KÜLTÜR, DİNSİZ YAŞAR MI?

YEMUZ Nevzat Tarakçı
27.10.2007

“Din, sonraki iş, bize şimdi kültür lazım!” sözü doğru mu?

“Kültürle dini birbirine karıştırmayalım, aynı kültürü paylaşıyoruz ama farklı dinden olanlar da var aramızda, din bizi böler.” düşüncesine katılıyor musunuz?

Peki, din ve kültür ilişkisi nasıl olmalı?

Kültürlerin kaynağı din mi?

Kültürler dinsiz yaşar mı?

Çerkeslerin dini duyarlılığı ne kadar?

Dini konuşmak Çerkesler için tabu mu?

Günümüzde Müslüman olmayan Çerkeslerin yüzdesi ne kadar acaba?

Hıristiyan Çerkes çok mu?

Ateist Çerkes yok mu? 

“Kültür; ancak dinle yaşar, dinsiz kültür yaşamaz!” sözüne inanıyor muyuz?

Dini, tanrıyla kişi arasına sıkıştırarak onu sosyal hayattan koparmak ciddi sakıncalar doğurmuyor mu?

İlahi hiçbir kitapla bağlantısı olmayan gençlik, ne derece kültürüne sahip çıkabilir?

Dine uymayan, dinin yasakladığı geleneklerimiz var mı?

Acaba, dini iyi anlasaydık, dinin sevgi, barış ve hoşgörü ikliminde kültürümüz de daha iyi serpilip gelişir miydi?

Din olmadan bir yaşam mümkün müdür?  

Dini duyarlılığın, kültürümüze zarar vereceği önyargısı doğru mu?

Din kültüründen, dini duyarlılıktan, dinin insan üzerindeki pozitif etkiden yoksun bir gençliğe kültürü anlatmak zor değil mi?

En az din bağnazları kadar tehlikeli değil mi kültür bağnazları da?

“Din bize yeter, kültür onun içindekilerdir, o da İslam kültürüdür.” sözü doğru mu?

“Çerkes kültürü, dine ihtiyaç bırakmıyor. Zaten din, biraz da Avrupa veya Asya kültürü değil mi?” 

“Bir kültürü anlamak o kültürün en etkin öğesi olan dini doğru anlamaktan geçmez mi?”

“Dini doğru anlamadan, kültürün öğeleri olan dili, edebiyatı, müziği, sanatı, mimariyi, örf ve adetleri doğru anlamak mümkün mü?” 

Peki, nedir din?

Toplumların, kültürlerin dine çok mu ihtiyacı var?

Din, toplumların olmazsa olmazı mı? 

“Geçmişte bulunduğu gibi bugün de ilimsiz, sanatsız, felsefesiz toplumlar bulunacaktır. Fakat dinsiz bir toplum asla”  (1)  

“Günümüze dek dinsiz yaşayamayan insanlık, gelecekte de dinden vazgeçemeyecektir.” (2)  

“Din dışı, sosyal bir dünya, kararlı olmayan sosyal bir dünya olacaktır. Coşkun heyecandan ve görüş genişliğinden yoksun, kararsızlık ya da şüphe içinde bir dünya olacaktır.” (3)  

“Din, insan denilen varlığın eylemlerini, hareketlerini tayin eder. Bu kuvvet fertleri, ortak hayata kendilerini feda etmeğe iter.”  (4)  

“Dine bağlı bir insan, her şeyi bilen, her şeye kadir bulunan mutlak varlık karşısında kendisini sorumlu hisseder. İçinde bir müfettişin bulunduğunu hisseder, hareketlerini ona göre ayarlar.” (5)  

“Din, ferdî ve içtimaî yanı bulunan, fikir ve tabiat açısından sistemleşmiş olan, insanlara bir yaşama tarzı sunan, onları belli bir dünya görüşü etrafında toplayan bir kurumdur. O, bir değer koyma, değer biçme ve yaşama tarzıdır. “  (6) 

“Din, bir takım şeyleri duyma, onlara inanma, onlara göre bir takım iradî faaliyetlerde bulunma meselesidir.” 

“Din, içtenlikle kabul edildiği ve tam manası ile kavrandığı takdirde karakter ve kişiliği büsbütün değiştirebilecek güçte bir genel hakikatler sistemidir.”  

“O halde, dinin başlıca amacı insanın iç ve dış dünyasını yönlendirmek ve temelinden değiştirmek olduğuna göre, ihtiva ettiği temel hakikatler hedefinden saptırılmamalıdır.” (7)

“Hakikatte herhangi bir şeye inanmayan bir insan yoktur. İnanılan bu şey çok değişik olabilir, fakat o hiçbir zaman eksik değildir. Çünkü hiçbir şeye inanmayan bir insan yaşayamaz. Gerçekten her türlü inançtan yoksun olan bir insanın yaşamasına olanak yoktur.” 

