MEZARLIKTAKİ MEÇHUL ADAM

Kuban Paul Seauhmann
13.12.2003

Bir  Adige ağabeyimizin başından geçen bir olayı size anlatalım bu hafta. Gerçekten inanılmaz bir trajedi. Ancak, tam bizim niteliğimizi gösteren bir anı. Şimdi, onun ağzından size aktaralım:

“Köyümüzde bizim çocukluk yıllarımızda, garip bir olay olmuştu.

Mezarlık, köyün 200-300 metre ilerisinde bir tepeceğin üzerindeydi. Son derece bakımlıydı. Mezar taşları ve mezarlar elbette mermer değildi ama düzenli ve özenliydiler.

Bir gece thamadelerden biri mezarlıkta bir gölge görür. Hava açık olduğu için adamın silueti net olarak görünmektedir. Oldukça zayıf ama uzun hafif kamburu çıkmış biri. Thamade mezara yönelir. Gecenin vaktinde kim mezarda olur ki?

Gölge mezara yaklaşan biri olduğunu hissedince birden yok olur. Thamade mezara girer sağa sola bakar kimse yok. Hayal gördüğünü sanıp eve döner.

Bir süre sonra bir başkası daha görür gölgeyi. Daha sonra aralıklarla bu gölge, mezarda farklı kişiler tarafından görünür. Herkes merak içindedir.

Bu gölge olayının konuşulduğu zamanlarda kimsenin cinden, periden, ruhtan söz ettiğini duymadım. Herkes canlı kanlı birinden söz etti. Oysa son derece ürkütücü bir durumdu. Çünkü kimse yakalayamıyordu.

Bu gölge ayda bir iki kez mezarda görünüp sonra kaybolmaya devam etti. Artık köyde bir kişi görev alıp mezarlığın çevresinde dolaşıyor ama yine de izine rastlanmıyordu.

Sonunda gençlerden biri yakaladı. Tuttu köye getirdi. O zamanlar, köyde olay olmuyor (vukuat yok) diye jandarma lav edilmiş, personeli çevre karakollara dağıtılmıştı. Yani köyde teslim edecek kolluk kuvveti de yok.

Adamı misafirler için hazırlanan eve getirdiler. Bizde merakla izliyoruz. Saçı sakalı birbirine girmiş, gözleri kan çanağına dönmüş, sürekli titreyen biriydi. Thamadeler sedire oturttular ve konuşmaya çalıştılar. Ancak, titriyor ve başını öne eğiyordu.

Thamadelerden biri gençlere banyoyu hazırlamalarını söyledi. Bunun üzerine yan odada bulunan tahtayla çevrilmiş banyo hazırlandı. Evlerden elbiseler, temiz iç çamaşırları getirildi. Bir ağabeyimiz köyün gönüllü berberiydi. O çağrıldı. Saçı sakalı kesildi. Sonra banyo yaptırıldı ve yeniden odaya getirildi.

Thamadelerimizden biri adamı tanıdı. Heyecanla “Sen falancaların oğlu değil misin?” O başını kaldırmıyordu. Sonunda bizi odadan çıkarttılar. Ertesi gün öğrendik ki, mezarlıkta yakalanan adam, köyümüzden göç etmiş bir ailenin çocuğu.

Sonradan neden gizlice köye geldiği ve geceleri mezarı ziyaret ettiği anlaşıldı.

Bu adam çocukken, bir arkadaşıyla kavga ediyor. Babası da arkadaşıyla kavga ettiği için azarlıyor. Buna çok içerleyen çocuk bir gece gizlice evden çıkıyor ve kavga ettiği arkadaşının evine gidiyor. O zamanlar; samanı, ahırların üzerine istif ederlerdi. Geliyor samanları ateşe veriyor.

Bunu yaparken kavga ettiği çocuk kendisini görüyor. Koşarak engel olmaya çalışıyor. Ancak başaramıyor samanlar inanılmaz hızla alev alıyor ve ahırın her yerini kaplıyor. Çocuk bir yandan ailesine bağırırken bir yandan ahıra dalıp hayvanları çıkarmaya çalışıyor. Yangın söndürülüyor. Çocuk ağır yanık yaraları alıyor. Bir iki ay tedavi ediliyor. Çok acı çekiyor ama kimseye arkadaşıyla ilgili tek söz etmiyor. Sonunda vefat ediyor.

Bir süre sonra olay unutuluyor.  Birkaç sene sonra da yangını çıkaran çocuğun ailesi ekonomik nedenlerden dolayı  kente göç ediyorlar.

İşte geceleri mezarlığa gelen kişi, bu yangını çıkaran ağabeyimizmiş. Yıllar sonra yoğun biçimde, kendisini ihbar etmeyen arkadaşını rüyalarında görür olmuş. Bir türlü vicdan azabından kurtulamadığı içinde geceleri gizlice gelip mezarının başında oturup onunla sohbet edermiş.

Köyde uzun zaman kaldı bu ağabeyimiz. Ancak hiç dışarı çıkmazdı. Kentteki ailesine haber gönderildi. Geldiler ama götüremediler.

Bir gün eve yemek götüren kızlar onu evde bulamamışlar. Köyü alt üst ettiler yok. ‘Herhalde ailesinin yanına döndü’ dediler. Birkaç gün sonra arkadaşının mezarına sarılmış halde cenazesini buldular. Nasıl öldüğünü kimse bilemedi.”

Günümüzde ne değişti acaba?

Vicdan?

Xhabze?

SonSöz
Çerkes, çayını içerken ses çıkarmamaya özen gösterendir. (Kuban)