Nilgün Nart

AŞKIN AŞKI

Aşkın yalnızca saatlere günlere yansıyabilecek kadar kısa ömürlü olduğunu sanırdım.

Sevgili Seni “Kendimde” Hatırlayınca;

Aşkın; değil yıllara, değil asırlara, Sonsuz Zamanlar boyunca, Sonsuz Aşkla, Sonsuz Sevgiyle, Sonsuz Tutkuyla, Sonsuz Şefkatle tüm boyutlara yansıyabildiğini ve tüm varlığımı kucaklayabildiğini gördüm.

Kalbimin yalnızlığını daha önce hiç fark etmemiştim. Kedimi çok sandığım serüvenimde; Senden ayrı, bizi unuttuğum sonsuz zamanlar boyunca yalnız kaldığımda sensizliğin “yalnızlık” olduğunu anladım.

Aşkı ve aşka ait olan her şeyin kaosların ortasında, arada sırada yaşanan tatlı dakikalar olduğuna inanmıştım.
Anladım
Anladım ki Sevgili
Aşk; Kalbimdeki Sonsuz Aşk ile yansıdığım “Sevgiliyi” her An’da, her yerde, nefesimde bir dua, gözlerimde bir renk, tenimde gül kokusu, yüreğimde alev alev yanan bir ateş parçası gibi hissetmekmiş. Birlikte Aşkın içinde tükenerek yeniden Tek Ol’arak doğabilmekmiş.

Ve anladım ki Sevgili; her seferde olduğu gibi ve Şimdi Burada Tam ve Bütün olduğum An’da; Aşk ‘kendim’ olabilmekmiş.
Rüzgar olup esmek
Güneş olup doğmak
Sınırsız
Sonsuz
Hesapsız
Yarınsız
Ol’makmış
Ve aslında bütün mesele; Canın, Cananda olduğunu bilebilmekmiş

İÇİMDE UKDE KALDI… Sevgili

Seninle birlikte seyredemediğim güneşin doğuşu ve akşamların gizemi,

Dinleyemediğim yağmurun sesi ve toprağın kokusu,

Deniz kenarında birlikte “Ruh Ruha” yürüyemediğimiz sahiller ve kumlara çıkmayan ayak izlerimiz,

Birlikte varoluşumuzun derinliğinde eriyemediğimiz An’lar

Senin “Ruhunun Gözlerine” söylenmemiş Sonsuz Aşkın Sözleri ve kalbine anlatılmamış sonsuz sevda rüyalarım…

Içimde ukde kaldı
Seninle yaşanmamış Sonsuz An’ın bir bakışlık Ömrü

Sonsuz Aşka, Sana, var olan her şeye ve hatta hatta “kendime” rağmen her şeyden vazgeçişim.
Ve çekip gidişim.

Savurdum seni Sonsuz Aşkla, Sonsuz Rüzgarlara
Binyıllık Ayrılık yine Ben’im Ol’sun
“Kendimi” kaybettiğim
Sonsuz Bir Düşün, Aşk Bahçesinde.
Biliyorum
Anlamayacak beni
Senden başka hiç kimse
Sadece sen
Sen duyacaksın çığlıklarımı.
Yüreğindeki yerimden
Beni Sonsuza savurduğun An kadar
Aşk Ol’Anım
Yağsın sevdalar gözlerimden
Sicim gibi
Bilenlerin yüreklerine

Kayboldum ben Sevgili
Taştan Toprağa
Seni aradığım Alemlerde.

Şimdi – Burada
Aşk Bahçem mi Düşümün içinde?
Yoksa Sonsuz Düşüm mü
Aşk Bahçesininde?

