır. (Ancak bu kuleleri, şu içinde yaşadığımız yıllarda aramanızı bölgedeki savaş nedeniyle şu anda pek tavsiye etmeyiz.) Komşu Osetya’da (Kuzey’de daha fazla olmak üzere) Vaynahların kuleleri ile benzeşen hatta aynı olan onlarca kule bulunur.

b) Kafkasya’nın ikinci kule diyarı Swanetya’dır. Başta Uşguli olmak üzere çeşitli dağ yerleşimlerinde hala tahmini olarak X. yüzyıldan itibaren tüm Ortaçağ boyunca yapılarak günümüze ayakta kalabilmiş yüze yakın kule vardır. Swan kuleleri sivil yerleşimlerin içerisinde aile kuleleri olarak varlığını günümüze kadar korumuşlardır. Çeçen kulelerine göre daha geniş hacme sahiptirler.

c) Kafkasya’nın üçüncü kule diyarı Dağıstan’dır. Bu ülkenin çeşitli dağ “avul”larında, kalıntıları günümüze kadar ulaşmış onlarca kule vardır.

d) Kafkasya’nın diğer bölgelerinde çağlar boyunca kule yapıldığı bilinmektedir ancak çok azı günümüze ulaşmıştır. Bunlardan Kabardey-Balkarya’daki biçimsel olarak Swan kuleleriyle aynı olan onlarca kule başta gelmektedir. Yine Nalçık tepesindeki, Adigey’in ormanlık bölgelerindeki, Abhazya’ da Anakliya kalesindeki kule kalıntıları, bizlere çağlar boyunca bu yapıların Kafkasya’da sevilerek yapıldığını göstermektedir. Hatta bu konuda şunu da rahatlıkla ifade edebiliriz ki, Kafkasya’nın coğrafi olarak bir uzantısı olan ülkemizin doğu Karadeniz bölgesindeki vadilerde ortaçağda yapılarak günümüze ulaşan Zilkale, Satlel, Yukarımaden, Sümbüllü, Sarıbudak, Tanzot, Peterek vb. gibi çok sayıdaki kule, Kafkasya kuleleri ile birlikte anılması gereken yapılardır.

Kafkasya’da kaba bir tahminle 3000 den fazla kule örneği vardır. Bölgenin böylesi bir kule yoğunluğuna ve çeşitliliğine sahip olmasının önemli iki nedeni vardır. Bunlardan birincisi, ülkenin asırlar boyu istila edilmiş, savaş ve kanla yıkanmış tarihsel geçmişiyle yakından ilgili olarak, kulelerin savunma amaçlı yapılmış olmasıdır. Öyle ki; Çağatay hanı Aksak Timur’un Kafkasya’daki katliam ve yıkımlarla dolu istila yıllarında (1400 civarı ) dağlara çekilen kabileler savunma mimarilerini geliştirmişlerdi. Böylece ülkelerinin dağlık kesimlerini kale ve ancak acımasız saldırılarla alınabilecek gözlem kuleleriyle donatmışlardı. Çeçenlerin İçkerya bölgesinin doğu kısmında yaşayan grupları ise savunma mimarisinin batı bölgeleri kadar yeterli olmamasından dolayı neredeyse tamamen barbar saldırılara boyun eğerek imha edilmişlerdi.

İkinci ve en az bilinen bir diğer nedeni ise, kule mimarisini geliştiren eski antik uygarlıkların halen Kafkasya’da olan bazı etnik bakiyelerinin varlığında arayabiliriz. Örneğin MÖ.9.yüz yıla tarihlenen Urartu uygarlığında gelişmiş bir mimari ve kule yapım tekniği olduğunu biliyoruz. Günümüzde, dünya kule mimarisinin merkezi olarak kabul edilen Orta ve doğu Kafkasya’da yaşayan   kuleci toplumlardan Çeçenlerin (son yılarda yapılan tarafsız ve bilimsel çalışmaların sonucunda kesinlik kazanan) dilbilimsel açıdan Urartuların günümüze ulaşan bakiyeleri olması tesadüfi bir sonuç olabilir mi?

Bir bölgenin tarihsel ve kültürel yapısından doğan bazı sosyolojik nedenlerle, kule yapılarının yaygın olarak yapılması, dünyanın farklı coğrafyalarındaki toplumlar için de geçerlidir.