SEVDİĞİM KİTAPLARDAN BÖLÜMLER

http://www.circassiancenter.com/cc-turkiye/yz-image/a0090-sevdigimkitaplarB.gif

ÇETAO Nadir Yağan

Bir insanın ak saçları var diye uzun yaşadığını düşünmek doğru olmaz: Uzun yaşamamıştır o, uzun zaman var olmuştur. Korkunç bir fırtına, adamın birini limanın ağzında yakalayıp, türlü türlü şiddetli rüzgarların keyfince oraya buraya sürüklediyse ve denizin aynı noktasında döndürüp dolaştırdıysa,denizlerde çok yolculuk yaptığını mı söyleyeceksin o adamın? Çok deniz yolculuğu yapmamıştır o yalnızca çok sallanıp sarsılmıştır.


Seneca-yaşamın kısalığı üzerine

Bütün etkinliklerimizin, zavallı varoluşumuzu uzatmaktan başka hiçbir amaç taşımayan gereksinimleri karşılamaya yönelik olduklarını görüp, sonra da araştırmalarımızın bazı noktalarıyla ilgili olarak kendimizi teskin etmemizin tutsağı olduğumuz duvarları renkli biçimlere ve aydınlık görüntülere boyayan düşsel bir boyun eğmeden başka bir şey olmadığını fark edince işte o zaman suskunlaşıyorum Wilhelm; o zaman kendi içime dalıyor ve içimde bir dünya buluyorum!
Johann Wolfang GOETHE Genc Werther’in Acilari

Hep ayni saatte gelsen daha iyi olur, dedi tilki, sözgelimi öğleden sonra saat dörtte gelecek olsan, ben saat üçte mutlu olmaya başlarım. Her geçen dakika mutluluğum artar. Saat dört dedi mi meraktan yerimde duramaz olurum. Mutluluğumun armağanını bulup çıkarırım. Ama gelişigüzel gelirsen içimi sana hangi saatte hazırlayacağımı bilemem.
Küçük Prens Antoine De Saint-Exupery

Ben insanlara ilk gidişimde yalnızlara özgü bir delilik işledim, büyük bir delilik: pazar yerinde göründüm. Ve herkese söz söyleyeyim derken, kimseye söz söyleyememiş oldum.

Böyle Buyurdu Zerdust Friedrich Nietzsche sayfa 333

Filozof: Doğru bildiği doğrultuda yürürken, doğru bildiğinden şaşmayan bir akıl ve istenç insanıdır. Filozof: herkesin yaptığını yapmayan; birbirinin gözüne batmamak kaygısıyla, herkesin ödün vere vere davrandığı gibi davranmayan insandır. Filozof: Kendini çevresini sorgulamakla yükümlü insandır. -Bu yükümlülüğü kendisi kendine buyurmuştur.

Salkımlar Nermi Uygur

Hayatları boyunca bir toplumun mensubu olmuş entelektüeller bile, bir bakıma, içeridekiler ve yabancılar diye ikiye ayrılabilirler: Bir yanda toplumun mevcut haline tamamen ait olanlar, onun içinde yoğun bir aykırılık ya da uyumsuzluk duygusu hissetmeksizin barınanlar ki bunlara evet-diyiciler diyebiliriz; öte yanda hayır diyenler, toplumlarıyla yıldızı barışmayan, bu yüzden de imtiyaz, güç ve şan şöhret edinmeme anlamında yabancı ve sürgün olan bireyler.

Entelektüel Edward Said

İletişim içine girmek, mesajı art yöresindeki gürültüden ve ona içsel olan gürültüden çekip çıkarmak demektir. İletişim parazite ve karışıklığa karşı verilen bir mücadeledir. (…) Fakat klasik düşüncede iletişimin kendisi bir tartışma (agon), konuşmacılar arasında bir kavga olarak anlaşılmıştır. İletişim söylem içinde, yani konuşmacıların birbirine karşı çıktığı bir talep-yanıt, önerme-karşı önerme diyalektiği içinde cereyan eder.