 

GÜLLERDEN GÜZEL SEVGİLİ

Sonsuz bir Düş’ün içinde
Yansıdığın
Bir Ademin gözlerinde
Kaybettim yine kendimi.
Seni aradığım

Nice Alemlerine saçılmış
Zaman-mekanın Aynalarında
Seyreylediğim
Sen Ol’An Sevgiliye
Ol’dum Bir yabancı gibi

İşte tamda O An’da
Kaosların ortasında
Bir bilinmezin içine
Döndüm
Döndüm kendi karanlığıma
Döndüm
Döndüm Sonsuz Bir An boyunca
Semaya
Bir’liğin saadeti
Ve çokluğun sefaleti
Yüreğimde Birlikteydi

Çok
Çok uzakta
Birdenbire
Bir Bahçe belirdi
Ve Aşkın gül kokusu sardı her yeri

Koşarak
Aşkın Bahçesine kaçtım
Bahçeden *Bir* baktım ki;
Ne dışarısı kalmış
Ne içerisi
Ne Bir kalmış
Ne çok
Ne sadet
Ne sefalet
Hepsi Düş’üm kadar
Kocaman Bir yalan.

Şükürler Ol’sun ki
Tek Ol’An
Aşkın Bahçesinde
Sevgilinin
Güllerden Güzel Varlığında
Bir’likte eriyebilmekmiş.

 

AŞKINLIK MASALI

Bir Var’mış Bir Yok’muş…,

Karanlıkla örülmüş
Güneşlerin yitmekte olduğu
ve
Şafakların kaybolduğu
Semaların unutulduğu
Tara Düşlerine
Tamda vaktinde gelmiş bir Gezgindim
Hemen kapı aralığı gözlerinden süzülmüştüm
Soğuktan buz tutmuş Derinliklerine

Bir kadının yüreği gibi
Kraterler içinde ay dönümüydü hırçınlığım
Ve seni keşfe çıkışım
Daha dün gibi…
Hep başlamaz mıydık
Sona geldikçe
Tamda da oldu derken
Bir sonbahar mevsimi gibi
Dökülürdün hep
Evrenlerden galaksilere salkım saçak
Sararmış üzümler gibiydin
Ve ben sepet sepet güz üzümü toplamaya giderdim
Ruhumun ayrılık fırtınalarında
Kaybolacağımı bile bile…

Ve ardından
Maddenin kış tipisine tutulacağımı bilirdim
Belki de ölümdü beni sana çeken
Ve hep kar taneleri kadar naifliğimdi
Gücüm
O kadar yok olmaya hazırdım ki
Masalların anlatıldığı bir kış gecesinde
Sonu belli olan bir masaldı olmak istediğim
Ki bu yüzdendi
Kartanesinde yaşam bulmuşluğum
Kendimden kaçışın izindeyim
Biliyorsun
Dondururdum kendimi, sonsuzluğa savruluşumda
Ve
Çılgın bir serüvene yol alıyorum ayrılık başlangıcında
Bir türlü gidemediğimiz düşe
Belki de
Keşfe dalmak düşlemekti
Hep çocuk olarak kalmak evrende
Salkım saçaklarında dolanmak
Senin ışığının peşisıra
Ah sevgili
Ben mi sevmiştim bu oyunu
Yoksa asal -kış- sen miydin
Beni donduran
Bir kar tanesi görünüşünde var eden
Ve sen
Donmuş bir Buz Dağına Aşık Ol’An -sen-
Agni’m Ben’im
Ateşim
Bilyordun
Bizi
Doğamızı
Başlangıçta ve sonda
Birlikte durmaktı

Erimek ise Ölümdü Bize
Belki de Aşk’tı
Bundan sonra
Ne sen ne de ben varız düşlerde
Anladım sevgili

Bizim mevsimimiz KIŞ

Yaz bize yaramaz
Biz varlığımızı soğuktan ve mesafeden almaktayız…
Ateşimiz
Uzaklığımız
varoluşumuz
Başlangıç ve son

Biz seninle
İki kapıyız
Birbirimize geçebildiğimiz
Ve
Birbirimizden geçip gidebildiğimiz…

Sanki
Hep ikide durabildikçe geçit veren

Nicelerini gördük,
Erimek istediler
Ama
Ne ayrılıkta durabildiler,
Ne ikiliği sevebildiler
Ah bilseydiler ki
Sevgiliydiler
Bir, Bir ve işte iki oluverdiler
Derine baktığında iki, iki ve Bir’diler
Bilseydiler ki
Var’san varım demek içindiler…
Ve ne yazık ki
Ölmeyi bile beceremediler
ki
Doğabilsinler.