“İnanmanın eski kültür unsurlarında ne kadar önemli, büyük bir rol oynadığını, onlardan bize kadar gelen tapınaklar açık olarak gösteriyor.”  (8) 

Ya kültür?  

Mengüşoğlu, kültürü, basitçe hayatı yaşamaya değer yapan şeydir diye tarif ediyor. 

Taylor’a göre, “ Kültür, ya da uygarlık, bir toplumun üyesi olarak, insanoğlunun öğrendiği (kazandığı) bilgi, sanat, gelenek, görenek ve benzeri yetenek, beceri ve alışkanlıkları içine alan karmaşık bir bütündür .” 

Prof. Dr. Necati Öner’e (*) göre ise kültür: “İnsanın var olanlar hakkında, hangi yolla olursa olsun, edindiği bilgiler ve bu bilgilere dayanılarak ortaya koyduğu eserler, davranışlardır.”

Prof. Dr. Mümtaz Turhan’ın (*) tanımına göre: “ Kültür dünyası, mevcudiyetinin bütün tarihi boyunca tabiatı ve kendisini nasıl idare edeceğini öğrenmek suretiyle insanın bizzat meydana getirmiş olduğu eseridir”  

“ Tarihsel, toplumsal gelişme süreci içinde yaratılan bütün maddi ve manevi değerler ile bunları yaratmada, sonraki nesillere iletmede kullanılan, insanın doğal ve toplumsal çevresine egemenliğinin ölçüsünü gösteren araçların bütününe kültür denir. (9) 

Prof. Dr. Necati Öner, Kültürü, özgü kültür, Ortak kültür olarak iki gruba ayırır.

“Aidiyet bakımından kültürün bir kısmı bir millete özgüdür, o milletin damgasını taşır. Milletlerin ayırımı kültürün bu yanı iledir.

Kültürün bir kısmı da bütün insanlığa hastır, herhangi bir milletin damgasını taşımaz, milletlerin ortak malı gibidir.

Birincisi bölgesel, ikincisi evrenseldir.

Birincisi sosyo-sübjektif, ikincisi objektiftir. 

Özgü kültür milleti millet yapan, bir toplumu kendisi yapan unsurdur.

Nasıl fertleri “ben’likler ayırırsa, toplumları da birbirinden özgü kültürler ayırır.

Öyle ise özgü kültür bir milletin “ben”idir.

Ortak kültür insanlığın ortak malıdır.

Her milletin ortak kültürünün kullandığı kısmı, onun millî kültürüne dâhil olur.

Bu bakımdan millî kültürü, yalnız o milletin damgasını taşıyana indirmek yanlıştır.

Bir milletin millî kültürü, hem özgü hem ortak kültürden oluşan bir bütündür. 

O halde güçlü millet olmanın ön şartı milli zihniyeti uyandırıp canlı tutacak özgü kültürün fertlerde yaşamasını sağlamaktır.  

Bilgiseven’e göre ideal kültür:  İlim ve din bütünleşmesi, dünya ve ahiret bütünlüğü, fert ve cemiyet birlikteliğinden meydana gelir. (9) 

Demek ki din ve kültür birbirinden soyutlanamaz.  

Ortak bir inanç olmaksızın kültür potasında milletleri bir araya getirme gayretleri sadece hayalde kalmaya mahkûmdur. 

Dini basite alan, dini fantezi sayan yaklaşımlar çözüm olamaz.

Çözüm,  kültürle dini yoğurmakta, gençliği onunla doyurmaktadır

Çözüm, diniyle, diliyle, dipdiri bir gençliktedir! 

Anlaşılan o ki, “Kâfe”yle bitmiyor, “yunafe” yetmiyor! 

Unutmayalım, en az dini bağnazlık kadar tehlikelidir kültürel bağnazlık! 

Din, sosyal hayatla buluşmalı, toplumun hayatında hayat bulmalı.  

Gençlik bunu kavramalı, bunun şuuruna varmalı.  


KAYNAKLAR
:
1. Henry Bergson, Les Deux Sources de La Moraleet de la
Religion, Paris,1948
2. Charles A.Ellwood
3. A.g.e
4. Benjamin Kidd
5. Prof.Dr.Necati Öner, Milli Zihniyet ve Milli Birlik, Ankara, 1986
6. Prof. Dr. Murtaza Korlaelçi, Erciyes Üniversitesi
7. Muhammed İkbal, İslam’da Dinî Düşüncenin Yeniden Doğuşu, çev. Dr. N.Ahmet Asrar Prof. Dr. Mehmet Aydın, Din Felsefesi, İzmir, 1987
8. Takiyettin Mengûşoğlu, İnsan Felsefesi, İst. 1988,
*Prof. Dr. Necati Öner, Kültür, Felsefe Dünyası, cilt I,Sayı 2,Ank. *Prof. Dr. Mümtaz Turhan, Kültür Değişmeleri, İstanbul, 19879. TDK Sözlüğü10. Prof. Dr.Amiran Kurtkan Bilgiseven, Din Sosyolojisi, İstanbul 1985