Kişi iletişimi şiddetin sürdürülmesi olarak görür ama başka araçlarla sürdürülmesi. Kişi herkesin kendi söylediği şeyin haklılığını kanıtlamak için konuştuğunu gördüğü zaman, iletişimin onaylama ve karşı çıkma yoluyla ilerleyen diyalektik ritmi içinde herkesin kendini ötekinden başkalaştırdığı bir ara görür. Kendi haklılığını kanıtlamak için konuşmak ötekini susturmak için konuşmaktır.

Ortak Bir Şeyleri Olmayanların Ortaklığı Alphonso Lingis s.

Çocuğun yaşamak için gereksinim duyduğu dili ona ancak yetişkinler verebilir. Çocuğun bakış açısından dil, daima uzmanların dilidir. Bu yüzdendir ki çocuklar, dilin boşluklarına düştüklerinde delirdiklerini sanma eğilimindedirler. Yetkinlik, yetişkinlik, bu boşlukların etrafından dolaşmayı bilmektir.

Dehşetler Ve Uzmanlar Adam Philips

Bir cümleyi bitirmemek çoğunlukla, kişinin belli bir dilsel temsilin eşdeğeri ya da özdeşi olmadığını; kendisinin, söylediklerinden daha fazla bir şey olduğunu göstermek için kelimelerle tanımlamak konusundaki tereddüdüne bir işaret olabilir. Kadınlar da erkekler de varoluşlarının kelimelere indirgenemez olduğunu bilir; fakat erkekler varoluşu tam da buna indirgemek için ellerinden geleni yapar.

Kadınlar Neden Yazdıkları Her Mektubu Göndermezler? Darian Leader

Yaşamda başarılması en güç şey, kendi düşüncelerine tutsak olmamaktır. Bu tutsaklığın adına tutarlılık deniyor. (…) Tutarlı olmak, hiç değişmeden hep belirli bir modele göre düşünmeyi sürdürmektir.

İç Özgürlük Krisnamurti

Asya ve Afrika “öteki” kavramının adlandırmalarıydı, “barbar” ve “putperest” gibi etnik, kültürel ve dinsel adlandırmaların coğrafi düzeyde ifade edilmiş kaynaklarıydı. Barbarlar, haliyle, kendilerine barbar demiyorlardı; putperestler de Hıristiyanlığı benimsemelerine ve kendilerini böyle görmek üzere eğitmelerine değin kendileri için bu yakıştırmayı kullanmıyorlardı. (…) Kolomb öncesi Amerika sakinlerinin Amerikalı olduklarının farkında olmamaları gibi, onlar da Asyalı ve Afrikalı olduklarından habersizdi. Böyle bir sınıflandırmanın varlığından, Avrupalılar bunu onlara getirdiğinde ve (…) dayattığında haberdar oldular.

Catisan Kulturler Bernard Lewis

O dönemin seyahatnamelerinde, Avrupa’nın kışından kaçıp kurtulmak için Mısır’a gidenler de anlatılır. Bunlar, burunları bir karış havada, “kültürlü Avrupalı” pozlarında, azgelişmiş ülkelerle ve onların kendilerininkinden farklı gelenekleriyle alay ediyorlardı. “Sırf görmüş olmak için gezip gören” su “kültür gezginleri” de daha farklı değildi, yorulmak bilmeden tapınak, antik sütun ve firavun mezarı geziyorlardı.

Seyahatin Kültür Tarihi Winfried Löschburg

Amerikalı aylaklar gibi denetlemeler yapmaya çıkan şerifler de yollardan eksik olmayacak, Louis-Ferdinand Celine’in dediği gibi, “yollardan bir tanesi suça, dokuz tanesi can sıkıntısına varır.” çünkü gecenin bir yarışında herkes yatağındayken yapacak hiçbir şey bulamayan şerifler; sokakta yürürken gördükleri ilk insanın tepesine biniverirler. Hatta deniz kıyısındaki sevgililerin bile.