Sahiplenmekte oldukları için her şeyi
Tutuna tutuna
Ölüme kilitlendiler
Akmak varken ve başlangıçtan sona
Ve sonra yine
Sondan başlangıca

Tepine tepine
Yaşama direndiler
Sevmek varken -kış- ve -tipiyi-
Yazın ortasında hep gölgelik beklediler

Gölgede
Sönüp gittiler

Ne yazı sevdiler ne kışı
Ne sonu ne başlangıcı
Ne seni ne beni

Ne de AŞKI

AŞK’ın yanından da geçip gittiler

Hatırladığım…

Bir kış günüydü…

-Bir- düşlüyor
Ve
Anlatıyordu…

Masal Ol’muş Ben’i.

Bir Var’mış Bir Yok’muş…,

20.08.2010
İstanbul / Türkiye

AŞKINLIK HİKAYESİ

Evvel zaman içinde
Kalbur zaman içinde
Henüz hava karanlık
Ve vakit çok erkendi…

Bir deniz
Bir damla
Ususl usul
Masalın içine içine akmaktayken
Ne isem cismen
Düşe kalka
Yola yeni koyuluyordum…

Alacakaranlık bir düş-Ten ibaretti
Terra’da uyanmışlığım,
Ki
Güneş doğduğunda
Yaprağımda eriyecekti
Çiğ damlası yalan-varlığım
Karışırken havaya ve suya
Yıldız tozlarımı serpecektim
-Ayak bastığım- toprağa
Ve
Yaşamın Ateşi
ismen kaybolurken alevlenecekti…
Yok Ol’an VAR-lığımdan

Biliyorum
Yok Ol’dukça VAR Ol’uyordum

Ah derdim
Ne ölümdü ne de doğmaktı
Sonsuzluğumda
Akmak
Akmak
Akmaktı
Durmak ne ölümdü ne de doğum
Ah gülüm
Durmak
Sonsuzlukta hep içine düştüğüm bir iz-düşümdü…

Yansımalar içinde değilmiydik
Evrenden inişlerimizde
Kendimizi SES’in boşluğuna bıraktığımız
Galaksilerde, köşe kapmaca oynar gibi
Bir kovalamacaya düşerdik gölgemizle
Ki
Alevli Dağın hemen eteklerinde buz tutuyorduk
İkiliğin görünüşlerinde…

Ah zaman ahh
Bizi bizden ayıran
Tunami karanlığıydın, gözlerimden yüreğime çöken
İşte bu An’dan sonrası tufan
Ne sen ne de ben
Ne manalar ne anlamlar

Ah tüm -nedenler-
N’eden-sizlerde…
Ki bilselerdi
İncir çekirdeğinde gizlemişlerdi
Neden-siz-leştikçe
Ol’uyordum
Seyr-i seferimde

Velhasıl Sevgili
Şimdi
Ayrılığın en zor dönemecindeyim
Sessiz Yürüyüşün kaç bininci yılında
Yorgun ve bitap düşmüş durumdayım
Kaosun yalanın dolanın içinde
Karanlığın ve çatışmanın zirvesindeyim…

Ol’anlar Ol’uyor…
Terralarda yerler yerinden oynuyor
Ruhlar sarsılıyor
Sahneler dağılıyor ve tekrar kuruluyor
Ah gözümün Nuru
Varlığımın Nedeni
Bilesin ki
Nedensizleştikçe
Yitiriyorum hayalini…

Nasılda isterdim -Sonsuz Bir Aşk Hikayesinde-
Ölümlü Ol’An bir sevgili olmayı
Ki
Bilirdim işte o zaman
Sonsuzlukta
Hercai bir kitabın içindeki öykü adresinde bulunmayı…

Ah Sevgili ah
Şimdi öykümüzün hem içinde hem dışındayım…
Neredeyim?

Ki
Kaygılandırsa da beni
Zaman zaman
İllüzyonların diyarı
Biliyor musun sevgili
Yangınların ve ateşlerin arasından
Hasretime koşmaktayım

Şükürler Ol’sun…
Şimdi burada bildiğimizi biliyorum
Bizi
Sonsuz zamanlar içinde
Habersiz gecelerde nasıl da birlikte öldüğümüzü
Ve karanlığa -birlikteyken- sabahı doğurabildiğimizi…

Dağların-çöllerin-kışların-tipilerin; Bilinmezim
Ki
Hepsi Bizim
Sonsuz Kabul ile
Gece ve gündüzleri, boynuma gerdanlık yaptım
Bize getiriyorum
Seferimden armağan…

Ufkumda usul usul esen
Özgürlüğün kanatlarına
Sana savrulduğum
Rüzgarlara ve fırtınalara,

Hiç görmemiş Tunami gözlerime
IŞIK Ol’uşuna…

Aşkı Sevgiyi hiç bilmemiş
Yüreğimin binyıllık zindanlarında
CAN Ol’uşuna…

Lütfedip üflediğin
Aşk’ın Nefesine
Şükürler Ol’sun

Sonsuz zamansızlıklarda
-Üretebildiğim- düşlerimin
Noktası Ol’dun
Sevgili
ki
Yitirdiğimde seni
Akıp giderim
Düşlerimin elinden
Esip geçerim
Yalçın kayalıklardan
Ve
Hırçın denizlerden…

Duyuyorsun SES’imi
Nedensiz Nedenim
Agnim
Gün-Eş’im

Eğer ki
Sesimiz varsa duymalıyız
Ateş isek yanmalıyız
Işıyorsak Ol’malıyız

Ey Ben deki, sen
Sen de ki, Ben
BİZ

“Zamanların ötesinde
Söz vermiştik,
Şimdi Burada Ol’maya

Ya Ol’mazsan, Ol’amazsan diye”

-Bizi- anlatıyordum
Terra’nın Şafağı sökerken
Yitip gitmekte Ol’An hayaline

Sen ve Ben
Ayrılığa savrulmadan
Sonsuz Aşk’ın Bahçesindeydik
Şimdi burada…
Nefesin, iletsin kalbine SES’imi

Hava henüz karanlık
Ve vakit çok erkendi

Yola yeni koyulmuştum

Ve
Zamanı hatırlamıyordum…

Belki
7 kat zaman 7 kat mekanın, peşrevinde…
Bir ihtimal belki de
7 kat gök 7 kat yerin faslı-n’daydım…

Sonsuz Bir AŞK Hikayesinin…
Kalbur zamanının…..
Evvel zamanı içindendeydim…..

Bir Yok’tum Bir Var’dım……….

05.10.2010
İstanbul / Turkiye

 

BİZ

Hadi Bırak
Vakit tamam
Az kaldı buralardan göçmeye
Cennet diyarlara konmaya
Eski dükkanı kapattık
Kırkyamalı bohçamızı da dürmeye başladık.
Sende -Biz- ile gelmek
Ve yine Biz Ol’mak istersen
Bırak hadi
Nefs-ten yemeyi içmeyi
Ve semirmeyi de
Kalk
Zebanilerin sofrasından.
Bitti dünyanın defter sayfaları
Sonsuzun Notaları üflenmekte
Duyabilene Semalardan