Yalnız Gezgin Jack Kerouac

Tüm bu yıllar boyunca, bizi anlayacak birilerini, bizi olduğumuz gibi kabullenecek, taşı güneş ışığı kadar yumuşatacak sihirbaz gücüne sahip birilerini, bizi yargılar yerine mutluluğa götürecek, geceleyin ejderhalarımızla yüzleşebilecek, bizi olmayı tercih ettiğimiz ruha dönüştürebilecek birilerini bulmak için bekledik, diye düşündüm. Daha dün, bu sihirli Bir’ini aynada gördüğümüz yüzde buldum.

Güvenlikten Kaçış Richard Bach

Sevgi, başka ne anlama gelirse gelsin, her zaman teslim olmayı, insanın duygularına olduğu kadar sevgilisine de boyun eğmesini anımsatır. İster erkek ister kadın olsun, kişi böyle bir boyun eğme konusunda ne kadar beceriksizse, aşk ilişkileri de buna oranla o kadar doyumsuz olacaktır. Bu etkenin kadınların cinsel soğukluğu konusunda rolü olabilir, çünkü orgazm olabilmenin önkoşulu kendini bütünüyle bırakabilmektir.

Günümüzün Nevrotik İnsanı Karen Horney

Psikiyatri bazı kimselerin akıllarını kaçırma nedenleriyle ilgilenir ama asil sorun, insanların çoğunluğunun neden akıllarını kaçırmadığıdır.

Psikanaliz ve Zen Budizm Erich Fromm

Burada insanlar yokluğun ve sefaletin akıllara sığmayacak boyutlarını yaşıyorlar. Luks, rahat ve konforlu yaşam hakkında ne bilebilirler? Her şeye rağmen kaderlerinde olan çekmeye razılar; burayı, yani yurtlarını terk edip, kendilerine başka bir hayat aramıyorlar. Bu kurak toprakları, Cehennem ateşiyle yakıp kavuran güneşin yakınlığını bırakıp gitmiyorlar. Doğup büyüdükleri topraklarına ihanet etmiyorlar. Türkiye’yi Müslüman olan halklardan hiç biri terk etmiyor. Ah, sen her zaman elindekiyle yetinebilen Türk insanı! Bir ülkenin senden daha sadık vatandaşı olabilir mi? Böyle bir halk ne kadar büyük bir sevgiye saygıya layıktır!

Anadolu 1913 Béla Horvath

KİBAR HIRSIZIN TÜRKÜSÜ

Anamın ipiyle indim gökdelen damınızdan
Kelebek gibi girdim kelebek camınızdan
Taksinize mülkünüze dairenize…
Heceleyerek üzerinde ayak ve el uçlarımın
Belledim seyyarenizi ve kelimelerinizi…
Gözlerinize baktım,
mukaddes ciltlerinize, büfelerinize
Vesairenize…
Şiir fenerimle de baktım, son çığlık!
Aşk yokmuş sizde beş paralık!
Gidiyorum ben boşçakallar
Sıçmışım ortalık yerinize
Kıçımın fosforuyla aydınlanın siz artık.
Rengahenk Can Yucel sayfa 77


Reklamlarla her birimize bir nesne daha satın alarak kendimiz ya da yaşamlarımızı değiştirmemiz önerilir. Aldığınız bu yeni nesne der reklam, sizi bir bakıma daha zenginleştirecektir -aslında o nesneyi almak için para harcayarak biraz daha yoksullaşacak olsanız bile.

Görme Bicimleri John Berger

Paranoyak bir yönetici, tehlikeyi şahsından uzak tutmak için her aracı kullanan biri olarak tanımlanabilir. Tehlikeye meydan okuyup onun karşısına çıkmaktan ve sonucu kendi aleyhine olabilecek bir savaşa katlanmaktansa, konunun etrafından dolaşarak ve kurnazlık yaparak tehlikenin kendisine yaklaşmasını engellemek ister.