Yalanı çoğaltma
Öfkeleri kudurtma
Doğruyu abartma
Sevinci saptırma
Ayırmayı bırak
Bölmeye meydan verme
Hatırla
Bizdeki, İNSANI
İnsandaki, -BİZİ-
Hadi Uyan artık
10.Köye, Yol’a koyulmak gerek.
Yol uzun hava puslu
Gönül yorgun uzak diyarlardan.
Hasretinden yuvadan sürdüm bu Canı
Ki ancak
Seninle -Birlikte- dönebileyim diye
Gül Dostum
Gel Dostum.
10.Köy ki
Sen inandıkça Ol’uşacak
Yol’da yürüdükçe belirecek
Hadi Gel
Ne zaman ne mekan
Asalında
Ne geçmiş ne gelecek
Sonsuzluğun, Ol’mayan ortasına asılmış
Bir çift yelkovan
Ve akrep gibiyiz.
Varlığımızı aynı yerde durmakla
Gerçek kılmaktayız.
Manamız;
Birbirimizle saat başı kavuşmalarda
Kucaklaşmalarda
Biz biliyoruz
Ki
Biz ayrı değiliz
Hadi hatırla
Ben; ben olabilmem için
Sana
Sen, sen olabilmen için bana
-Biz- Ol’abilmek için
Birlikteliğe İhtiyaç var.
Hatırla
Biz huzurun kaynağıyız
Biz sevginin toprağıyız
Biz aydınlık kalplerin ocağıyız
Biz Ezel Ebed
Biz, birlikte
Dostlukla
Hoşgörüyle
Sonsuza kadar
İkide -BİR- Ol’abileniz.
Hamurumuzun mayasından
Ve unumuzun Buğdayından
İNSAN Ol’Anız.
Şimdi Burada
Bize de
Birlikte Dostlukla
Kol kola ve omuz omuza
BİZ Ol’mak
Ve
Biz Ol’arak yaşamak yaraşır

Tutmak için, iki ele
Yürümek için iki bacağa
İhtiyacın olduğu gibi
Biz birbirimiz de Ol’dukça Var’ız
Seni beni onu tüketmek
Didişmek niye
İki elim savaştığında
Nasıl ki tutamazsam -Yaşamı-
Kendimde
Ve
İki bacağım çatıştığında
Nasıl ki ilerleyemezsem
Yaşamın hedefi Ol’An Sevgiye

Sen olmazsan Dostum
Olamayız -Biz-
Biz; sen ve ben Ol’arak
Muhteşemiz.

Biz;
Senin ve benim,
-Biz- Ol’duğumuzu bildiğimizde
VAR’ız
Hayr; tam ve bütün Olmakta
Bir Ol’arak yaşamakta

Vakit O zamandır ki
Ne zaman
Seni ve beni aşacağız
Birlikte
Sana ve bana göz devirmeyi
Ve
Söz söylemeyi bırakacağız
İşte O zaman
Sulh ile
İki kol, kol kola girerek
İki ayak, uygun adım yürüyerek
Aşk ile
-Biz- olabiliriz

Ne Mutlu
-Biz-e Ol’duğu gibi
Sonsuz kabul
Sonsuz şükür
Sonsuz şefkat ile
Kalbinde yer verenlere
Ve
O Kalbi Bilenlere
Ne de Güzel…

İstanbul, 03.03.2010

OKYANUS HALKI

Küçük bir teknesin sen
Şu Sonsuz okyanusta
Bilirim
Nicedir gitmektesin
Gündüz gece bir liman uğruna
Topun tüfeğin bir teknedir
Sahip olup olacağın
Kara-yokluğunda.
Belli ki teknen oldukça
Sen de var olacaksın
Şu Sonsuz Okyanusun bir ucunda,
Öyleyse dinle Tek-Ne
Bak neler oluyor
Okyanusun dibinde ve az ötede
Yeri göğü çatırdatarak inlete inlete
Amansız bir Fırtına kopmuş geliyor…
Bil ki;
Dalgalardan duydum akşam
Fısıldıyorlardı
Okyanus Halkı’na sessizce…

Duyduklarıma inanamadım,
Şimdiden bir bulut çöktü göğsüme
Kara-yokluğunda,
Bitmeyen bir kabusun içinde
Karanlığa bakmaktan yorgun,
Yaşamı hiç görmemiş gözlerimin
Tükenmiş Zamanlar öncesinden
Buğday tarlasında, bir darıda kalan
Hak’kı için
Ümit besliyorum,
Farzet ki, Tek-Ne
Düşmüş -Bir- galaksinin gezginiyim
Bilmekteyim ki…
Nefsin virüsü
Bir zamanlar
Kemirmiş sönmüş yıldızları da.

Dinle öyleyse…
Dinle ki
Ümit beslesin yüreğim her hücreden
Hücre ki
Işıyacak bu beden gemisinden
İnan bana bir hata varsa
Suçlusu,
Güneşi hiç görmemiş sözlerim Ol’sun

Dinle

Sen ki küçük bir teknesin
Eğer ki görebilirsen
Kendine -Ne- ettiğini
Bir ümit,
Varacaksındır güvenli bir limana.

Bırak hadi
Elinde ki nalıncı keserini.
Hiç şüphen olmasın ki
Ufak ufak kemirmektesin
Dünya bedenin, Ol’An -Gezegenini-

Nice zamandır
Dağ tepe orman, börtü böcek
Haykırmakta sana
Sonlandırdığın yaşamlarla…
Hatta
-İnsanca-
Ve kardeşçe yaşamaya koyduğun noktayla.

Hadi bırak nalıncı keserini…

Dur
Dur da bir bak
Keserinin ucuna
Ve dişlerinin arasına,
Ne canlar var…
Ve tahmin edeceğin gibi…
Başka bir keserin ucunda da senin canın var.

Duy SESİNİ
-Dünyaana- ne zamandır İSYANDA…

Belli ki çok, çok uzaklarda
Boşluktaki bir fırtına
Alaboralar koparmakta
Vakit yakındır ki
Seslenmekte -Dünyaana-
Kaybettiği
Ormanlarla balıklarla
Kirlendiği
Havasıyla suyuyla
Ağladığı karanlıklarda

DUYAN Dostlara

“hadi tası tarağı toplada
Gidelim, insanın Bilinç Ol’duğu,
Yaşamın -Yaşatıldığı- limanlara”

Duyuldu ki sesi Dünyanın,
Kopacak bir fırtına
Alemlerde
Tıpkı
Evrenin değirmeninde
Ezilen Buğday taneleri gibi,
Yıldız tozları düşecek yine
Bilincin Toprağına
Sonsuz Başlangıçta
Ve
Ekmekler karılacak tez zamanlarda
Zira ateşler yandı çoktan kazanların altında
Yaşanacak bu fırtına

-Çare yok-

Henüz vakit varken
Atarsan elinde ki
Hep kendine yontan nalıncı keserini

İster fırtına kopsun
İster yer yarılsın
İsterse güneş donsun

Sonsuzluğun İndinde
Bulunacak inanana güvenli bir -Yuva-

Kim bilir
Belki de yalnız sen olacaksın cümle Alemde
Güvenli bir Limana yanaşan
Ve Alemleri de Birlikte yüreğinde taşıyan

Kalpten Ol’An
Ve
Kalbi Ol’An

Okyanus Halkı’ndan Olacaksın…

Ne Mutlu Sana.

İstanbul, 12.06.2010

DÜŞ USTALARI

Onlar;
Dost’lar
Düş Ustalarıydı………
Sonsuz Boşluğun; AŞK Bahçelerinde …
GÜLLER, KARANFİLLER, LALELER ekerlerdi…
Gökkuşağının doğduğu diyardan neşet eden
Ateşin Çocukları
Terra’nın ilk şafağına uyanırken
Titriyordu tüm realiteler köklerinden
Ki onlar, dostlar
Açtıkça kainatları kendinde
Sonsuz bir Düşün Hay-At’ına
Dalga dalga bilinç nefesin içinde
Birlikte aşkla sevgiyle
Usul usul yaklaşıyorduk menzile
Ne Ademler
Ne Havvalar
İlk Yaradılıştan bir bahane
Asl-Ol’An varmak üzereydi ilk -sebebine-

Ah dostum ah
Tüm seyri seferden
Bir -nar- tanesi yüreğimde
Ki sonsuz binlercesi de
Nar’ın her hücresinde
Çok muyduk
Yoksa hiç yok muyduk
Bilemedik…