Kitle Ve İktidar Elias Canetti

“Ne yapalım, yaşamak zorundayız. Yasayacağız Vanya Dayı. Önümüzde ne uzun günler, ne uzun geceler var daha. Kaderin bize layık gördüğü tüm güçlüklere sabırla göğüs gereceğiz. Şimdi olduğu gibi yaşlılığımızda da durup dinlenmeden çalışacağız. Günü, saati gelince de ölüme boyun eğeceğiz. İşte ancak orada, mezarlarımızda, nice acı çektiğimizi, nice gözyaşı döktüğümüzü, nasıl zor bir yaşamımız olduğunu bir bir anlatacağız. Tanrı iste o zaman bize acıyacak.”

Vanya Dayi Anton Cehov

Böyle konuşurlarken onlar birbirleriyle,
yerde yatan bir köpek başını kaldırdı, kulaklarını dikti,
Argos’tu bu, sabırlı Odysseus büyütmüştü onu,
ama hayrını görmeden gitmişti kutsal İlyon’a,
genç adamlar ava götürürlerdi onu eskiden,
takarlardı yaban keçilerinin, geyiklerin, tavşanların pesine,
oysa şimdi bakımsız ve sahipsizdi,
dış kapının önünde yatıyordu, gübrenin içinde,
işte orada yatıyordu Argos, her yanı bit dolu.
Yaklaşan Odysseus’u hemen o anda tanıdı,
kuyruk salladı ve indirdi iki kulağını,
ama çok bitkindi, kalkıp gelemedi efendisinin yanına.
Odysseus da başını çevirdi ve sildi gözünden akan yaşı…
“Uzakta ölen efendimizin köpeğidir o,
görseydin, ne güzel, ne canlı köpekti
Odysseus bıraktığında onu bize, giderken Troya’ya,
hızını, çevikliğini görseydin, açık kalırdı ağzın.
Ama iste böyle kötüledi, döndü uyuza,
efendisi yaban ellerinde yok olup gideli beri.
Vardı rahat oturulan konağa böyle konuşa konuşa
ve hemen girdi büyük sofraya, soylu taliplerin oturduğu yere.
Ama kara ölümün kaderi yakalamıştı Argos’u,
görür görmez Odysseus’u yirmi yıl sonra.

Odyssea Homeros

Böyle cemiyetler, daha ziyade beraberce yalan söyleyip, beraberce aldanıp hoşça vakit geçirmek isteyen insanların işidir. Cemal Bey ise kolektif yalandan hoşlanacak adam değildi. Yalan, onun için ferdi bir silah, bazen de kendisini ve hayatini süslemek için müracaat ettiği bir vasıta idi. Öyle herkesin dut hasırı gibi, bir ucundan tuttuğu yalana tenezzül edemezdi.

Saatleri Ayarlama Enstitüsü Ahmet Hamdi Tanpınar

Dun testicilerin oradan geçiyordum,
elleri baktım ne güzel oynuyordu toprakla,
baktım on parmakta on hüner.
Kimse farkında değildi, bir ben gördüm,
babamın toprağıydı ellerindeki toprak.

Rubailer Ömer Hayyam

Önemli olan yapılan ya da elde edilen değil, bunun karşılığında neden vazgeçildiğidir. “Önemsemek” sadece davranışla değil, bu davranışın bedeliyle belli olur. Bu bedel, zaman, para, mal mülkle ödenebileceği gibi, bazen bir meslek, bir evlilik, bir yasam, şöhret ya da sadece boş zamanla ödenebilir.

Hayvanların Sessiz Dünyası Marian Stamp Dawkins

Her varlık geçicidir ve bir an için parlar ve parlayarak algılandığı anda yine sönerek geçmişte kalır. Yalnız içinde yaşadığımız şimdiki an gerçektir ve evren sürekli yinelenen “şu an”lardan, “geçiciliğin sürekliliğinden” başka bir şey değildir. Zihindeki düşünce ve duyguların oluşma ve çözülme hızı, birbirlerini izlemeleri, çağrıştırmaları, sanki kalıcı ve sürekli bir benliğimiz varmış duygusuna kapılmamıza yol açarak bizi yanıltır. “İsteksiz olan, isteklerden arınmış olan, artık isteklere doymuş olan, isteğini kendi içine çevirmiş olan kişinin özü artık dolaşıp durmaz; çünkü o Brahman’dır, Brahma’nın içinde erimiş, çözülmüştür.”