Derdimiz ki
Kendiliğimizdi
Ne idiysek keşfedecektik…
Hele bir dinle … sevgili
Kolay olan çok -zordu-
Zor olduğu için de hep unutulacaktı…
Kendimden dışarı çıkmak içindi
Tüm yaratılan
Yaratılan aslında unutmuşluktu sonsuzluğumda
Başkaca nasıl keşfedebilecektik ki
Düş ustalarının kendiliği Ol’An -düşünü- ???
Unutmak; her zaman başlangıçtı
Yoksa nasıl hatırlayacaktık ki keşfin güzelliğini ???
Ama
Ama
Gidilen yerden de ne gelinebilmişti…
Ne de vazgeçilebilmişti
Ne yar’dan ne ser’den
Sebebler neticeleri
Neticeler ki sebebleri boyunca açılıyordu
Sonsuzca
Tüm nedenler
Hacet deydiler ki
N’ler
Ne edecekler
Ki eyleyeceklerdi
Düş ustaları
İdiler…
Ki geçecekti
Düş bile kendinden kendine
Nasıl akacaktı ki okyanuslar kumtanesine
Nasıl yürüyecekti dağlar bulut hafifliğinde
Nasıl dikilecekti yokluktan
AŞK’ın K’af-tanı
Ki
Yaşam Ağacı inci işlemeliydi…
Kaç CAN dönmedi Aşk’ın seferinden
Yokluğu oldu
Sonsuzlukça kayboldu

Ah yokluğum ah
Yoksun
Ki Var Ol’duğuma inanayım
Yok’luğum,
AŞK’ın ifadelerindeki varlığından da öte
Sebeblerim ve neticelerim
Yalanı görünce buldum seni -nedenim-
Hepside kabulum…
Sadece Sen varsın
Sevgili
Ben zinhar zaten yokum…
Aşkım, Düş Ustam
Düşle düşleyebildiğini
Sonsuz düşlerinde
Sen ki Sevgilisin
Aşk Bahçesi
Bir’in
İçkin içinde
Renk renk çiçekler, tomurcuk tomurcuk
Açmaya ve rüzgarda savrulmaya ürkek
Ki morunu alını yeşilini ustamın yüreğinden yüklenmiş
Morlar, mor gecelerde uykuya dalmış sevgiliye hasretler
Al al Ol’muş, kiraz çiçeği, Ateşe Aşkı niyaz etmedeler
Yeşilim, çayırlar çimenler ormanlar
Hepsi sen
Sen varsın sevgili
Kardeşler, gözlerinde aydınlık şafağın amansız bekleyişinde
Saçılmış bahçemin dört bir yanına,
Hasretim Ol’An çiçeklerim
Yüzyıllardır yolunu gözlediklerim
Şairin şiirinde sevgili diye SES verdiklerim…
Meleklerim,
Ah kocayüreklerim,

Her şey Ol’duğu gibi
Ve öyle güzel

Aynalar yerli yerinde

Hepside kendi seyrinde
Seyreyleyen dönüşürse

Onlar’da dönüşüyor seyreyleyene

Sevdiğim sevdiceğim dinle
Ateşe odun gerek
Havaya rüzgar
Suya balık
Toprağa tohum
Aynaya ayna gerek
Seyreyleyene
Ne olmak gerek
Bil ki
Aynalardan bilecek
Tüketene kadar görüntüsünü
Yansıyan kendiliğinde
Dönecek içine içine
Döndükçe dönüşecek içinde
Düş üstüne
Düş düşleyecek
Düşleyen
Kendiliğini de düşleyecek
Ki
Aynaymış gibi
Düş düşleyene
Düşte bir gün solup gidecek
Gerçek –taş- gibi ortaya düşecek

Düş(ü)L-eyecek

İnan bana şimdi göz göz oldu sevinçten yüreğim
Sen de ki
Ben senim,
göz’üm, kulağım ses’im
Sağım solum nefes’im
Devranlar geçti
Şimdi
Güz’üm
Harman yeri
Kendiliğimin hasadınca
Düşleri ektiğim Bahar’dayım
Diyeyim ki
Her gözüm, Balım peteğim
Bahçelerim şenlendi
Neşe bile neşelendi
Şükürler Ol’sun
O’na
Şükürler Ol’sun
Düş Ustalarına
Şükürler Ol’sun
BİZE

İstanbul, 08.04.2011