İlkçağ Felsefesi – Hint Cin Yunan H. J. Störig

İnsanları Tanrı’nın yarattığına inanan kimseler söyle düşünürler:
Tanrı, insanları kendindeki insan düşüncesine göre var eder. Öte yandan, inançsız kimseler de şu geleneksel görüşe bağlanırlar: Nesne, ancak özüne uyduğu zaman var olur. Nitekim XVIII. yüzyıl hep şuna inandı: Bütün insanlara özgü ortak bir öz vardır; bu değişmez özün adı insan doğasıdır. Varoluşçuluk ise tam tersini öne sürer bunun: İnsanda -ama yalnız insanda- varoluş özden önce gelir.

Varoluşçuluk Jean Paul Sartre

Hintliler, insanın asil özünün Tanrı olduğuna, ama bunu fark edemediğine inanırlar. İnsan gerçek özünü anlayamadığı sürece, ruhu vücut aracılığıyla dünyaya bağlı kalmaktadır. Kurtulmak ancak ruhun belirli bir gelişmeye varmasıyla olasıdır ve insanların çoğu bir tek ömür boyunca buna erişemezler. (…) Hintli için, tekrar doğmak bir “yaşam sonrası” değildir. Çünkü, tekrar cisimlenmiş olan ruh hâlâ zamana ve kaderine bağlıdır; hâlâ zamandan ve tekrar doğmaktan kaçmaya çalışmaktadır.

Yoga Sophy Hoare

Önünde, hiçbir Yıldız Çocuk’un karşı koyamayacağı bir oyuncak, bütün insanlarıyla Dünya gezegeni duruyordu. Tam zamanında geri dönmüştü. Aşağıda, o kalabalık kürede, radar cihazları alarma geçecek, büyük teleskoplar gökyüzünü tarayacak ve insanoğluna göre tarih sona yaklaşacaktı. Bin mil aşağıda, uyuyan ölüm kargosunun uyandığını, yörüngesinde ağır ağır kıpırdadığını fark etti. İçindeki zayıf enerjiler onu korkutmuyordu ama daha açık bir göğü yeğlerdi. Arzusunu dışarıya gönderdi ve dönen megatonlar uyuyan bir kürenin yarısına sahte, anlık bir şafak götüren sessiz bir patlama ile aktı. Sonra düşüncelerini düzene sokup, henüz sınamadığı gücünü düşünmeye başladı. Dünyanın efendisiydi ama ne yapacağından pek emin değildi. Ama bir şeyler düşünecekti.

2001 Bir Uzay Macerası Arthur C. Clarke

Sonra bir zengin söz aldı; “Bize Vermekten söz et” dedi. Ve El Mustafa yanıtladı: Elinizdeki mallardan verdiğinizde cok az verirsiniz. Ancak, canınızdan verdiğinizde gerçekten vermiş olursunuz. Oysa canınız gibi sakladığınız mallarınız gelecekte muhtaç olurum korkusuyla bekçiliğini yaptığınız nesnelerden başka nedir ki? Yarının ne getireceği belli mi? Kutsal kente doğru yol alan hacıların pesine düşmüş aşırı temkinli bir köpek, kızgın kumların altına bir kemik gömse ne çıkar? Olur da bir şeylere muhtaç duruma düşerim korkusu, gerçekte muhtaç durumda olusun ta kendisi değil midir?

Ermis Halil Cibran

Filozof İbni Sina’nin bir sufîye söyle dediği söylenir:
“Eğer görecek kimse olmasaydı görülecek ne olurdu?”
Sufînin yanıtı şu olmuş:
“Gören bir göz olduktan sonra görülemeyecek olan nedir?”

Dogu Bilgelerinden Secmeler İdris Sah